KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Bir halı ve bir defter

Eşyalar, anlam ve önemlerini  insanların onlarla kurduğu bağ üzerinden elde eder. Bu bağ kimi zaman emek, kimi zaman anı, kimi zaman koca bir hikâyeden kaynaklanır. Bazen ise belli bir nesne, toplumun geneli için özel anlamı olan ortak bir simgeye dönüşür.

Bu simgelerden biri de ‘Ermeni Yetimi Halısı’ olarak bilinen Gazir Halısı. ABD, geçen hafta Ermeni Soykırımı’nın simgelerinden biri olarak görülen bu el dokuması halının Beyaz Saray’daki depodan çıkarılarak 18-23 Kasım arasında Beyaz Saray’da sergileneceğini açıkladı.

Gazir Halısı, Ermeni Soykırımı sonrasında Anadolu’daki yaklaşık 22 bin yetime yardım sağlayan Near East Relief’in Lübnan Gazir’de bulunan yetimhanesinde, söz konusu kuruluşa ve Amerikan halkına büyük maddi yardımlarından ötürü teşekkür etmek amacıyla dokunmuş, bir şükran hediyesi olarak 1925’te dönemin ABD Başkanı Calvin Coolidge’e sunulmuş.

Dokunması tam 18 ay süren ve 4 milyon ilmek içeren tarihi halı, o dönem Gazir’de bulunan 1.400 Ermeni yetimden sekizinin el emeği, göz nuru. Ancak söz konusu siyasetse, simgelerin kendi saf anlamları ile sınırlı kalması mümkün değil elbette. Nitekim halı eksenindeki polemik de Türkiye’nin Ermeni meselesine yaklaşımı üzerinden gelişti. Susan Rice yönetimindeki Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’nın İncirlik Üssü’nü kullanma konusunda Türkiye ile anlaşmaya varıldığı yönündeki açıklaması ve bu açıklamanın hemen sonrasında Türkiye’den gelen yalanlama üzerine Susan Rice’ın sözcüsü Bernadette Meehan’ın halının sergileneceğini duyurması, bu iki gelişme arasında bağlantı olup olmadığı sorusunu gündeme getirdi. Geçen yıl soykırımın simgelerinden biri kabul edilen halının sergilenmesi isteğini reddeden Beyaz Saray’ın, soykırımın 100. yılı olan 2015 öncesinde bu kararı alması, Obama yönetiminin 100. yılında Ermeni Soykırımı konusunda bir adım atacağı yönünde tartışmalara neden oldu.

Soykırımın en büyük mağdurlarından yetim çocukların çaresiz emeğinin, tam da yüzüncü yıla yaklaşırken pazarlık konusu olmasında çok acıklı bir yan var. Ama ne edersin, halleşilmemiş geçmişi kırpıp kırpıp koz yaparlar. Sen bugününü, tarihin en büyük kitlesel kötülüklerinden birini inkâr üzerine kurar, farklıya zulmü devlet politikası olarak benimsersen, birileri de gelir seni yumuşak karnından vuruverir. Oyunun bu yazılı olmayan kurallar silsilesine ise diplomasi denir.

Bazı şanslı coğrafyalarda ise eşya, özgürlüğün, ilhamın simgesidir. 2013’ün Ocak ayında Antarktika’da bulunan 100 yıllık defterin bu yakınlarda çözülen sırrında olduğu gibi…Bu yakınlarda tamamlanan incelemeler sonunda defterin, Güney Kutbu’nu keşfeden Robert Scott’un keşif ekibinde yer alan, George Murray Levick’e ait olduğu ortaya çıktı.

Robert Scott, Antarktika’ya yapılan iki sefere öncülük eden İngiltere Deniz Donanması’na mensup bir memur ve kaşifti. Discovery Keşif Gezisi’nde Kutup Platosu’nu keşfetmiş ve buraya Güney Kutbu adını vermişti. 1912’deki ikinci keşif gezisi sırasında Scott, 5 kişilik keşif ekibiyle Güney Kutbu’na ulaşarak bulduğu bitki fosilleri sayesinde Antarktika’nın bir zamanlar ormanla kaplı ve diğer kıtalarla da bağlantılı olduğunu ortaya çıkardı. Ancak onları almaya gelecek olan gemi, yüzen buzlar yüzünden buluşma yerine ulaşamayınca ekiptekiler Inexpressible Adası’ndaki bir mağaraya sığındı ve bir noktada da açlık, yorgunluk ve aşırı soğuk yüzünden hayatını kaybetti.

Levick  de 1910-1913 yılları arasındaki bu ikinci seferde fotoğrafçı, cerrah ve zoolog olarak bulunuyordu. Bu son yolculuğa dair önemli ayrıntılar içeren deftere Levick, “1910 Fotoğraf Pozlama Kayıtları ve Günlüğüne Hoş Geldiniz” diye not düşmüş. Defterde Levick’in 1911’de çektiği fotoğraflarla ilgili ayrıntılı notlar bulunuyor. Bir yüzyıl boyunca buzun ve suyun içinde kalan defter, bir azim ve cesaret hikâyesinin tanığı olarak insanlığı büyülemeye devam ediyor.

Elimizde yüzyıllık bir halı ve defter var. İkisi de bekledikleri zamanın hakkını istiyor aslında. Halı, anne babasının, tüm sevdiklerinin gözünün önünde katledilişini görmüş bahtsız çocukların kahrını ve hayata tutunuş inadını anlatıyor. Defter ise göze alınan uzakların, keşfedilen ötelerin başka türlü hayatlar müjdeleyebileceğini, sınır denen şeyin zihnimizin kendi algı kalıplarından ibaret olduğunu gösteriyor. Bu halı ve defterle ne yapacağımız ise nasıl bir insan olmayı seçtiğimizin göstergesi.  İbrenin vicdanı göstermesi çok yürek istiyor.