OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Barajı kim yıkacak?

 Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) seçim barajı konusunda vereceği karara kitlendik. Bunun ne kadar önemli bir karar olduğunu uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Önümüzdeki on yıllarda, eğer arada başka değişiklik olmazsa, siyasi hayatımız bu kararın o veya bu yönde olmasından etkilenecek. Seçim barajı gibi bir meselenin, yüksek de olsa bir mahkeme tarafından karara bağlanmasının meşruiyeti konusunda farklı kanaatler olabilir ama en azından şu kadarını söylemek gerekir ki, sağlıklı işleyen, oturmuş bir demokraside seçim barajı kararının bir mahkeme tarafından verilmesi biraz tuhaf, sıradışı ve karmaşaya sebep olabilecek bir durumdur. Bu açıdan, gerekçeli kararda bireysel hak ihlali ile seçim barajı arasında, hem teorik olarak, hem de elimizdeki somut durumdan hareketle kurulacak olan ilişki de kritik olacak. Yani, genel olarak barajın varlığının, yüzde kaç olursa olsun, hak ihlaline sebep olduğu yorumu mu gelecek, yoksa hak ihlaline sebep olanın barajın varlığı değil, yüksekliği olduğu mu söylenecek? İkinci durumda, takip edecek soru belli: Barajın en fazla yüzde kaç olması, bireysel hak ihlaline yol açmaz? Anayasa Mahkemesi’nin bu sorunun cevabına girmesi, doğrusu, hayli tartışmalı olur, çünkü o zaman barajı mahkeme belirlemiş olur. Yok, bu soruya girmez, sadece barajın yüksek olduğunu söylerse, hükümet de hızlı bir değişiklikle barajı %9,5 veya %9 yaparsa ne olacak? Evet, absürd bir soru gibi duruyor ama zaten ben de durumun absürdlüğünü göstermek için bu ihtimalden bahsediyorum.

Bu, normalde siyaset mekanizmasının, Meclis’in çözmesi gereken bir mesele ama siyasetin tıkanıklığı bir kez daha bizi bir krizin eşiğine getirdi. Halbuki, AKP de dahil olmak üzere, partilerin hepsinin geçmişte barajı, barajın yüksekliğini eleştiren sözlerini hatırlıyoruz. Doğru olan, partilerin, AYM’nin kararını beklemeden aralarında tartışıp barajı ya kaldırmaları, ya da mutabık kalacakları makul bir seviyeye indirmeleri. Fakat, belli ki AKP’nin böyle bir şeye hiç niyeti yok. Bir şeyi, ilkesel olarak yanlış olduğunu bile bile, sırf işinize yarıyor diye yapmaya devam etmenin adı zorbalıktır. Dolayısıyla, AKP baraj konusunda zorbalık yapıyor ve cuntacı zorbaların koyduğu barajı, kendi siyasi çıkarlarına hizmet ettiği için, indirmeye yanaşmıyor. Buna karşı, kimileri, Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında barajı kaldırmayı teklif ettiğini ama diğer partilerin bunu kabul etmediğini söylüyorlar. Erdoğan ne teklif etmişti, kısaca hatırlayalım: Ya mevcut sistemin devamı, ya barajsız dar bölge ya da %5 barajla daraltılmış bölge. Her ne kadar, “Erdoğan üç seçenek sundu” dense de, burada iki seçenek var, çünkü mevcutla devam yeni bir seçenek değil; kaldı ki, mevcuttan memnun olunsaydı arayışa gidilmezdi, onu geçiniz. Diğer ikisi kendi içinde tartışılabilir ama biz neden iktidarın sunduğu seçeneklerle sınırlı bir tartışma yapmak ve sonunda birini seçmek zorunda olalım ki? Neyin tartışılıp neyin tartışılamayacağını neden iktidar belirlesin ki? Mevcut sistemde barajsız veya daha düşük barajla seçim yapmak neden bir seçenek olamıyor, tartışılacak ihtimaller arasına dahi girmiyor? AKP/Erdoğan şunu demiş oluyor: “Ya benim dediğime razı olursunuz, ya da mevcut haksızlığa.” İşte zorbalık dediğim budur.

Genel olarak, barajı savunanların en büyük gerekçesi, yönetimde istikrarın sağlanması. Bundan kasıt, ülkenin koalisyonlarla değil, tek parti hükümetleriyle yönetilmesi. Geçmiş koalisyon tecrübelerinin sancılı olduğu doğrudur ama bir seçim sistemi ilelebet tek parti hükümetleri üretecek şekilde dizayn edilemez. Farz edelim ki partilerin oy oranları değişti ve birbirine yaklaştı, o zaman ne yapacağız? Tek parti iktidarı çıksın diye barajı daha da mı yükselteceğiz? Ayrıca, baraj yüzünden Meclis dışında kalacak kitlelerin, “Ne mutlu, koalisyon olmadı, varsın biz de temsil edilmeyelim, vatan sağ olsun” demeleri mi bekleniyor? Aslında en büyük potansiyel istikrarsızlık kaynağı, bu seçmen kitlesi olacaktır.

Velhasıl, seçmen dağılımı/komposizyonu koalisyon gerektiriyorsa, koalisyon kurulacak demektir. Madem milli irade her şeyin üstünde, o koalisyon derse koalisyon olur. Gerçi ortada ciddi bir koalisyon ihtimali var mı tartışılır ama koalisyon fobisini beslemek yerine koalisyonların demokraside normal olduğunu benimseyerek, koalisyon kültürümüzü geliştirmemiz gerekiyor.

Son olarak şunu söyleyelim: AYM kararını beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, hatta bu karara saygı da duymayabilirsiniz (ki bazı yargı kararlarına ben de saygı duymuyorum) ama hükümet “Bu kararı tanımam, yok hükmünde sayarım” der ve dediğini yaparsa, o zaman kitleleri sokağa bizzat kendisi çağırmış olur. Sonra ‘kamu düzenine mersiye’ düzmesin.