VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

İslam Devleti hakkında iki yeni kitap

Beyrutluların ağızlarından ‘DA’İŞ’ kelimesi düşmüyor, geleceğe dair tüm planlar onun hareketleri doğrultusunda yapılıyor, geçmiş onun yaptıklarının ışığında anlaşılıyor. Ve bu, Beyrut’ta, Kahire’de ve Riyad’da bir ruh hali ise, Halep’te, Şam’da, Bağdat’ta ve San’a’da bedensel bir haldir. İslam Devleti hakkındaki kitaplar binlerce satıyor. Buralarda George Martin’in ‘Game of Thrones’ adlı meşhur serisi fazla popüler değil, çünkü zaten oradaki fantezi dünyasında olan biten her şey burdaki günlük hayatta âdeta aynen geçiyor. Geçen Pazar günü insanları sarsan, Mountain’ın Viper’ın kafatasını kırması değil, Lübnanlı polis Ali Bazzal’ın, kaçırıldıktan iki ay sonra öldürülmesiydi.

Arapça kitap dünyasının nabzı Beyrut’ta atar. Arapça edebiyatın ve entelektüel hayatın merkezi Körfez ülkelerine kaymış olsa da, Beyrut hâlâ Arapça yayımcılığın kalbidir. Birkaç haftadır devam eden Uluslararası Beyrut Kitap Fuarı’na denk gelen dönemde, her yıl, bu alanda çalışan tüm yayınevleri yeni kitaplar çıkarır. Bugünlerde her yayınevi bir İslam Devleti kitabı yayımlıyor. Bu kitapların çoğu analiz seviyesine ulaşmayıp, daha çok önemli olayları belgeliyor ve taramalar yaparak genel çerçeveler çiziyor. Ancak iki kitapta, önemli ipuçları yer alıyor. ‘DA’İŞ Hilafeti’ adlı kitabın yazarı Haysam Mannaa, Suriye’de muhalefetin önemli isimlerinden; yerel koordinasyon komitelerinin eski genel başkanı. Yıllarca Suriye cezaevlerinde kaldı, şimdi ABD’de çalışıyor. Diğer kitap, ‘İslam Devleti’, Londra’da yayımlanan Al Kuds adlı Arapça gazetenin eski genel yayın yönetmeni, Filistinli ünlü yazar ve entelektüel Abdül Bari Atvan tarafından yazılmış.

Haysam Mannaa, kitabında, İslam Devleti’nin güçlenmesini, ABD’nin Irak harekâtıyla ortaya çıkan üç yeni gerçekliğe bağlıyor. Bir, devlet artık gücün tek sahibi olmaktan çıkmıştır; 1400 yıl önce İslam’ın Ortadoğu’ya getirdiği merkeziyetçilik böylece sona ermektedir. İki, devlet artık bilginin tek kaynağı olmaktan çıkmıştır; askerî harekâta eşlik eden dünya çapında propaganda, yenilenen iletişim teknolojileriyle birlikte bu noktada da devletin tekeline son vermiştir. Üç, devlet tek finansman kaynağı olmaktan çıkmıştır; Irak Savaşı’nın yarattığı boşluğu doldurmak için birbiryle çatışan şirketler, dinî kurumlar, bireyler ve birçok başka taraf etkili olmak için maddi kaynak sağlamaktadır.

Abdül Bari Atvan ise, İslam Devleti’nin üç önemli sebepten dolayı güçlendiğini söylüyor. Bir; İslam Devleti, mevcut sorunları istismar etmeyi iyi beceren bir yapıdır. Genel çöküş, mevcut devletlerin zayıflığı, dış güçlerin bölgeye ciddi ölçülerde sızmış olması, dinî ve mezhepsel aidiyetlerin güçlenmesi, ekonomik durum ve gençleri marjinalize etme siyaseti, bu sorunlardan bazıları. İki; İslam Devleti İslam ideolojisini iyi kullanabilen bir yapıdır. Bu güç noktasının temelinde, kendini, diğer İslam hareketlerinin üstünde, Cihatçı-Selefi ideolojisinin tek sahibi olarak ispat etmesi yer almaktadır. Üç; El Kaide’nin yaptığının aksine, Batı karşıtlığı yerine, bölgedeki toplumu ve siyasi yapıların kökten değişmesi üzerine yoğunlaşmıştır ve bu sayede, inanılmaz büyüklükte bir halk tabanı kazanmıştır.

Haysam Manna’ın bir tavsiyesi, İslam Devleti’ni bir taraf olarak değil, bir sorun olarak görmek. İlki yapıldığında askerî yöntemlere başvurulacağı ancak bunların işe yaramayacağı; aksine, kaçınılmaz olarak, neticeleri belli olmayan birtakım yeni gerçekler yaratacağı açık. Diğer taraftan, İslam Devleti’ni bir sorun olarak gördüğümüzde, onun aslında bir olgu olduğunu, bu olgunun sosyal-ekonomik faktörlerden dolayı ortaya çıktığını görebilmemiz gerekiyor. Sorunun en önemli faktörlerinden biri de, Ortadoğu’daki birçok tarafın, İslam Devleti’nin faaliyetlerinde kendi haklarının savunulduğunu görmesi. İslam Devleti gibi bir olgu ancak, barış hedefli eğitim ve farkındalık kampanyalarıyla tedavi edilebilir.