Ermeni meselesinde şifalı el

Zaman Gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, bugün yayınlanan köşe yazısında, bir grup Türkiyeli Ermeni tarafından 24 Nisan anmalarına çağrı amacıyla gazetelere yollanan ilandaki 'yaralı nar' figürünü ele alıyor. Mahçupyan 'bazı yaralar zamanla iyileşmez' cümlesini çözümün meseleyi zamana bırakıp unutmaktan değil, konuşmaktan, farkındalıktan, yüzleşmekten geçtiği şeklinde yorumluyor.

 

Bu yıl bazı Ermeni vatandaşlar 24 Nisan münasebetiyle bir gazete ilanı verdiler.

İlan ödül almış bir tasarımı kullanmaktaydı: Bıçak yarası taşıyan kırmızı bir nar... Orijinalinde 'bazı yaralar asla iyileşmez' yazmaktaydı, ama en azından Türkiyeli Ermenilerin derdi ebediyete uzanan bir mağduriyetin altını çizmek değildi. O nedenle farklı bir cümle kullanıldı: 'Bazı yaralar zamanla iyileşmez.' Diğer bir deyişle çözüm meseleyi zamana bırakıp unutmaktan değil, konuşmaktan, farkındalıktan, yüzleşmekten geçiyordu.

Denebilir ki bugüne dek neredeyse tümü sol ve laik kesimden birçok kişi aslında bunu yaptı... Soykırım sözcüğünü de kullanarak devletin yaşananları kabullenmesini, özür dilemesini talep ettiler. Bunun kıymetli bir duruş olduğu ve devletin baskısının göğüslenmesini gerektirdiği açık... Ama kabul etmemiz gerekir ki psikolojik açıdan aynı zamanda kolay bir duruş. Kolaylığı içeriğinden değil, sol ve laik kesimin ontolojik niteliğinden kaynaklanıyor. Ermeni meselesini sahiplenen söz konusu kişiler hep 'birey' olarak davrandılar ve bu özelliklerinin altını çizdiler. Ayrıca tümü devlete mesafe alan, onu tüm uygulamalarıyla eleştiren kişilerdi. Dahası bu aydınlar toplumun geniş çoğunluğuna da kültürel ve siyasi açıdan uzak durmaktaydılar. Böylece Ermeni meselesine olan duyarlılık, devlet ve toplumla ideolojik bağ kurmayan, hatta onlara yabancılaşmış sol bireysel aydınların etik duruşunu yansıttı. Kendinizi devlet ve toplumdan böylesine bağımsızlaştırmış ve kamusal sorumluluğunuzu bireysel bir perspektif içinde tanımlamışsanız, gerçekleri de daha kolay taşıyabilir, bunu bir siyasi dile yansıtabilirsiniz.

Ama ya kendinizi toplumun ayrılmaz bir kültürel parçası olarak hissediyor, devletle toplum arasında doğal bir geçişlilik varsayıyor ve devleti koruma hissiyatıyla meselelere bakıyorsanız? Bu durumda Ermeni meselesine nesnel bir şekilde yaklaşmanız çok zor olacaktır. Türkiye'de İslami kesimin sıkıntısı bu oldu... Diğer taraftan bu konunun sağlıklı bir mecraya girmesi de ancak Müslümanların kendi geçmişlerine nesnel bakmalarıyla mümkün, çünkü dindarlar bu toplumun en büyük cemaati ve sosyolojik olarak dönüştürücü bir işlevleri var. Sol ve laik bireylerin muhalefeti marjinal kalmaya ve toplumu sadece entelektüel açıdan etkilemeye sınırlanmışken, İslami kesimin muhalefeti doğrudan toplumsal dinamikleri ve zihniyet kulvarlarını hareketlendirme yeteneğine sahip.

Dolayısıyla eğer bir gün Ermeni meselesi her iki toplumun da sağlığına kavuşacak şekilde çözümlenecekse, bu esas olarak Müslüman dindarların olayla yüzleşme iradelerine bağlı olacak. Çünkü oradaki 'söz', bireyselleşmenin koruyucu kanatları altında üretilmiş bir özgürlüğü yansıtmıyor... Orada üretilen her yeni 'söz', cemaati ve toplumu yeniden inşa etmek üzere bir yapı taşı döşüyor. İslami kesimde bireyselleşmenin tümüyle olanaksız olduğunu söylemek mümkün değilse de, farklılaşma ihtiyacının bir 'kişiselleşme' olarak ortaya çıktığını ve böylece kadim cemaatle kültürel bağını korumayı da kişiliğin parçası kıldığını vurgulamakta yarar var. Böylece Müslüman kesimin içinden kendini farklılaştıranlar, cemaatsal kaygıyı taşımayı sürdürüyor, cemaatleriyle olan bağlarını yeniden üretmeyi önemsiyor ve sonuçta içinde bulundukları toplumun zihniyet kodlarını dönüştürüyorlar.

Sol ve laik kesimde bu tür farklılaşmalar, çevreyi kendinden uzaklaştırma, hatta mahkum etmeyle neticelenir ve toplumun çeperinde yeni marjinal cemaatleşmelere neden olurken, İslami kesimde kişiselleşme cemaatin sınırlarını aşmayı değil, zorlamayı ve böylece cemaatin sınırlarını algılama ve anlayış açısından genişletmeyi hedefliyor. Bunun bir tür 'sekülerleşme' olduğunu öne sürmek mümkün... Zihinleri açan, kendine bakmayı sağlayan ama bunu dindarlıktan uzaklaşmadan, dindarlığı yeniden inşa ederek gerçekleştiren bir sekülerleşme...

Ermeni meselesi gibi üstü örtülmüş, karartılmış vicdani konuların sağlıklı bir anlama bağlamına oturması, bu nedenle Müslüman kesimin zihni dönüşümüne muhtaç. Çünkü bu tür meseleler doğruları söyleyen ve talep eden bireylerin ortaya çıkmasıyla çözülmüyor. Hatta bazen bu talepler geniş çoğunluğun içe kapanmasına ve bir reddiye psikolojisine girmesine bile neden olabiliyor. Çözüm Müslümanların kendi geçmişlerine nesnel bir perspektif içinde sahip çıkmalarına ve o çerçeve içinde vicdan yaralayıcı toplumsal olaylara eleştirel yaklaşabilmelerine bağlı. Eğer sol ve laik kesim gerçekten de çözüm istiyorsa, İslami kesimde yaşanacak olan bu 'rahatlamayı' kolaylaştırması ve çözümün nihai sahibinin bu geniş toplum olduğunu içine sindirmesi gerek.

Bu yıl 24 Nisan ilk kez farklı bir zihni tomurcuklanma ile birlikte yaşandı... Mazlumder'in bildirisi, birçok Müslüman aydının ve özellikle kadın hareketinin 'sesi', cemaatin içinden ama kalıpları zorlayan kıymetli girişimlerdi.

Ermeni vatandaşların nar motifli çağrısı 'bazı yaralar zamanla kapanmaz' diyordu... İslami kesim nihayet kendi içinden bir şifalı el uzatıp bu yaraya dokunuyor.

Kategoriler

Güncel Türkiye Basın