‘Yetenekli Bay Ripley’ ile özdeşleşmek

BÜRKEM CEVHER

Patricia Highsmith’in 1955 yılında yazdığı ve Can Yayınları tarafından dilimize kazandırılan ‘Yetenekli Bay Ripley’nin başında, Tom Ripley New York’ta ufak tefek dolandırıcılıklarla geçinmeye çalışan, tanıdıklarının evlerinde kalan ve bir çevre edinebilmek için de kendini sürekli olarak başkalarını eğlendirmek zorunda hisseden tam bir tutunamayan olarak tanıtılır. Zengin işadamı Herbert Greenleaf, Ripley’den İtalya’da yaşayan oğlu Dickie’yi Amerika’ya dönmesi ve babasının işlerini devralması için ikna etmesini ister.

Tom, İtalya’da kısa bir süre içinde Dickie’nin sevgisini kazanır çünkü onu eğlendirmektedir. Zamanla Dickie ve Dickie’nin yaşamı Tom’da saplantı haline gelir. Ancak bir süre sonra Dickie Tom’dan sıkılmaya başlar, Amerika’ya dönmeye de niyeti yoktur. Herbert Greenleaf, Tom’a artık para göndermek istememektedir. Tom için İtalya’daki güzel günler sona ermek üzeredir.

Ancak Tom’un başka planları vardır: Dickie’yi öldürecek ve onun yerine geçecektir. İmzasını taklit ederek Dickie’nin çeklerini bozduracak ve onun rahat yaşamına kavuşacaktır. Elbette Dickie’nin yokluğu bir süre sonra fark edilecek ama Tom yalan söyleme ve taklit yeteneklerini kullanarak tüm suçlamalardan kurtulmayı bilecektir. Bu kurtuluşun ise bir bedeli elbette vardır: serinin devamındaki kitaplardan da okuyacağımız gibi Tom her zaman tedirgin bir hayat sürecektir.

Tom Ripley, kendi amaçları için insan öldürmekten çekinmez, yaptıklarının vicdani sorumluluğunu yüreğinde hissetmez. Daha sonraki kitaplarda Dickie Greenleaf cinayetinden utanç duyduğunu söyler ama sadece bu cinayetin gereksiz olduğunu düşündüğü için utanır. Dickie’nin mirasını gönül rahatlığıyla kullanmaya devam eder. Yalan söyleme konusunda oldukça başarılıdır Ripley, başarısının sırrı söylediği yalana önce kendisinin inanmasında yatar.

Üçüncü kitapta Ripley’nin her insanda var olduğuna inandığı intikam isteği ile bir ailenin hayatını alt üst edişine tanık oluruz. Bu kitapta Ripley karakterini daha yakından tanır okur. ‘Ripley’nin Oyunu’ Tom’un bir partide kendisine saygısızlık ettiğini düşündüğü bir adamı, entrikalarla kiralık bir katile dönüştürmesinin hikayesidir. Öylesine incelikli bir oyun kurar ki, Jonathan Trevanny İtalyan mafyasından bir kiralık katili güpegündüz metro çıkışında öldürür. Tom daha sonra oyunun Trevanny’nin boyunu aştığını fark edecek ve ona yardıma koşacaktır. Bu yardımın nedeni, vicdan azabı değil Trevanny’nin işleri sarpa sardırarak ipin ucunun kendisine ulaşmasını engellemektir.

Highsmith’in dehası: Tom’un cazibesi

Ripley serisi, Tom Ripley’nin bakış açısıyla yazılmıştır. O nedenle, Ripley’nin Trevanny’nin yardımına koşmasında insani bir neden olduğuna bizi de inandırır Highsmith. Cinayetlere yardım ettiği, hatta Trevanny yerine cinayetlerden birini bizzat işlediği halde para talep etmez Ripley. Zaten paraya çok da ihtiyacı yoktur. Zengin bir Fransız işadamının kızı ile evlidir ve Fransa’da istediği gibi bir yaşam kurmuştur kendine. Yine de yasadışı işlerden uzak duramaz.

Ripley serisinin en can alıcı noktası, Tom Ripley’nin okurları da kendine suç ortağı etmesidir. Tom yeteneği, cesareti ve becerikliliği ile kendini akladıkça kendimiz cinayetlerden aklanmışız gibi seviniriz. Oysa biliriz ki o bir katildir. Pek çok insanı öldürmüş, pek çok insanın ölümüne de dolaylı yoldan neden olmuştur. Bunu fark ettiğimizde ise neden bu karaktere sempati duyduğumuzu sorgulamaya başlarız.

Klasik polisiyelerden farklıdır Highsmith kitapları. Katil baştan bellidir. Kişiyi öldürmeye iten fiziki ve psikolojik koşulları anlatır yazar. Katile zaman zaman hak veririz. Aynı durumda olsak biz de aynısı yapar mıydık, sorusu kafamızın bir yerinde yankılanır durur. Ripley yakasını polisten kurtardıkça içten içe mutluluk duyarız. Ama bu mutluluk aynı zamanda utanç da verir okura. Yoksa hepimizin içinde gizli bir katil mi yatmaktadır? Bu sorunun yanıtının “Hayır” olmasını dileriz. Highsmith’in söylemeye çalıştığı şey şudur: Kişiyi katil yapan unsurlar hem cinayete meyildir ki aslında bu meyil pek çok kişide vardır, hem de koşullardır. Uygun koşullarda pek çok kişi benzer davranışlar sergileyebilir. Tom Ripley’nin cazibesi de buradan gelmektedir.

Can Yayınları, Patricia Highsmith’in beş kitaptan oluşan Ripley serisinin tümünü yayınladı. Kitap kapaklarının tasarımını yapan Utku Lomlu’yu ayrıca kutlamak gerekir. Her kitapta, o kitap için kilit önemi olan bir kavrama ait bir görsel kullanmış Lomlu. Uzun süredir gördüğüm en güzel kitap tasarımları. Kitap kapaklarıyla, diliyle ve konusuyla sadece polisiye edebiyat okurlarının değil tüm edebiyatseverlerin beğeneceği bir seri, Ripley serisi.