YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Tutuklamalar ne anlama geliyor?

Özgür Gündem gazetesine yönelik baskılara karşı mesleki bir dayanışma göstermek amacıyla çok sayıda gazeteci ve insan hakları savunucusu birer günlük nöbetçi yayın yönetmenliği kampanyasına iştirak etmişlerdi. Bu kampanya karşısında Hükümet’in tavrı bu nöbetçi yayın yönetmenleri hakkında soruşturma başlatmak oldu. Niyetin öncelikle bu dayanışma ruhunu ve atmosferini engellemek olduğu açıktı.

Kampanya tüm bu takibatlara rağmen gazetecilerin katılımıyla sürerken ve aslında artık sonlara gelinmişken 20 Haziran Pazartesi günü 7 nöbetçi yayın yönetmeni daha ifade vermek üzere adliyeye geldiler. Şu sahneyi de aktarırsam aslında olan biteni daha yerli yerine oturtabiliriz. Aynı gün birleştirilen Hrant Dink Cinayeti Davası’nın üçüncü celsesinin de görülmesine başlanacaktı. Her duruşma öncesinde olduğu gibi saat 10.00’da Hrant’ın Arkadaşları adliye önünde bir basın toplantısı yapmak üzere hazırlıklarını sürdürürken Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu, Kemal Can ve ifade verecek olan diğer nöbetçi yayın yönetmenleri de gelip usulca pankartın bir ucundan tuttular ya da o küçük topluluğu katıldılar. Pınar Öğünç’ün okuduğu açıklamanın ardından onlar da kendi açıklamalarını yaptılar, biz de onlara destek verdik. Ardından biz duruşmaya onlar da ifade vermeye çıktılar. Ki, bilenler bilir, bu hiç de olağan dışı bir durum değildi. Bu isimler hem duruşma önlerinde hem duruşmalarda Dink cinayetini izleyen ve davanın aydınlatılmasına destek veren isimlerdir.

Biz duruşmayı izlerken pek beklenmedik biçimde savcının üç isim için tutuklama talep ettiğini öğrendik. Duruşmaya verilen arada da Garo Paylan ile birlikte adliyenin bir başka katına geçip son durumu öğrenmek istedik. Fincancı, Önderoğlu ve Nesin, kendilerini desteklemeye gelenler ve avukatlarıyla birlikte kararı beklemekteydiler. Birkaç dakika sonra da malum karar açıklandı. Hayatlarını demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğüne adamış bu isimleri birkaç dakika sonra kelepçe takılmış halde görmek, demokrasimizin ve basın özgürlüğümüzün geldiği hal açısından hayli acı bir gösterge niteliği taşımaktadır, buna hiç şüphe yok.

Tam da bu aşamada, hem de “tutuksuz yargılama esastır” lafları kimi Hükümet üyelerince de telaffuz edilirken bu iç ismin tutuklanması elbette bu rejimin Kürt meselesine bakışı açısından bir göstergedir. Nöbetçi yayın yönetmenleri listesine kabaca bir bakan herkes tüm bu isimlerin silahsız bir çözüm ve Kürt meselesinde müzakereden yana bir tutumda olduklarını görür.

Rejimin hedefi de muhtemelen budur. 1 Kasım’dan sonra  girdiğimiz yol, devletin toplumun kendinden olmayan kesiminden bir tür intikamına dönüşmüştür diyebiliriz herhalde. 7 Haziran’da tek parti iktidarını kaybeden Hükümet, savaşla gittiği 1 Kasım seçimlerinde iktidarını geri aldı. Ama belli ki mesele burada bitmedi. Erdoğan muhtemelen artık ülke siyasetinde tayin edici bir güç haline gelen Kürt siyasetinden ve o dönem yükselen toplumsal muhalefetten hala rövanş almak istemekteydi.

Geçerken şunları da hatırlayalım: Tam da şu günlerde Erdoğan’ın Taksim’e kışla projesini yeniden gündeme getirdiğini görüyoruz. Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak artık  neredeyse imkansızlaştı. Her tür yürüyüş, IŞİD tehdidi altında ya güç bela yapılıyor ya da yapılamıyor. Geçtiğimiz hafta Firuzağa’da bir plakçı dükkanında olanlar hepimizin malumu.

Tüm bunlara Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir bürokratla görüşmesinde söylediği öne sürülen sözleri ekleyelim. Çıkan habere göre bürokrat iç savaşa gidiş tehlikesinden söz edince Erdoğan şu yanıtı vermiş: “Çıkarsa çıksın, ezer geçeriz..”

Bu haberin doğru olduğunu düşünmemiz için yeterli neden zaten varken Cumhurbaşkanlığı makamının bu haberi şeklen bile olsa yalanlamaması, haberin doğruluğundan emin olmamız gerektiğini söylüyor.

Erdoğan belli ki böylesi bir iç savaşta tek elde topladığı medyaya, artık işbirliği içinde olduğu TSK ve klasik devlet güçlerine ve elbette her gün açıklamalarıyla biraz daha bileylediği milliyetçi muhafazakar tabanına güveniyor.

Rejimin hesabı belli ki böylesi tutuklamalarla hem toplumu ve muhalefeti sindirmek hem de olası protesto gösterilerini, rejimini daha da koyulaştırmak için gerekçe olarak kullanmak.

Tam yazıyı bitirirken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni bir açıklaması geldi. AB müzakereleri için referanduma gidilebileceğini söyledi Erdoğan. Ve ekledi: “Terör tanımı gibi bir konu üzerinden üzerimize gelirlerse konuyu milletimize rahat anlatırız..”

Tablo gayet iç karartıcı. Dayanışmaya her zamankinden çok ihtiyaç var.