OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

İsyan varsa gerisi teferruat mı?

Geçtiğimiz hafta Dersim tartışmaları tekrar alevlendi ve aslında bilindik argümanlar tekrar ortalığa saçıldı. (Konumuz o değil ama bu tartışmaların CHP’nin içinde cereyan eden kısmı, benim bu parti için ‘mutant’ deme gerekçelerimi bir kez daha doğruladı). Bu argümanlardan bir tanesi de Dersim’de bir isyan olduğu ve yapılanın da bu isyanı bastırmaktan ibaret olduğudur. Tabii, bu sırada “istenmeyen birtakım olaylar” olmuş olabilir ama bu CHP’nin (ki o zaman için devlet demektir) planı ve direktifiyle olmamıştır, hele Atatürk’ün zaten hiç haberi yoktur. Olan biten, birtakım alt kademeli askeri ve sivil memurların aşırıya kaçması ve suiistimalinin sonucudur. Aynısı Ermenilerin 1915’te başlarına gelenler için de söylenir. İki vakada da ortada muktedirlerin anlatmaya çalıştığı şekil, şümul ve kronolojide bir isyan yoktur ama benim dikkat çekmek istediğim nokta farklı.

Neden isyan iddiası üzerinde bu kadar duruyorlar? Çünkü belli bir grubun devlete karşı isyan halinde olduğunu ispatlayabilirseniz adeta eliniz “boşa çıkıyor”, yani o gruba istediğinizi yapabilme özgürlüğüne kavuşmuş oluyorsunuz veya tarihte o gruba yapılanları makul ve meşru gösterebileceğinizi zannediyorsunuz. Eğer devlet-isyancı çatışmasını veya ikilemini ortaya koyabilirseniz tercihlerin her kayıt ve şartta ‘otomatikman’ devletten yana olması gerekir gibi bir önkabul var. Halbuki herhangi bir devletin eylemlerinin meşruiyeti devlet olmasından menkul değildir. Günümüzde bir devleti meşru kılan veya kılması gereken, insan haklarına saygı duymasından öte bu hakları koruması ve kollamasıdır. Daha basit bir dille söyleyecek olursak devleti meşru kılan zulmetmemesidir. Aksi takdirde devleti eşkıya çetesinden ayıran sadece tüfeğinin değil de tankının topunun olması olur başka da bir fark olmaz. Velhasıl, söz konusu bir isyan da olsa devletin eli serbest değildir, hukukla, insan hak ve özgürlükleriyle her daim bağlıdır. 

Ayrıca, herhangi bir grup herhangi bir devletin egemenliği altına girmemeyi isteyebilir, bunun için mücadele edebilir hatta terörizme de başvurabilir; bundan onlara istediğinizi yapabilir, mesela çoluklarını çocuklarını katledebilirsiniz anlamı çıkmaz. Bireylerin eylemlerinden dolayı Türkiye’nin yakın zamanda yaptığı gibi köyleri yakamaz veya İsrail’in hâlâ yapmakta olduğu gibi evleri toptan yıkamazsınız. Sonuçta, devletlerin meşruiyetleri öyle bir elde edilince sonsuza kadar geçerli olacak bir durum değildir, her gün her an sınanır, yenilenir veya yenilenmez. Devletlerin meşruiyetlerini abartmamak lazım.

Bu aslında tarihsel açıdan da böyledir. Modern zamanlar için konuşacak olursak herhangi bir ulus-devletin meşruiyetinin ana kaynağı kurucu elitlerin başarılı olmalarından kaynaklanır. Charles Tilly, örneğin, devlet kurmanın aslında örgütlü bir suç olduğunu, eşkıyalıkla devlet kurma arasındaki çizginin çok ince olabileceğini söyler. Misal, Türkiye devleti meşrudur çünkü Ankara’daki millici kadrolar başarılı olmuşlardır. Olmasalardı biz bugün başka bir hikaye dinliyor olurduk, meşru olan da büyük ihtimalle o olurdu.

Devlet, kendi pozisyonunu meşrulaştıracak düşünsel arkaplanı da kurmuştur. Şöyle ki, Türkiye’deki yaygın siyasi düşünceye göre vatan her daim saldırıya açıktır, malum dört bir yanımız düşmanlarla çevrili olmakla kalmaz aynı zamanda içimiz de düşman doludur. Bununla baş etmenin yolu milliyetçiliktir ve onu hayata geçirecek olan da devlet ve tabii ki ordudur. Devlet vatanın bütünlüğünü garantiye alan, onu “iç ve dış” düşmanlara karşı koruyan bir aktör olarak tarif edilir ve konumlandırılır. Devletsiz vatan tasavvur edilemez, böylece vatanseverlik devletseverliğe tahvil edilmiş olur. (Vatan fikrinin oluşumunu, değişimini, devletle ilgisini tartışan bir çalışma için Sezgi Durgun’un İletişim Yayınları’ndan çıkan “Memalik-i Şahane’den Vatana kitabına bakılabilir.)

Bütün bu tartışmalar şunu bir kere daha gösteriyor ki bu ülkede devlete bakış değişmediği, siyaset ve meşruiyet anlayışımızın ağırlık merkezi devletten topluma kaymadığı sürece demokrasi kültürünün gelişmesi ve kökleşmesi çok zor.