Piyasalar ile kavga etmeyeceğiz! Derken...?

Merkez Bankası bu hafta yaptığı toplantıda artırım beklentilerine karşın politika faizini yüzde 17.75'te sabit tuttu. Kararın ardından Dolar yükselirken, Borsa’da da ciddi düşüşler yaşandı. Alınan karar ve yansımalarını Vatan gazetesi yazarı Ali Ağaoğlu Agos için değerlendirdi.

Yeni oluşturulan Hazine ve Maliye Bakanlığına atanan Berat Albayrak geçtiğimiz hafta sonu G-20 Maliye bakanları toplantısı sonrasında başlıktaki açıklamayı yapmıştı. Bundan piyasaların anladığı politika yapıcılarına ilettiği taleplerinin dikkate alınacağı idi. Bu açıklama sonrasında; bazı ekonomistler ve köşe yazarları ile yapılan toplantı da piyasalara, yeni dönemde iletişimin artırılacağı fikrini aşılamıştı. Bu toplantıda ekonomideki sorunların yeni bakana iletildiği ve kendisinin de dikkatli ve detaylı notlar aldığı şeklinde bilgiler basınla paylaşıldı.

Nihayet 24 Temmuz saat 14:01’de Para Politikası kararı açıklandı ve politika faizi olan 1 haftalık repo faizi 17.75’teki seviyesinde sabit kaldı. Toplantı öncesinden 100-125 baz puanlık artış beklentisi ve “piyasalar ile kavga etmeyeceğiz” söylemlerinin her ikisi de auta çıktı! Karar öncesinde 4.75 seviyelerinde olan dolar/TL kuru, karar sonrasında 4.9389’a kadar çıktı!

Beklentiler yüksekse?

PPK toplantısı sonrasında yapılan açıklamada; “İç talep koşullarının etkisinin azalacağı öngörülmekle birlikte enflasyon ve enflasyon beklentilerinin bulunduğu yüksek seviyeler fiyatlama davranışları üzerinde risk oluşturmaya devam etmektedir. Bu çerçevede Kurul, sıkı para politikasının uzun bir müddet korunmasının gerekebileceği değerlendirmesinde bulunmuştur.“ denilmiş. Enflasyon beklentileri yüksek seviyelerde bulunuyorduysa neden beklentileri yönetme adına faizler yükseltilmedi? 

Açıklamanın devamında da “Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş kararlılıkla sürdürülecektir. ... ihtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapılabilecektir.” diye eklenmiş. Sıkı duruş nerede? Merkez Bankası daha ne kadar piyasanın gerisinde kalacak? Başka ne zaman ilave parasal sıkılaştırmaya ihtiyaç duyulacak?

Aslına bakarsanız açıklama daha öncekilere oldukça yakın. Ancak bu toplantı diğerleri ile aynı “tonda” bir toplantı değildi ki! Yeni “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” ilk PPK toplantısı idi. Bu toplantıdan çıkacak karar; Merkez Bankası bağımsız mı olacak, yoksa seçimlerden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi Merkez Bankası siyasi otoriteyle “uyumlu” hareket mi edecek sorusuna yanıt olacaktı.   

Bağımsızlığa veda

Piyasalar; faizlerin sabit tutulma kararını, bir anlamda Merkez Bankası’nın bağımsızlığına veda olarak algıladı. Diğer yandan Bakan Albayrak’ın halkla ilişkiler çabalarının da bir anlamı olmadığını düşünmeye başladı. Piyasalarla kavga içinde değil, istişare içinde olacağız açıklamalarının da bir anlamda altının dolu olmadığı hissedildi. Dolar/TL kurundaki ve özellikle 10 yıllık tahvil getirilerindeki yükseliş, borsadaki düşüş piyasaların karar tepkisiydi, sert oldu. 

Bundan sonra herkesin işi daha zor olacak! Politika yapıcılarının piyasaları herhangi bir politikaya inandırmaları zor olacak. Şirketlerin maruz kaldıkları kur ve faiz risklerinin yönetmeleri daha zor olacak. Başta inşaat ve enerji sektörü şirketleri olmak üzere satış ve kredi yenilemeleri zor olacak. Bankaların yurt dışında borçlanmaları ve sendikasyon kredilerini yenilemeleri de zor olacak. Piyasaları “yeni bir hikayeye” inandırmaları zor olacak. Zira yeni ekonomi yönetimi ilk sınavından kaldı! Piyasa en azından 3-4 pozitif ve başarılı adımı görmeden kendisi bir adım dahi atmakta tereddütlü davranacaktır.

Diğer yandan ekonomi çalışıyor, iç talep de bu faiz kararından sonra yoluna devam edecek. Her ikisi de yavaşlamadan yoluna devam edecek olursa; ki bu faiz kararı politika yapıcılarının tercihlerinin bu yönde olduğunu gösteriyor; faiz ve kur cephesinde yeni yükseklerin görülmesi artık an meselesi...!

Temkinli davranma vakti yaklaşıyor

İçinde bulunduğumuz dönemde dünya ekonomisinde de önemli gelişmeler oluyor. ABD Başkanı Trump Amerikan Merkez Bankası Fed’i eleştirirken bir yandan da gelişmiş ülkeler arasında gümrük vergisi mücadeleleri yaşanıyor. İş Yatırım’dan Şant Manukyan gelişmeleri değerlendirdi.

ŞANT MANUKYAN

 

İçinde bulunduğumuz dönemde dünya ekonomisinde de önemli gelişmeler oluyor. ABD Başkanı Trump Amerikan Merkez Bankası Fed’i eleştirirken bir yandan da gelişmiş ülkeler arasında gümrük vergisi mücadeleleri yaşanıyor. İş Yatırım’dan Şant Manukyan gelişmeleri değerlendirdi.

Geride bıraktığımız haftada Fed’in hızlı faiz artırdığı ve bu nedenle hem maksimum büyüme oranına ulaşılamadığı hem de kurun değerlendiğini savunan Başkan Trump’ın açıklaması Fed’e müdahale olarak algılandığından, Beyaz Saray tarafından hızla düzeltildi. Aslında enflasyonu düşük göstermek için çekirdek kavramının mucidi olan Arthur Burns’den bu yana Fed başkanlarının bağımsızlığı tartışılmaz. Nitekim özellikle yönetim kurulu üyeleri 14 yıl boyunca göreve getirilecek şekilde atanır ki birden fazla başkanla çalışmaları söz konusu olabilsin. Bu açıklamanın Fed’in kararları üzerinde bir etkisi olmasını beklemediğim gibi aksi bir etki bile yaratabilir. Belli ki Trump ticaret savaşları kaynaklı bir büyüme sorunu yaşarsa Fed’i suçlamaya hazırlanıyor.  Öte yandan Mart ayında yapılan G-20 toplantısında ticaret savaşları açıklama metninde yer almazken bu kez bir sorun olarak metinde kendisine yer bulduğunu gördük. Cari durumda, yani sadece 50 milyar dolar ile sınırlı bir gümrük vergisi artışı dünya ekonomisini etkilemeyecektir. Ancak Ekim Kasım ayına kadar bir uzlaşma olmazsa devreye girmesi söz konusu olan 200 milyar dolar ve en uç noktada 500 milyar dolar gibi rakamlar elbette global ekonomiyi ciddi anlamda zorlar.  

Çin’in stratejisi

Temelde Başkan Trump’ın argümanı doğru. Çin iddia edildiği gibi serbest ticareti savunmuyor, kendisi pek çok pazara serbest girerken kendi pazarına giren şirket ve mallara çok daha katı kurallar getiriyor. Ancak sorunu çözme yolu ABD’nin yaptığı gibi Çin ve hatta en önemli müttefikleri olan Japonya ve AB ile herkesi yavaşlatacak bir savaşa girmek değil. Dahası bu büyük bloklara ek olarak tedarik zincirinde önemli rol oynayan ufak ama açık ekonomiler de var. Bu ekonomiler global sisteme çok entegre olduklarından olası bir ticaret savaşında ana ülkelerden çok daha fazla zarar görecektir. Türkiye bazı küçük Asya ülkelerine oranla sisteme daha az entegre olsa da topyekûn bir savaşta hasar görmesi kaçınılmaz ülkelerden bir tanesi. Henüz AB savaşın merkezinde olmadığından ve bizim de ait olduğumuz ekonomik blok olduğundan ticaret rakamlarımızda net bir kötüleşme görmüyoruz.

Öte yandan ECB (Avrupa Merkez Bankası) varlık alımlarını bu yıl sonlandıracak ve BOJ’un da (Japonya Merkez Bankası) alabileceği varlık büyüklüğü giderek azalıyor. Yani bir yandan global ekonomide belirsizlikler artıyor diğer yandan uzun yıllardır var olan merkez bankası desteği azalıyor. Bu mutlaka kötü bir senaryo anlamına gelmez ama kesinlikle volatilitenin artacağı anlamına gelir. Bir süre daha özellikle ABD borsalarında yükselişin sürmesini bekliyorum. Ancak artık her konuda temkinli davranma vakti yaklaşıyor.


Etiketler

Ekonomi Kriz Borsa


Yazar Hakkında