“Gerillanın hayat duruşunu vermeye çalıştık”

Kuzey Kürdistan’da, Türkiye topraklarındaki PKK kamplarında yaşayan gerillaların gündelik hayatına odaklanan ‘Bakur/Kuzey’ belgeselinin yönetmenlerinden Ertuğrul Mavioğlu belgesele götüren süreci ve çekim koşullarını anlattı.

Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ve belgesel yönetmeni Çayan Demirel,  2013’te Öcalan’ın PKK’ye yaptığı çekilme çağrısını fırsat bilerek çekilmeyi belgelemek için harekete geçti. Çekilme yarım kalınca çalışma şekil değiştirdi ve ortaya Kürdistan’ın kuzeyinde, Türkiye sınırı içindeki kamplarda yaşayan gerillaların gündelik hayatını anlatan bir belgesel çıktı. Botan, Amed ve Dersim kamplardaki gerillaların yaşamını anlatan ‘Bakur/Kuzey’ belgeselinin basın gösterimi bugün (9 Nisan) yapıldı, 12 Nisan’da ise İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilecek.  Belgesel ekibinin kanadı bugünlerde kırık, zira iki yönetmenden biri olan Çayan Demirel 20 Mart’ta geçirdiği kalp krizinin ardından hala yoğun bakımda. Mavioğlu, ‘Çayan’ın bundan sonra çekeceği belgeselden bir önceki belgeseli olan ‘Bakur’un yaygınlaşması için çaba sarf edeceğiz’ diyor. 

Ertuğrul Mavioğlu

Böyle bir belgesel yapma fikrini 2010’dan beri tasarlıyormuşsunuz. Öcalan’ın geri çekilme çağrısıyla fikir nasıl ete kemiğe büründü?

Türkiye’nin sahalarında, yıllardan beri savaşın içinde olan gerilla nasıl yaşar sorusu kafamdaydı. 2013’te geri çekilme süreci başladığında Murat Karayılan’ın düzenlediği basın toplantısına katılmıştım. İlk grup Metina tarafından çekiliyordu; orada Bahoz Erdal’la görüşme talebim kabul edilmişti. İsteğimi bu görüşmede dile getirdim, onlar da değerlendirip bir süre sonra haber gönderdiler. O sırada Gezi Parkı direnişi devam ediyordu, hatta Çayan Demirel’e konuyu Gezi’deki buluşmamızda açmıştım. Ekibin oluşması ve organizasyonda Çayan’ın çok emeği oldu. Zira ben belgeselci değil, gazeteciyim. 

Sizce teklifiniz neden kabul edildi?

Çayan Demirel

Bu sorunun kesin yanıtını bilmiyorum. Ama daha önce yapmış olduğumuz röportajlar ve uyguladığımız adalet ölçüsü etkili olmuştur sanırım. Ben sözü emanet edilebilecek gazetecilerden biri olduğum için;  Çayan da, bugüne kadar ‘Diyarbakır 5 No’lu’, ‘Dersim 38’ ve ‘Dr.Şivan’ belgesellerini çekmiş, sözünü ve gözünü budaktan esirgemeyen bir arkadaş olduğu için.

KCK’den belgesel öncesi herhangi bir talebi oldu mu?

Hayır. Sadece kendilerinin güvenliğini tehlikeye düşürecek olan çekimlerden sakınmamızı istediler. Ama onu zaten biz yapacaktık; kimsenin başını belaya sokmak için değil, bir tanıklığı izleyeciye aktarmak amacıyla gittik. Bağımsız olmak konusundaki ısrarımıza da olumlu yaklaştılar. Filmi hala görmüş değiller.

‘Kuzey sahadaki ilk kapsamlı çalışma’

Kamplarda ne kadar süre kaldınız?

Çekim süreci 2014 Temmuz’undan 2013 Ekim sonuna kadar sürdü. Bu sürede şehre inip çıktık, kamplarda toplamda 45 gün civarında kaldık. Türkiye topraklarındaki üç ana sahada, Dersim, Botan ve Amed’de farklı noktalarda bulunduk. Bize iş yaptırmadılar, bayağı ağırladılar. Günlük hayata katılma imkanımız olmadı. İyi yemek yaparım ama orada imkan bulamadım, ‘sizin işiniz var biz size destek olalım’ dediler. Bir de ilginç olan, gerillaların kameraya ilgisi neredeyse yok gibiydi. Günlük hayatlarına devam ettiler.

Alışma süreciyle mi ilgili?

Her noktada 10-12 gün kaldık. İlk gittiğimizde biraz tutuklardı ama konuştuktan sonra rayına oturtuyorduk.

PKK’nin kamplarına daha önce de giren ve belgesel yapan yönetmenler var. Bu belgeseli onlardan ayrıan ne?

PKK kamplarıyla ilgili çekimlerin çoğu ‘medya savunma alanları’ denilen güney sahasında yapılıyor. Kuzey sahasında gerçekleştirilen, kuzeydeki üç sahaya da giren, kış kamplarına, hapishaneye kamerasını sokmuş derinlemesine bir belgesel çalışması yok. Bu anlamda sosyal manada kuzey sahasındaki ilk çalışma denebilir.

“Gerillalar kendi kendilerini anlatsın istedik”

Basın gösteriminde biz izleyici ‘gerilla aynı zamanda savaşçı. Siz gündelik hayata neden bu kadar ağırlık verdiniz?’ sorusunu sordu. Siz de yönetmenin tercihi cevabını verdiniz. Yönetmenler tercihini neden o yönde kullandı?

Zaten ateşkes dönemindeydik, herhangi bir çatışma söz konusu olmadı. Tepede sürekli dolaşan Heronlar vardı elbette. Bizim için esas olan şuydu: orada yaşadığımız süre içinde hissettiklerimizi perdeye yansıttığımız an bizim için olmuştur. Hissettiklerimizi de yansıttık. Mesela filme metin yazıp onu dış ses gibi kullanmadık. Doğrudan kendilerinin anlatmalarını sağladık. Bunca yıl sonra oraya bir kamera girmiş, gerillalar kendileri kendilerini anlatsın istedik. Biz hayatla bütünleşmiş olan duruşu vermeye, hayat duruşunu vermeye çalıştık.

Sizin de basın gösteriminde belirttiğiniz gibi, belgesel festivale buruk bir şekilde giriyor. Yoğun bakımda olan Çayan Demirel’in durumu nasıl?

Çayan Demirel’in yoğun bakım ve rehabilitasyon süreci devam ediyor. Başta aceleciydik, ‘Çayan bir anda uyanacak ve araamıza katılacak’ gibi düşünüyorduk. Ama şimdi tedavi sürecinin olumluya gittiği yönündeki işaretler bizi mutlu ediyor. Sabırlı olacağız. Bundan sonra imza atacağı belgesellerinden bir önceki bu belgeselin yaygınlaştırılması için çaba sarf edeceğiz.

“Gazetecilik faaliyetinin özel bir cesaret gerektirmemesi lazım”

Belgesel sonrasında kamp izlenimlerinizi kitap haline getireceksiniz. Sizin için de gazetecilik artık böyle mi devam edecek?

Medya - iktidar ilişkileri eskiden de iç içe geçmiş durumdaydı ama nefes alacak bağımsız kanallar bulabiliyorduk. Artık herşey talimat toplamına dönüştü. Buna uymayanların ürettikleri üzerinde birileri tepinmeye başladı. Bu mesleğe çok zamanımı verdim ve onu kirletmemek için en iyi yöntem bu bence. Cesur kelimesini sevmem ama Türkiye’de herşeyin talimatla yapıldığı bir hayat dayatıyorlar ve bu hayata karşı çıkmak cesaret gerektiriyor. Halbuki gazetecilik faaliyetinin özel bir cesaret gerektirmemesi lazım. 2010’da Karayılan’la söyleşi yaptım diye beni mahkemelerde yargıladırlar. O zaman da söyledim, bana şükretmeliler, Karayılan’ın ne düşündüğü gazeteciler sayesinde öğreniyorlar.

‘Güvensizlik hükümet gerekli adımları atana kadar devam eder’

Çözüm sürecinde, izleme heyeti tartışması etrafında dönen bir kriz yaşanıyor. Geri çekilme çağrısının yapıldığı 2013’ten bugüne süreci nasıl değerlendirirsiniz?

Öcalan’ın Newroz konuşmaları üzerinden okuyabiliriz: 2013’teki en ileri adıma çağırandı, ‘artık silahlı mücadele devri bitti’ deniyordu. Sonraki sene ‘müzakere aşamasına geçiyoruz’ dendi ama geçilmedi; 2015’teyse KCK kongreye çağrıldı, ama tarih belli değil. Bunları yan yana getirince bir arpa boyu yol kat edilmedi diyebiliriz. Bana göre kat edilen yol, Kürt halkının, kürt ulusal hareketinin yaratmış olduğu iç meşruiyet. Özelikle Kobane iç savaşından sonra bu meşruiyet arttı. Öcalan 10 maddede talepleri yeniden ortaya koydu. Ama hükümet atması gereken adımları atmadı. Bunun hızlı bir şekilde güvensizlik doğurduğuna kuşku yok. Bu güvensizlik, devlet, hükümet güven arttırıcı adımları atana kadar devam eder. Adımları atmamakta ısrarcı olursa 40 yıl ne yaşadıysak onu yaşamaya devam edeceğiz.

'Bakur/Kuzey', 12 Nisan saat 16.00'da, Atlas Sineması'nda Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilecek. 



Yazar Hakkında

1987 İstanbul doğumlu. Agos web sitesinin editörü; insan hakları, ifade özgürlüğü, çevre hareketleri, güncel politika ve yaşam haberleri yapıyor.