İngiltere’nin ve AB’nin Brexit sorunu

Uluslararası finans kuruluşu Merrill Lynch’in Türkiye Direktörü Türker Hamzaoğlu, İngiltere’nin AB’den çıkmasıyla sonuçlanan referandum kararının İngiltere, AB ve dünya ekonomisi açısından olası sonuçlarını Agos okurları için değerlendirdi.

Birleşik Krallık’ın  Avrupa Birliği’nden çıkma kararı finansal piyasalarda ciddi bir şok dalgası yarattı. Kararın Britanya  ekonomisinde daralmaya ve varlık fiyatlarında yüksek oranlı düşüşlere neden olacağı aşikâr. Piyasaların ilk tepkisi de bu yönde oldu. İngiliz para birimi Sterlin 1980’lerden beri en düşük seviyede ve ekonominin temel lokomotifi olan bankacılık sektörü hisseleri yaklaşık yüzde 20 değer kaybetmiş durumda. Britanya  uzun yıllar ekonomik büyümesine yüksek katkılar sağlayan Avrupa’nın finans merkezi olma özelliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Dahası, ABD’li ve uluslararası şirketlere Avrupa pazarına giriş sağlayan ayrıcalıklı konumu da tehlikede. 

Peki, ekonomisi kara Avrupası’na göre çok daha iyi konumda olan ve kaybedecek çok şeyi olan İngiliz halkı bu boşanmayı neden istiyor? Bunun cevabı ekonomiden çok siyaset bilimi ve sosyolojinin konusu.

Referandum sonrası yapılan araştırmalar insanları ayrılık kararına iten üç temel unsuru öne çıkarıyor: 1) Britanya’yı ilgilendiren kararlar Britanya’da alınmalı; 2) Britanya’ya göç durdurulmalı ve sınır kontrolleri artırılmalı; 3) AB’nin son bulmayan genişlemesi ve yetkilerinin artmasına son verilmeli.

AB’de kalmak isteyenler için öne çıkan hususlar ise 1) AB’den çıkmanın ekonomik riskleri cok yuksek; 2) Britanya’nın mevcut statüsü – ortak pazara ulaşım ama Euro ve sınırsız Schengen bölgesinin dışında olmak- zaten son derece avantajlı; 3) AB’den çıkarsa Britanya yalnızlaşacak ve etkisini yitirecek.

Farklı tercihler

Demografik olarak bakıldığında, oy verenlerin yaşı yükseldikçe AB’den çıkma oranının yükseldiği görülüyor. 18-24 yaş grubunda olan ve verilen kararla en uzun süre yaşayacak olan gençler yüzde 73 gibi ezici bir çoğunlukla AB’de kalmak istiyor. 65 yaş üstü kesim ise yüzde 60 oranında AB’den çıkmak istiyor. Bir diğer ilginç farklılaşma da gelir seviyesine göre ortaya çıkmakta. Gelir seviyesi arttıkça, AB’de kalma isteği de yükseliyor. En yüksek gelir grubunda AB’de kalma tercihi yüzde 60’a yaklaşırken, en düşük grupta yüzde 65’e ulaşan çıkma eğilimi söz konusu. Son olarak etnik ve dini azınlıklar yüzde 70’lere varan oranlarda AB’de kalmak isterken, kendini beyaz ve Hiristiyan olarak tanımlayan kesimin yaklaşık yüzde 60’I AB’den çıkmak istiyor.

Bu sonuçlar İngiliz toplumunda sadece sınıfsal değil, çok boyutlu bir ayrışmanın da fotoğrafını çekiyor. Tabii ki, bu durum Kara Avrupası ve hatta ABD’de ortaya çıkan siyasi tablodan çok farklı değil. Ana akım siyasi partiler, yerleşik düzene karşı olan ve 2008-09 küresel finansal krizinden sonra giderek artan hoşnutsuzluğa cevap veremiyorlar. Bozulan kamu maliyesi, yavaşlayan ekonomik büyüme ve küreselleşme özellikle gelişmiş ekonomilerde refah devletinin sürdürülmesini zorlaştırıyor. Bu da siyasetin hem sağ, hem de sol yelpazesinde popülist akımların yükselmesine  zemin oluşturuyor. İnsanların suçu dışarda ve başkasında  arama eğilimi de yabancı düşmanlığını maalesef tekrar yükseltiyor.  

Siyasi kriz

Britanya için temel soru bundan sonra ne olacağı. Bunun cevabı zor. Referandum yerini siyasi bir kriz ve belirsizliğe bırakmış durumda. Başbakan Cameron istifa etti. Muhafazakâr Parti’de lider kavgası başladı. İşçi Partisi’nde Genel Başkan Corbyn’e karşı milletvekilleri güvensizlik oyu verdi. İskoçya Başbakanı Sturgeon AB’den istekleri dışında çıkartılamayacaklarını ve bağımsızlık için ikinci referandumun yapılabileceğini söylüyor. Kuzey İrlandali liderler de Britanya ile yollarını ayırıp, AB’de kalmak isteyeceklerini söylüyorlar. Britanya’nın AB’den çıkma kararı alması sonrasında AB yetkilileri resmi süreci başlatması için İngiltere’ye karşı sert denebilecek bir tutum sergilerken, karar sonrası İspanya da sınırların tekrar geri gelecek olması nedeniyle Cebelitarık üzerindeki hak iddialarını tekrar gündeme getirdi. Dolayısıyla bir sonraki hükümet sadece İngiltere’nin AB üyeliğini değil, Birleşik Krallık’ın geleceğine yönelik de çok önemli kararların sorumluluğunu alacak.

Referandum sonucundan daha da şaşırtıcı olan AB’den çıkma kararı alınması durumunda çalışılmış bir plan ya da yol haritasının olmadığının ortaya çıkmış olması. Ayrılık cephesinin liderlerlerinden Boris Johnson’ın gazete köşesinden paylaştığı İngiltere’nın üyelikten çıktığı ancak ekonomik birlik ve ayrıcalıklardan yararlanmaya devam ettiği senaryo, AB liderleri tarafından kısa sürede hayal olarak tanımlandı. Yine ayrılık kampının liderlerinden Matthew Elliott, çıkış planının kendilerinin değil, hükümetin sorumluluğu olduğunu söyledi. Cameron ise istifasıyla işin sorumluluğunu bir sonraki hükümete bırakmış durumda.

Resmi olarak çıkış sürecinin başlatılması için Britanya’nin başvurusu gerekli. Ayrılıkçı kampta halen hakim olan işi ağırdan alma eğilimi, Muhafazakâr Parti’deki liderlik yarışının önümüzdeki günlerde sona ermesinden sonra sürdürülebilir görünmüyor. Şansölye Merkel’in dediği gibi, AB’ye üye olmak ya da olmamak arasında ülkelerin işine geleni seçip, istemedikleri ortak politikaları geri çevireceği bir ara durum söz konusu değil. Avrupa’da yükselen AB karşıtı akımlar da göz önüne alındığında, Britanya’ya karşı AB’nin sert bir tutum takınması şaşırtıcı değil.

Çıkış yolu

Yine de söz konusu AB ve siyaset olunca, bir çıkış yolu her zaman mümkün. Piyasalarda ilk tepkiler sonrasında konuşulan, Brexit’in hâlâ geri çevrilebileceği ihtimali. Her ne kadar temel senaryo olarak Britanya’nın AB’den çıkacağı ve müzakerelerin ekonomik birlik için yoğunlaşacağı beklense de, iki çıkış alternatifi ihtimal dahilinde. Her ne kadar, siyasi liderler bu ihtimalin söz konusu olmadığını belirtse de ikinci bir referandum muhtemel. Eğer yapılacak erken seçimler AB üyeliği merkezinde gerçekleşir ve AB yanlısı bir koalisyon çoğunluğu kazanırsa, böyle bir eğilim ortaya çıkabilir. İkinci olarak, daha önce Avrupa’da görüldüğü şekliyle, parlamentonun referandum sonucunu yasal bağlayıcılığı olmadığı için uygulamaya koymamasi ki, bu siyasi olarak çok daha sorunlu bir alternatif.

Sonuç olarak, Britanya’nın AB’den çıkma kararını tüm dünyayı etkileyecek ekonomik ve finansal bir şoktan ziyade bir ‘siyasi şok’ olarak görmemiz gerekiyor. Bu açıdan, 2008 finansal krizini tetikleyen Lehman krizine benzer bir gelişme değil, Berlin Duvarı’nın yıkılması ya da SSCB’nin dağılması gibi etkileri yıllarca sürebilecek bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söylemek daha doğru. 

Kategoriler

Güncel Dünya Dünya



Yazar Hakkında