5 soruda G20 ve iklim krizi

G20 öncesinde İstanbul’da düzenlenen ve bugün başlayan ‘İklim Forumu’nu vesile bilerek, ülkelerin iklim değişikliğine karşı almayı öngördüğü önlemleri, Türkiye’nin rolünü ve Paris İklim Zirvesi’ne yönelik en temel soruları İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Ümit Şahin’e sorduk.

Türkiye’nin ev sahipliğinde 15-16 Kasım’da Antalya’da düzenlenecek G20 Zirvesi’nde mülteci krizi, Suriye savaşı gibi konuların yanı sıra iklim değişikliği de konuşulacak. Zirve gündeminin alt sıralarında kalsa da, bu başlık önemli, zira Aralık sonunda Birleşmiş Milletler’in çağrısıyla Paris’teki ‘İklim Değişikliği Konferansı’nda bir araya gelecek ülkeler, dünyanın geleceğini tehdit eden iklim krizine karşı yapılması gerekenleri ele alacak.  

Yeni ‘Kyoto Protokolü’nün imzalanacağı anlaşmadan ve G20 zirvesinden önceyse İstanbul’da İklim Forumu düzenleniyor. Paris Konferansı’na katılacak G20 ülkelerine bir çağrı niteliğinde olan forumda, iklim değişikliğinin neden olduğu sosyal ve ekonomik sorunlar farklı sosyal hareketlerin hazırladığı 59 farklı panelde tartışılacak. Boğaziçi Üniversitesi’nde 12-13 Kasım’da yaklaşık 60 oturumla düzenlenecek Forum’un ardından bir de manifesto hazırlanacak.

Ümit Şahin

İklim hareketi gündeminin yoğunlaştığı bugünlerde İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Ümit Şahin’e danışarak, G20 ve Paris Konferansı’na ilişkin ‘5N1K’ soruları sorduk. 

G20’de küresel iklim kriziyle ilgili ne konuşulacak?

Resmi olarak iklim finansmanı konuşulacak. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, karbon emisyonlarını azaltmayı kendi kaynaklarıyla yapamadıkları için finansmana ihtiyaç duyuyor. İklim değişikliğinin bir numaralı sorumlusu olan zengin ülkelerden alınacak bir tür iklim borcu bu. Yıllardır iklim değişikliği müzakerelerinin değişmez maddesi yeşil iklim fonudur. Bu finansmanı devletler mi özel sektör mü sağlayacak, hibe mi borç mu olacak, bir sürü belirsizlik var. Resmi olarak konuşulacak bu konunun yanında bir de gayri resmi gündem var. Bizim tahminimiz, zirve Paris Konferansı’ndan iki hafta önceye denk geldiği için liderler arasında, kapalı kapılar ardında ön konuşmaların yapılabileceği yönünde. Başka bir gayrı resmi gündem de G20’nin daha önce almış olduğu, kömür gibi fosil yakıtlara yönelik devlet teşvikinin kaldırılması kararı olabilir. Kamuoyunda kararın uygulamaya sokulması yönünde bir baskı var. 

Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı somut bir hedefi var mı?

Türkiye iklim değişikliğinin önemini kabul eden bir ülke. Fakat bunun endüstrileşmiş batı ülkelerinin sorumluluğu olduğunu, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin onların seviyesine gelene kadar emisyon hakkı olduğunu düşünüyor. Bunun gerekçesi olarak da payının düşük oluşunu (%1) öne sürüyor. Ama bunu söyleyebilecek Türkiye gibi onlarca ülke var. Zaten bütün karbon emisyonlarının yaklaşık yarısını ABD ve Çin, diğer yarısını geriye kalan ülkeler paylaşıyor. Bu ülkelerin çoğunun da payı %1-3 civarında. Türkiye karbon emisyonunda 195 ülke arasında 19. sırada. O kadar da düşük bir seviyede değil yani. Türkiye bugüne kadar karbon emisyonun azaltma sorumluluğunu hiç almadı. İlk defa Paris’te uluslararası bir anlaşmaya katılacak. Nedeni de şu: Paris Konferansı sonrası imzalanacak anlaşma, Kyoto Anlaşması’ndan farklı olarak niyet beyanını esas alıyor. Her ülke kendi yükümlülüğünü kendisi belirleyecek. Türkiye diyor ki “2030’da beklenen emisyon artış hızına göre yüzde 21’e kadar azaltım yapılacak.” Gayet esnek bir beyan, zorlayıcı bir taahhüt değil. Türkiye’nin sözleşmeye dahil olmasının bir diğer nedeni de uluslararası camiada politik bir aktör olarak zor durumda kalması. Ama Türkiye, iklim değişikliğiyle gerçekten mücadele etmek istiyor mu diye sorulacak olsa, hayır, kesinlikle istemiyor.  

Peki, Paris Konferansı’ndan nasıl bir sonuç çıkması bekleniyor? 

Bugüne kadar 180 civarında ülke niyet beyanını açıkladı. Bu beyanların hepsi gerçekleşse bile dünyanın sıcaklığı en az 3,5 derece artıyor. Oysa yapılması gereken, bu artışı 2 derecede tutmak. Her ülkenin küresel ısınmayı 2 derece sınırlamak için atmosfere salabileceği maksimum bir karbondioksit düzeyi var. Ve bir süreliğine değil, sonsuza kadar o sınırda kalmalı. Her halükârda konferanstan yetersiz bir sonuç çıkacak. Ama yine de oradan anlaşma çıkması önemli. Çünkü bu tür adımlar hesaba katılmamış başka gelişmeleri tetikleyebiliyor. Mesela yenilenebilir enerjinin önünü açıyor. Dolayısıyla anlaşmanın çıkmış olması, içeriğinden daha önemli. 

Türkiye yenilenebilir enerjiye destek sağlıyor mu?

Türkiye kömüre o kadar ağırlık veriyor ki, yenilenebilir enerjiye verdiği az oranda teşvik de önemsizleşiyor. Birbirinin zıttı iki şeyi destekleyemezsiniz. Kömüre kolaylık sağlayıp 20 yeni santral açma planı yaparsanız, yenilenebilir enerji gelişmez. Zaten Türkiye’nin Paris Sözleşmesi için bu kadar zayıf hedefleri olmasının nedeni de kömür politikaları. Düzgün hedefleri olsa, kömür politikasıyla çelişecek.

Düzenlenecek İklim Forumu’nda LGBTİ, kadınlar, yerel yönetimler gibi sosyal hareketlerin yer almasının önemi ne? Katılım yeterli mi?

Türkiye’de iklim hareketi yaklaşık 10 senelik bir hareket. Şimdi bu kadar geniş kapsamlı bir forum yapılması büyük bir başarı. Forumda sadece konuyla ilgilenen kısıtlı çevre değil, daha geniş bir katılım olacak. Yine de yeterli değil. Katılımın fazla olmamasının iki nedeni var: Türkiye gündeminin akıldışılığı,  şiddet ve çatışmalar insanlarda hayata yönelik politikalara ilgiyi azaltıyor. Bir de sadece Türkiye’de değil, dünyada da toplumsal hareketler bu tür konuları ‘çevre meselesi’ olarak görüp ikinci plana atar. 

12-15 Kasım'da Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleşecek İklim Forumu programına ulaşmak için tıklayınız. 

* Haberdeki grafikler, İstanbul Politikalar Merkezi'nin (İPM) Türkiye'nin enerji politikalarıyla ilgili yayınlarından alınmıştır. 

Kategoriler

Güncel Türkiye Yaşam



Yazar Hakkında

1987 İstanbul doğumlu. Agos web sitesinin editörü; insan hakları, ifade özgürlüğü, çevre hareketleri, güncel politika ve yaşam haberleri yapıyor.