LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Quo Vadis?

Piyasaya yeni çıkan şarap firmaları Latince isimler kullanmaya bayılırlar markalarında. “Zaten Müslüman mahallesinde salyangoz satıyoruz, iyice çığırından çıkalım” gibi bir niyet var herhalde altında. Şaka bir yana, Latince isimler gerçekten yakışıyor şaraba. Hele şaraba benim gibi uhrevi bir bakışla yaklaşıyorsanız, bu anlam daha da kuvvetli oluyor.

Bu şarapları üretenler, Antik Çağ’daki üretimlerle de övünüyorlar ki, buna hakları var. Bazı Antik Çağ yazarları öyle bahsediyorlar ki bazı şaraplardan, insan merak etmekten alamıyor kendini. Homeros gelmiş geçmiş en ünlü anlatısı ‘İlyada’da bir şaraptan bahseder: “[Kadın] içeride aynı tanrıçalara hazırladığı gibi onlara da Pramneiôn şarabından (oinôn pramneiôn, Πράμνιον) bir iksir hazırladı ve [iksirin] üzerine pirinçten yapılmış rende ile keçi peyniri rendeledi, beyaz arpa unu serpti ve sonra içmeleri için onlara sundu.”

Aynı şaraptan Gaius Plinius Secundus da, meşhur ‘Doğa Tarihi’ kitabında bahseder: “Dahası, Homeros’un da övgüyle bahsettiği Pramnio şarabı hala prestijini ve ismini korumaktadır. [Bu şarap] İzmir bölgesinde, Tanrıların Anası’nın [Kibele] tapınağına yakın bir bağdan gelir.”

Antik çağın, İzmir’de üretilen bu popüler şarabından Sokrates bile söz eder: “Öyle sulu ve tatlı bir şey değil gereken; en âlâsından Pramneiôn şarabı.”

Bu şarabın nerede ve hangi üzümden üretildiği tam olarak bilinmese de, bu ve benzeri pek çok Antik Çağ bölgesi çağımızın üreticilerinin de hayallerini süslüyor olmalı ki, bu yerlerde yaptıkları üretimlerde geçmiş zamanlara bir saygı duruşu görüyoruz sıkça.

Antik Çağ’da, şaraba su hatta bazen deniz suyu katılması, şarabın kurşun kaplardan içilmesi gibi, bugün asla kabul etmeyeceğimiz âdetler olsa da, üretim yapılan yerlerin potansiyelini göstermek açısından bu referanslar çok popüler.

Bozcaada, İzmir, Kapadokya gibi birçok yer, Antik Çağ’da iyi şarap üretilen yerler olarak tanınıyor. Fransa’da Bordeaux ve Bourgogne, İtalya’da Toscana ve Sicilya, geçmişleriyle gurur duyan, önde gelen şarap bölgeleri.

Peki, Antik Çağ’ın bu yüksek potansiyelli bağcılık bölgeleri, sadece bu konumları nedeniyle, hâlâ iyi şarap üretme potansiyeline sahip mi? Son yıllara kadar bu, doğruluğu hiç tartışılmayan, hatta tartışılması manasız olan bir durumdu. Ama, dünyamızın başına gelen belki de en büyük felaket, bu konuyu da tartışmaya açıyor.

Binlerce yıldır aynı kalitede üretim yapan pek çok bölgede ciddi değişimler yaşanıyor. Değiştirdiğimiz, tahrip ettiğimiz doğa şimdi bize hatalarımızın cezalarını ödetiyor.

‘Küresel ısınma’ adıyla anmaya alıştığımız iklim değişikliği olgusu ya da son yıllarda dilimizden düşmeyen ‘acayip havalar’, bağları da epey etkiliyor.

Yıllardır üretilen üzümler değişiyor. Fransızcada ‘terre’ (toprak) kelimesinden türetilmiş, bir üzüm cinsinin ve ondan üretilen şarabın kalitesini belirleyen etmenleri, üzümü yetiştirdiğiniz bölgenin tüm özelliklerini anlatmak için kullanılan bir terim var: ‘terroir’. Bağın denizden yüksekliği, aldığı yağış oranı, genel iklimi vs. aslında üzümünüzün kalitesini belirleyen en önemli etkenler. Yağış oranlarının değişmesi, ısının farklılaşması, üzümün yetiştiği bölgeyi ve dolayısıyla üzümü çok etkiliyor. Çok sıcak olmayan bazı kadim bağcılık bölgeleri son yıllarda, normalin üzerindeki sıcaklar nedeniyle, alkol derecesi normalin çok üzerinde olan şaraplar üretmeye başladı. Geçen hafta yapılan bir yıllanmış Anadolu üzümleri tadımında, özellikle Kalecik Karası üzümlerinde bu olguya yakından şahit olduk. Eski yılların şarapları daha zarif ve düşük alkollü iken, son yıllarda aynı bölgenin aynı bağından gelen şarapların alkol derecelerinin dramatik şekilde arttığını gördük. Böyle giderse çocuklarımız Finlandiya’dan ya da Norveç’ten gelen şarapları da görecekler. 20 yıl önce hayal edilemeyecek bir şekilde, bugün İngiltere’de şarap üretilebiliyor olması gibi...

“Tek derdin bu olsun” demeyin, kısa bir tadımda bile bu işlerin ne kadar hızlı olduğunu görmek, endişe etmek için yeterli. Binlerce yıldır şarap üretilen yerlerin şaraplarının yirmi-otuz yılda bu kadar değişmesi, felaketin tahmin ettiğimizden daha hızlı yaklaştığını gösteriyor.

Ama dünyayı yönetenlerin de, bizim de, bu gibi basit işlere ayıracak pek zamanımız yok galiba. İklim değişikliği için toplandıklarında bile sadece siyasi ve mali çıkarlarını konuşan, birbiriyle kavga eden yöneticiler, herhalde her şey için çok geç kaldıklarında anlayacaklar durumu. Gerçi boşa yazıyoruz. Bu kadar kerli felli bilim adamını dinlemeyen koca koca adamların, bir şarapçı oburu dinleyecek halleri yok ya...

Ama en azından bu yazıyı okuyan sizler, elinizdekilerin kıymetini bilin; onlara daha ne kadar sahip olacağımız hiç belli değil.