Karin Karakaşlı’nın hayata karşı kuyruğu dik tutan şiirleri

 OHANNES ŞAŞKAL

Eşiğinde dururum kendimin
Habire çarpıp durur
İçimdeki kapılar

Karin Karakaşlı’nın şiire geç kaldığı söylenebilir mi?  Üstelik de o, 2009’da yayımlanan ilk şiir kitabıyla, dergilerde hiç boy göstermeden, özgüvenle ve bir çırpıda girmiş oldu şiir dünyamıza ve kendi şiir serüvenine. Geç kalsa da; onun şiiri, kendisinin öykü, roman, deneme türündeki yazınsal verimleriyle yıllar yılı geliştirdiği, lezzet bulmuş, zengin anlatı biçimleriyle benlik kazanmış bir dil… Bu ifadeyle onun şiirinin, kendi anlatı dilinin düz bir özdeşi ya da düz bir türevi olduğunu söylemek değil niyetim. Tam aksine ve elbette, kendi yaratmış olduğu özgün anlatı dilinin köklerinden beslenen, ama öte yandan da kendine has düş gücüyle ve duygu dünyasıyla bir olup, şiirin anlatı olanaklarının uzamında yol bularak gövdelenen ve yaratıcıyı şiire götüren, o düzyazıdan apayrı bir şiirsel dilden söz ediyorum burada. Karakaşlı’nın dizelerinde gezinirken, iyi ki şiir yazmayı göze almış, iyi ki bizi, bu güzelim, bu hayatla davası olan, hakikatli şiirlerden mahrum bırakmamış diyorum. Yoksa şiir verimleriyle o, düzyazıda içini dökemediklerini, bastırıverdiği yürek sızılarını, o ‘içinde koy veremediği bir çığlık’ı mı açığa çıkartmaya çalışıyor?

Arayışın son halkası

Karakaşlı’nın ¬-şimdi, burada, değerlendirme kapsamına alamayacağım, ‘Benim Gönlüm Gümüş’ ve ‘Her Kimsen Sana’ adlı- ilk iki kitabından bu güne, şiir arayışının son halkası olan bu üçüncü kitabı: ‘İrtifa Kaybı’yla şiir anlayışının daha bir irtifa kazandığına, şiir dilinin de serpilip olgunlaştığına tanık oluyoruz. Kitaptaki şiirlerde, genelden özele her yere, her ilişkiye sirayet eden, o kötücül ‘irtifa kaybı’ var; kabul görmüş evrensel insani değerlerin bile, göz göre göre çiğnenmesi var; insani-toplumsal beklentilerin boşa çıkması var; ‘kadın’ın değersizleştirilmesi var; acımasızlık, riya, umutsuzluk, güvensizlik ve geleceğe olan inancın kaybı var; ‘kadın’ın, ‘insani olan’ın, ‘iyi’nin, ‘güzel’in ve ‘aşk’ın bundan fena halde nasibini alması var. Sonra, güce giden aldanışlar, hüsran, kopuşlar, yıkım ve onulmaz bir boşluk duygusu... Karakaşlı, ele aldığı olguları kendi özgül yapılanmaları içerisinde dizelere dökerken serinkanlılığını ve koşullu iyimserliğini kaybetmiyor; edilgin ya da boyun eğici değil, karşı çıkıcı bir duruş sergiliyor. Bir iç çekişten ziyade ağırbaşlı bir karşı koymayı, yılgınlık yerine de terbiyeli bir öfkeyle sıkı durmayı tercih ediyor. 

Karakaşlı’nın çoğu şiirinde kendini açığa vuran şey: kapalı, üstü örtük bir anlatım; imgelerle, eğretilemelerle yapılandırılmış, kendini hemen ele vermek istemeyen bir anlatım! Okuyucunun ilk elde, açıkca kavrayamayacağı anlam dehlizleri! Dolayısıyla, okuyucusunun yaşam tanıklığına, sezgi ve çağrışım gücüne, estetik beğenisine göz kırpan, aynı zamanda, okuyucusunun empatisine de ihtiyaç duyan bir anlatım Karakaşlı’nınki… Karakaşlı, okuyucuyu, bütüncül anlamı sezmeye, kavramaya ve haz duymaya çağırıyor. Bunun geçerli üç nedeni olabilir: İlki, içerikte saklı duran bildirimin okuyucu tarafından açığa çıkarılıp hazza dönüşerek kalplere dokunması amaçlanmış olabilir; zira bildirim ne kadar derinlikliyse okuyucu da o kadar yoğun haz duyacaktır. İkincisi, anlatmak istediklerini kişisel olmaktan çıkarıp geneli kapsayacak bir biçimde yapılandırmak istemesi, dolayısıyla da düşünsel içeriği kişisel/tekil karakterinden yalıtarak, doğrudan genelin yapıtaşlarıyla kurmak istemesi. Bir başka olasılık ise kişisel, toplumsal yaşanmışlıkların gizli tutulma güdüsüyle flulaştırılması. Üçüncüsü, insani yanlarıyla, siyasi-toplumsal yönleriyle, hayatın belirsizliklerinin bizatihi şiire konu olması…

‘Geç İkinci Yeni’

Karin Karakaşlı’nın kullandığı sözcükler ve dizeyi oluşturan sözcük öbekleri, şiirsel ağırlığı olan, duyusal yönleri ağır basan sözcükler, okuyucunun iç dünyalarını kuşatarak şiirin anlam bulmasını amaç edinmişlerdir. Karakaşlı’nın şiirleri bu nedenledir ki, ağır ağır, özümsenerek ve tekrar tekrar okunmalı. Geleneksel kalıplar içine sıkışmamış, klişeleşmiş imgelerden medet ummayan, abartılı, göz alıcı benzetmelerden arınmış şiir diliyle Karakaşlı, belki biraz, ‘geç İkinci Yeni’ ruhu barındıran, ama gerektiğinde, temkinli bir biçimde, onu da sınırlarının dışında tutmasını bilerek kendi özgün sesini şiirine koyabilmiştir. ‘İrtifa Kaybı’nın dili, düzyazının tertipli dilinin uzağında, gündelik konuşma diline yakın, kimi zaman sözünü dertleşir gibi söyleyen, cana yakın, açık yürekli bir dil; özenli, tutku dolu ve telaşsız bir dil.

Kitaba adını veren ‘irtifa kaybı’ ve ‘sen de artık herkes gibisin’ dizelerinin yer aldığı, yakalanması güç inceliklerle dolu ‘İrtifa Kaybı’, ‘Stratejik Konum’, ‘Rüzgâr’, ‘Sıfır Sefer Sayılı Uçuş’, ‘Liman’ gibi hayattan kesitler sunan ve sözü olan bu ardışık şiirler arka arkaya, fakat derinlemesine okunmalı. İnsanın ruh derinliklerine girebilmek, iç dünyaların inceliklerine yoğunlaşabilmek, onların insanı yücelten şaşırtıcı yanlarına tanıklık edebilmek ve sağalmak için. ‘İrtifa Kaybı’ şiirinden sıralayacağım bir kaç dize -onları bütünden ayırmak hiç doğru değilse de- bir fikir verebilir okuyucuya: “Çünkü şehir seni sana bırakmaz”, “acı unuttuğunu sandıklarını da fırlatır, fırtınanın kalbine”, “kendime neremden tutunacaktım”, “Ama aşk da küçük ölümdür zaten”, “Çok sevgi miydi bu kalbin ayıbı” gibi…

Karakaşlı darbe günlerinin geçmişinden günümüze, her daim varlığını koruyan ama hiç değişmeyen zihniyeti, imgeleştirdiği “faremsi gri okul etekleri” gibi alışılmadık, son derece sıradan bir nesneyle, son derece sıradan görünen bir zorba uygulamayı gözler önüne serebilmiştir. “Sivil” adlı sarsıcı şiirinin son dizeleri, olağan gördüğümüz ya da görmezden geldiğimiz, çocuk ruhunu ve kişiliğini ezen o dayatmacı, tek tipleştirici zihniyeti olağanüstü bir sadelikle yere çalıyor:

Hâlâ zor sivil zamanlar
Ve çok sefil bir gayret
Kendi olmak dediğin
İlk darbendir gri okul etekleri

Karakaşlı’nın şiirleri, söze zengin bir görünürlük de kazandırabiliyor. Şu dizeleri mırıldanırken, bir düşünün, gündelik hayatınızdan tanıdık, eski zaman sahneleri canlanmıyor mu gözlerinizin önünde: 

Kızartma kokulu evlerde de
dünyalar doğar ve batar
Ortası göçük divanlar şahit
çaresiz suskunluklara

Televizyon kendini söyler, bazen de
yankılanır komşudaki hemcinslerinde
çoğalarak defalarca
Acı kahve, demli çay eşlikçisi
sigaralar kül tablasında toplaşır
Bir kadın hep ağlar
boşaltırken onları ekşimiş soğan kokulu
çöp torbasına

Aforizma tadında, sarsıcı

Genel şiir yapısından farklı olarak, bambaşka bir şiir dikkat çekiyor kitapta: ‘Anket’; aforizma tadında, sarsıcı; tek cümlelik sorulara tam isabet, tek kelimelik yanıtlar... son dört dizeyle yetiniyorum:

...

en zorlu coğrafya: kalp
en zalim terör örgütü: aşk
en büyük işkence: umut
en zorlu taşıma aracı: tabut

Ve neden bilmem, dokunaklı olduğu için mi çok sevdim ‘Begonvil’ şiirini? ‘Begonvil’ şiiri kadar onun son dizesi de çarptı beni:

Şehir bir kez daha ufukta göründüğünde
Saçlarım bağlı, üstüm başım topluydu
Sırtlanlara, çakallara, akbabalara
baktım hepsi nasıl afili
Baktım baktım baktım
Öptüm içimdeki begonvili

Karin Karakaşlı büyüleyici!

Onun şiirleri tanığı olduğu anların cesur ve nitelikli bir anlatıcısı olarak, düşünsel ve duygusal dünyalarımızın gözelerine kadar, içimize işleyebiliyor:

“Kötülüğün bulaşıcı ol”duğu bu sefil dünyada
İyi
mucize gibi gelir
nadir, beklenmedik

Tıpkı Karin Karakaşlı’nın dizeleri gibi, çünkü iyi şiir de mucize gibi!

Karakaşlı’nın şiiri, nihayetinde, hayatla bir hesaplaşmadır; onun hayata karşı kuyruğu dik tutması nedensiz değil, öyle ki! Hayatı türlü veçheleriyle, türlü cepheleriyle, türlü çehreleriyle görüp tecrübe etmiş bir insanın hayat kokan, ama “hayattan alacaklı” olan dizeleridir onlar.

İrtifa Kaybı
Karin Karakaşlı
Aras Yayınları
80 sayfa.