Garmiryan besteleri Sema Moritz’le hayat buldu

20. yüzyılın ilk yarısının önemli Ermeni bestekârlarından Karnik Garmiyan’ın eserlerine ‘Bir Beyoğlu Bestekârı’ adlı albümüyle hayat veren ses sanatçısı Sema Moritz’le Garmiryan ve albüm çalışması üzerine konuştuk.

Karnik Garmiryan’la yollarınız nasıl kesişti?

Aynı yoldaymışız aslında. On yıldır Karnik Garmiryan beni, ben de ona ulaşmayı beklemişim, sabırla ve inançla. Aras Yayıncılık’ın sahibi Yetvart ve Payline Tovmasyan, 2004’te ‘Bestekâr Karnik Garmiryan Hayatı ve Eserleri’ adlı kitabı imzalayarak göndermişlerdi bana. Kitap çıkmadan önce Garmiryan’ın notalarını da yollamışlardı ama bana göre olmadığını düşünüyordum. Bir gün, albümlerimin aranjmanlarını yapan can dostum Dieter Moritz piyanonun başına geçti. Her zamanki gibi ona nota götürecektim. Raftan Garmiryan’ın kitabını kaptım birden. Belki de beni çağırdı, “Hadi Sema, bir yol alalım, ver elini!” dedi, tam on yıl sonra. Demek ki zamanını bekledik. Çalışmaya başladık. Artık onu çok iyi tanıyorum ve kendime benzetiyorum. Gittiğim her yere kitabı yanımda taşıyorum. Garmiryan, yanımdan ayrılmayan bir yoldaşım, bir sevdiğim, inandığım bir bestekâr.

Garmiryan’la ne gibi ortak yönleriniz var?

Onunla iç içe yaşıyorum. Karşıma çıktığı günden bu yana, hayatımda birkaç yönden çok önemli bir isim oldu. Tanınmamış olmasına çok içerliyorum. Bu kadar önemli işler yapıp tanınmamak çok acı. Kendime benzetiyorum, çünkü o da çok çekingen ve ürkek. Hep kenarda durmuş, benim gibi. Bir örnek vermek gerekirse, Hrant Dink katledildiği günden bu yana, onun için hemen her yere gittim, ama hep köşede durdum. Sema olarak değil, isyan duygumla var oldum.

Kitabın sizi en çok etkileyen yönü ne oldu?

Kitabı açıp çalışmaya başladıktan sonra, onun çok büyük bir bestekâr olduğunu bir kez daha anladım. Garmiryan, çok farklı makamlarda besteler yapmış. Kendi çağına son derece duyarlı bir bestekâr olarak, olan biteni izlemiş. Aynı zamanda bir filozof bence. Bunu, sözlerine baktığınız zaman görebiliyorsunuz. Sözlerde inanılmaz bir felsefe ve uyak var. Oğlu Ara Garmiryan, kitapta, babasının mütevazı ve utangaç oluşundan dolayı sözlerin kendisine ait olduğunu belirtmediğini anlatıyor. Birkaç şarkıda, güfteyi yazan kişinin ismi belirtilmiş; geri kalan tüm şarkıların sözlerinin Karnik Garmiryan’a ait olduğunu anlıyoruz. “Bıktım usandım senin şen gözlerinden!” diyor mesela. Nasıl bir dil bu, nasıl bir güzellik. Dünyası çok şiirsel. Niye kimse farkına varmamış, anlamış değilim. Bu yüzden onu yaşatmak istedim.

Oğlu Ara Garmiryan albüm fikrini nasıl karşıladı?

Ara Garmiryan şu anda 96 yaşında. Kendisinden izin almak ve albüm fikrini paylaşmak için ona yazdık ve müthiş bir cevap aldık. Kanto ve fokstrotları seslendirme arzumu mutlulukla karşıladı. Özellikle de kantoları söylememi istedi. Şöyle bir not düşmüştü: “Tavsiye ederim, ‘Dağda çoban kaval çalar, çaldıkça sevdaya dalar.’” Bunun üzerine besteyi albüme ekledik.

Albümde yer alacak diğer eserleri nasıl belirlediniz?

Garmiryan her makamı çok iyi bilen bir müzik dehası. 135 bestesi var – kantolar, valsler, fokstrotlar, kürdilihicazkâr, hüzzam ve sabâ makamlarında şarkılar.... Sadece kantoları alarak ona haksızlık etmek istemedik; bu çeşitliliği yansıtacak bir seçki yapmaya çalıştık. Toplam 12 eser...

Kayıtlar neden Berlin’de yapıldı?

Berlin’i çok seviyorum, ruhum orada. Bu yüzden Garmiryan’ı bu şehre tanıtmak ve onunla bir yolculuğa çıkmak istedim. Hücum kayıt yaptık. Bütün müzisyenler aynı stüdyoya girdi ve her kanal canlıydı. Kayıt tek tek alınsaydı benim sesimi duymayacak ve Garmiryan’ı tanıyamacak, onun ruhunu anlamayacaklardı.

Garmiyan, kabuğuna çekilmiş Ermeni bir bestekârdı. Onun eserlerini seslendirirken neler hissettiniz?

Geçen zamanı şöyle özetliyorum: Aylardan nisan, günlerden çarşambaydı. Berlin’de çiçekler açmıştı, inanılmaz bir güneş vardı. Çiçekler pespembeydi. Kayda geçtiğimiz sırada yağmur başladı. Bir yıl süren hazırlık aşamasını düşünerek, kaydı bırakıp hüngür hüngür ağladım. Hrant Dink için de, Soykırım için de, bütün katledilen insanlar için de ağladım.

‘Garmiryan belgeseli yapalım’

Öncelikle bu albümün konserlerini yapmayı ve albümü insanların dinlemesini istiyorum. Madem Karnik Garmiryan bu kadar uzun süre bekledi, bir belgeselini de yapalım istiyorum. “Babama gönül borcum” deyip Hampartzum notalarını oradan oraya yıllarca taşıyan oğlu Ara Bey ve torunu Nadya Hanım da anlatsın. Bu belgesel, Karnik Garmiryan’ı daha yakından tanımamıza vesile olsun.

‘Köklerini hiçbir zaman unutmadı’

Garmiryan ilginç bir adam. Farklı bir yolu ve bakış açısı var. Bir şeyleri birilerine yaranmak için yapmadığına o kadar eminim ki... Yaranmak isteseydi ismini değiştirirdi mesela, meşhur olurdu. Bu bestelerle meşhur olmamak mümkün değil. Klasik Osmanlı Müziği’ne Ermeni müzisyenlerin katkıları çok açık. Garmiyan’ınki ise katkı değil; o müziğin içinde. Oğlunun bize aktardıklarından yola çıkarak hayatını incelemek lazım. Kayseri’nin Garmir köyünden geliyor ve kendi köklerini hiçbir zaman unutmuyor. Kimliğini koruma çabası var. Benim gönül borcumdu Karnik Garmiyan’a gitmek, hâlâ mezarını ziyaret edemedim. Önce albüm gün yüzüne çıksın, “Sen yaşamaya devam edeceksin” diyeyim istedim. Yakın zamanda gideceğim Şişli Mezarlığı’na. Artık albümü elime aldım. Onu yaşıyorum ve şarkılarını söylüyorum.

Kategoriler

Kültür Sanat Müzik



Yazar Hakkında