Hey siz, hikâyenin sonunu duymak istemeyenler…

ESRA ERTAN 

Hakan Bıçakcı yeni öykü kitabı ‘Hikâyede Büyük Boşluklar Var’da, ‘Ben Tek Siz Hepiniz’ adlı bir önceki hikâye kitabında inşa etmeye çalıştığı kurgu dünyasının varlığını muhafaza etmeye devam ediyor. Sembolik düzeni hiçbir fantezi unsuru ile örgütlemeyen  Bıçakcı, gündeliğin sıradanlığını tehdit edici, şaşırtıcı bir parodiye dönüştürüyor öykülerinde. Bir modern  zaman  parodisine. Bir anlamda gerçeği kurgularmış gibi yaparak kendi anlatım dilini de sabote ediyor. Böylelikle ‘gerçek’ in tekinsiz ve bulanık sularında duymaktan, görmekten pek haz almayacağımız bir biçimde kendimizle karşılaşma olasılığını dillendiriyor öyküleri. 

Söylemin gücü

Hakan Bıçakcı metinlerinde biçim ve dil olanakları korku, gerilim türlerinin şekillendirdiği meselelerle öne çıkıyor. Ancak öykülerinin mekân, zaman ve karakter birlikteliğini göz önünde bulundurduğumuzda bu metinlerin tuhaf olana, olağan dışı görünene çok yakın bir mesafeden bakmayı önemsediğini söylemek yanlış olmaz. Zira bir Bıçakcı metninde endişeyi, endişe verici olanı savuşturmak ya da korku veren ‘şey’i giderme gayreti mümkün değildir. Yazar bu ruh hâlinin yarattığı rahatsız edici duyguyu iç içe geçen imgelerle –kirlenme/temizlik arayışı, cinnet/dans, tıkınma/aldırmazlık, taklit alışkanlıklar/takıntılar- ve sık tekrarlarla çoğaltma yolunu seçiyor. Üstelik bu söylemin gücünü kuvvetlendiren sinemasal bir görme biçimi, öykülerin kurgusal düzeneğini de okur üzerinde etkin kılıyor. 2008’de yayımlanan ‘Apartman Boşluğu’ adlı romanında ya da 2014 tarihli romanı ‘Doğa Tarihi’nde yapmaya çalıştığı mekân tasarımı, karakterlerin adını koyamadıkları ‘tuhaf’ durumları görünür hâle getirirken diğer yandan yine karakterlerin bu ‘tuhaf’durumlar karşısında, iç dünyalarında fabrike ettikleri kaygıları su yüzüne çıkarıyor. Bu sayede okur/kahraman özdeşleşmesine olanak veriyor. Öykülerinde ise mekân, dil işbirliğinin yarattığı gariplikler, kendisinden daha büyük bir meselenin göstergelerine evriliyor.

‘İlişki durumu’, ‘Yalnız Personel’, ‘Nasıl Olur’ ve ‘Ara Bölge’ başlıklı dört bölümden oluşan öyküler, birbiriyle benzer içeriklere sahip metinlerin peşi sıra yarattığı boşluk duygusunu temsil ediyor ve genel olarak tümünün buluşma noktası endişe/takıntı gibi modern zamanların çoğalttığı-kimi zaman başa çıkılamaz biçimde- birçok yönüyle kentli semptomlar. Metropol hayatının merkezden dışa doğru açılarak genişleyen baş döndürücü devinimi, kahramanların kendilerini ve ait oldukları sosyal çevreyi fark etmesini, duyumsamasını büyük ölçüde dumura uğratıyor. Bu durum, öykülerde yemek/tüketmek olgusu ile tekrarlar yapılarak imleniyor. ‘Yemek Vakti’ adlı öykü, tüketim zamanının, doymazlığın buna benzer yıkıcı, yağmacı durumların ve sürekli beslenmesi, tatmin edilmesi gereken arzuların dışa vurumu olarak, bir çeşit zombi kültürünü ifade ediyor. ‘Hayvanlar Gibi Bir İntikam Masalı’ adlı öykü de de benzer şekilde ‘bütün gece nefes almadan tıkınan’ kahramanın, yemek imgesinin yarattığı ikili anlam ile hem kapanmaz iştahının hem de ruhsal oburluğunun altı çiziliyor.

Aslında ne sistem üzerine yaptığı eleştiriler ne de toplumsal içerikleriyle beraber kahramanların bir varoluş biçimi olarak edindikleri roller, öykülerin okur üzerinde yarattığı şaşkınlığı ya da manipülasyonu güçlendiren başat unsurlar. Hakan Bıçakcı, metinlerinde, herkesin ve her şeyin normal olmaya çalıştıkça daha da tuhaflaştığı sembolik bir düzeni elbette bu meselelerle daha da derinleştirip, içerik ve biçim arayışlarını bu ‘acayiplikler’ üzerine inşa ediyor. Ancak belki de hikâyelerdeki boşluk duygusuna kuvvet veren en önemli his yalnızlık, hiç geçmeyen bir şaşkınlık, incinmişlik duygusu… Bıçakcı karakterleri ne kadar büyümüş ve iyi kötü dönüşmüş olsalar dahi, hâlâ yaşadıkları dünyaya şaşırabilmekteler.

Sinemadan esinlenen anlam ve biçim estetiği

Hakan Bıçakcı’nın öykülerinde, sinemadan esinlenen bir anlam ve biçim estetiği anlayışı da söz konusu. Yazı ile estetiğin başka anlatım diline imkân tanıdığı ‘Metrobüste Candy Crush’, ‘Bana Bayan Deme’, ‘Herkes Öykü Yazabilir’ ve ‘Serbest Piyasa’ adlı öyküler bu anlamda en öne çıkan metinler.  Bununla birlikte kitapta yer alan tüm öyküler için  Poevari gizem/olağan üstü unsurlarının ve Polanskivari sinematografik bir anlatım dilinin harmanlandığı bir yazı tekniğine sahip olduğunu söylemek, mübalağalı bir durum olmayacaktır. Zira Hakan Bıçakcı yazı ile yapmaya çalıştığı şeyi, korku, gerilim ya da gizem türlerinin içinde tutsaklaştırmadan, gündeliğin dilini tuhaf olana yaklaştırarak başka söyleyiş biçimlerini yakalamanın hazzını okuruyla paylaşabildiği için başarıyor olmalı…

Hikâyede Büyük Boşluklar Var
Hakan Bıçakçı
İletişim Yayınları
179 sayfa.