Baştan ayağa bir sanat eseri

‘İşte Benim Zeki Müren’ sergisinin küratörü Derya Bengi, 20 Aralık’a kadar devam edecek olan serginin detaylarını, Zeki Müren’in hayatının renkli taraflarını ve ona karaborsadan müzikal bileti bulan Ermeni ailenin hikâyesini anlattı.

Yapı Kredi Kültür Merkezi Zeki Müren’in hayatı ve sanatına odaklanan ‘İşte Benim Zeki Müren’ sergisine ev sahipliği yapıyor. Konu ‘Sanat Güneşi’ olunca, söylenecek pek fazla söz yok; ancak serginin küratörlüğünü üstlenen gazeteci Derya Bengi’nin, sanatçının arşivlerini didikleyerek, ortaya yüzümüzü güldüren bir seçki koymayı başardığını belirtmek gerek. Bengi, Agos okurları için, 20 Aralık’a kadar devam edecek olan serginin detaylarını, Zeki Müren’in hayatının renkli taraflarını ve ona karaborsadan müzikal bileti bulan Ermeni ailenin hikâyesini anlattı.

‘İşte Benim Zeki Müren’ serginin hazırlıklarında nasıl bir arşiv ve birikim çıktı karşınıza?

Bu sergi 18 senedir Türk Eğitim Vakfı’nın (TEV) koruması altında bulunan, Zeki Müren’e ait sandıkların havalandırılması aslında. Zeki Müren’in arşivi, mirasını bıraktığı TEV’de bulunan, kimsenin yararlanamadığı ve bilmediği bir arşivdi. Vakıf sonunda bunu değerlendirmeye karar vererek, Yapı Kredi Kültür Merkezi’ne başvurdu. Ben de yaz aylarında bu arşiv ve sergi üzerinde çalışmaya başladım. 10 bine yakın fotoğraf, defter, mektup, plak, film, kostüm, desen gibi malzemeler arasından bir seçki oluşturup, basından Zeki Müren’in hikâyesini derleyip, en sonunda da bilgileri birbirine ekleyerek bir sergi kurguladık. Zeki Müren desen çalışmalarını 1965 yılında yine İstiklal’de sergilemiş; o 200’e yakın eser bugün aynı çerçevelerle burada yer alıyor. 14 sandıklık malzeme arasından en iyi seçkiyi yapmaya çalıştık.

Biz belki onu bir ses sanatçısı ve film yıldızı olarak tanıyoruz ama Zeki Müren aynı zamanda resim yapan, çok yönlü bir sanatçı. Araştırmanız esnasında onun bilinmeyen yönlerini de keşfettiniz mi?

Zeki Müren’in çoğunu öğrenciyken yaptığı desenlerinin, aynı zamanda işlevsel bir boyutu da var. Kumaşa işlenmek üzere çizilmişler. Henüz sahnelere fırlamadan önce, elinde mikrofondan çok fırça varmış. Bence yıldız olmaya çocuk yaşlarda heves etmiş fakat yıldız olmanın da hakkını vermek gerektiğini düşünmüş. Bugün medyanın yarattığı koşullar ile, 40’lı yılların koşulları birbirinden çok farklı. Zeki Müren, çok çalışmak ve farklı disiplinlere adım atmak; desenden sinemaya, tiyatrodan müziğe fikir ve iş üretmek gerektiğini düşünen, çok çalışarak yıldız olmuş biri. Bir radyo starı ve dergilere kapak olduğu dönemde üniversite tahsiline başlayıp yaklaşık üç sene desen çalışmış. Okuldan mezun olduktan sonra sahneye adımını atmış. Yıllarca zirvede kalmasının sebebi de bu.

Zeki Müren’in hayatını dönemlere ayırırken, yaşamında kendini ve kimliğini ifade etme yollarıyla ilgili dönüm noktaları olduğunu tespit ettiniz mi?

Zeki Müren bütün ilklerini 50’li yıllarda yaşıyor. Önce radyo sanatçısı oluyor, ardından plak dolduruyor, ilk filmini çekiyor, iki yıl sonra da sahneye çıkıyor. Arada da üniversite öğrenimi görüyor. Biz bu dönemleri tematik olarak değerlendirdik. 50’lerden 80’lere kadar çok parçalı, ama bu parçaların bütüne vardığı bir Zeki Müren portresi çıktı ortaya. Çocukluk yıllarına dair de bazı fotoğraflar ve belgeler var.

Agos’ta bu yıl, Onur Haftası vesilesiyle bir kuir sanat dosyası hazırladık. Zeki Müren o dosyada, farklı sanat dallarında en sık adı geçen kişiydi. Siz onun bu yönünü nasıl bir çerçeveye oturtuyorsunuz?

Oscar Wilde romanlarında kendini bir sanat eseri olarak ortaya koyma olgusundan bahseder. Yazarın yaşamı da böyledir. Bu durum Zeki Müren için de geçerli. Bence ‘Sanat Güneşi’ onun kendi kendine bulduğu bir isim. O, kendini tasarlayan, imajını bir tuvale boyar gibi boyayıp, çerçevesini de kendi çizen biri. Tükiye’de kuir estetiği de, imaj tasarımı da, müzikaller ekolü de, kitle iletişim ve hatta reklamcılık da Zeki Müren’le başlar. Popüler kültüre dair pek çok alanda izleri vardır. 50’lerin radyo dergilerinden, 60’ların ‘Hayat’ ve ‘Ses’ gibi yayınlarına kadar her yerde, en önemli unsur Zeki Müren. Onun her sahneye çıkışı bir tür Onur Haftası etkinliği gibi. Hiçbir zaman cinsel kimliğine dair açık bir söylemi olmamış. Sorular hep dolaylı yollardan sorulmuş, o da kaçak cevaplar vermiş. Zaten soruya gerek yok. Kıyafetleriyle, haliyle, tavrıyla kimliğini onun kadar açık eden ikinci bir kişi yok, ve o bunu erken yıllarda yapmış. Zeki Müren bu tavrı nedeniyle mi yoksa çeşitli müzik dallarına hâkimiyeti sayesinde mi Zeki Müren oldu derseniz, bence ikisi eşit ağırlıkta.

Sergide sanatçının bu iki farklı yönüne eşit şekilde mi yaklaşılıyor?

Sergide ağırlıklı olarak hikâye edilen, Zeki Müren’in müzikal geçmişi. Çünkü bir Zeki Müren fotoğrafı zaten kendi başına her şeyi anlatıyor, onu paragraflar ya da cümlelerle donatmanıza gerek yok.

Hayatını değiştiren Ermeniler

Zeki Müren’in yolunun kesiştiği Ermeniler, hayatının gidişatında etkili olmuş. Serginin küratörü Derya Bengi, Müren’in, dönemin ünlü ses sanatçılarından Ermeni asıllı Suzan Güven’le ilişkisini şu sözlerle anlatıyor: “Suzan Güven, Türk Sanat Müziği tarihinde önemli bir şarkıcı. 40’lı ve 50’li yıllarda birçok filme oynamış. Piyasada yetişmiş olmasına rağmen, o kadar iyi bir ses ki, İstanbul Radyosu açılır açılmaz orada program yapmaya başlamış. 40’larda Müslümanlığı seçmiş. Eskiden bir Ermeni ismi var mıydı, bilmiyorum ama Suzan Güven ismiyle tanınmış. Zeki Müren’le Bursa’da tanışıyorlar. O zamanlar Zeki Müren Bursa’ya gelen her konsere gidermiş. Orada onu İstanbul sahnelerine ve radyoya hazırlayan hamileri varmış. Bir akşam onu Suzan Güven’le tanıştırmışlar. İkili çok iyi dost olmuş. Suzan Güven, Zeki Müren’i radyo sınavlarına girmesi için cesaretlendirmiş, hatta onu sınava kendisi götürmüş. İkisinin yayınlanmamış bazı ortak kayıtları da var. 50’lerin sonuna doğru, Suzan Güven jübilesini yaparken, Zeki Müren de konuk sanatçı olarak sahneye çıkmış.”

Bengi, Zeki Müren’in Agopos Alyanak’la İstanbul’da başlayıp Los Angeles’a uzanan dostluk öyküsünü de anlatıyor: “Ermeni kemani Agopos Alyanak, Adapazarlı bir aileden geliyor. Dönemin birçok yıldızını yetiştirmiş bir sanatçı. Mesela Müzeyyen Senar’a ders vermiş. Zeki Müren’e de, henüz bir lise öğrencisiyken, ses ve usul dersleri vermiş. Agopos Efendi’nin oğlu Arşavir Alyanak, 50’lerin en iyi yönetmenlerinden. Filmlerinde, İstanbul’un değişen ve çöken değerler sistemiyle ilgili alttan akan bir tema var. Çektiği ‘Son Beste’ adlı filmin başrol oyuncusu Zeki Müren. Sanatçının, bazı fertleri Los Angeles’a yerleşen Alyanak ailesiyle bağı hiçbir zaman kopmuyor. Zeki Müren 1970 yılında Los Angeles’a gittiğinde, Alyanak ailesi onun için karaborsadan, o dönemin en ünlü hippi müzikali ‘Hair’ için bileti buluyor ve oyunu hep beraber izliyorlar.”

Müren Kokteyli ile apayrı bir ‘birhoşluk’

Bengi sergide Zeki Müren’in kendi ağzından bir de kokteyl tarifine yer vermiş:

Efendim, önümüzde bayram ve yılbaşı gibi tatlı günler var. Ve de kış yavaş yavaş yaklaşmakta. Mutlu yuvalarımızda rahat rahat, ılık ılık oturduğumuz geceleri bendenizin buluşu olan tatlı bir içkiyle süslemek istersiniz diye düşündüm ve sizlere Müren Kokteyl’in tarifini yapmak istedim. Bakınız, deneyiniz, hem çok kolay, hem de çok nefis oluyor.

On tane kalın kabuklu limonun kabuklarını tertemiz, hatta hiç kullanılmamış bir rendenin orta delikli kısmından güzelce rendeleyip komposto tabağına koyacağız. Sonra limonları iyice sıkıp suyunu bu rendelenmiş kabukların üstüne dökeceğiz. Buna bir su bardağı toz şeker ilave edip karıştıracağız. Şimdi sıra önemli kısımda. İçkiyi içebilme dozuna göre bir şişe konyak ve bir şişe votkayı beraberce bu kaba dolduracağız. Buz parçalarını da kaba ilave edip bir saat bekleteceğiz. Rendelenen limon kabukları biraz şişip üste çıkacaklar.

Esasen bütün mesele bu içkinin mezesiz içilişinde efendim. Her bardağa içkiden doldururken bir kaşıkta limonu, şekeri, votkayı, konyağı emip şişen o özel esanslı kabuklar ağzın içine o kadar güzel bir rayiha ve ferahlık verecek ki, yanında başka bir mezeye lüzum kalmayacak. Bu değişik içkiyi içenler bana hak verecekler. Apayrı bir, sarhoşluk değil de, ‘birhoşluk’ hissedecekler.

Yalnız, pek fazla kaçırmamak lazım. Bir limonata bardağı, haydi bilemediniz iki bardak, o gece size bütün dertlerinizi unutturup tatlı rüyalar ve renkli rüyalar getirecek. Tekrar arz etmeyi faydalı bulacağım. Rendenin soğan kokmamasına çok dikkat etmek gerek. (1974)

Etiketler

Derya Bengi


Yazar Hakkında