‘Altın ziynettir gümüşse kültür’

Bir zamanlar Ermeni gümüş ustalarının çekiç seslerinin eksik olmadığı, el yapımı gümüş kakmalarıyla nam salan Kalcılar Han, günümüzde içine kapanmış bir çocuk gibi sessizliğe bürünmüş. Altı yaşından itibaren Kapalıçarşı’nın yollarını arşınlayan, Kalcılar Han’ın son gümüş kakma ustalarından Hagop İnyapan, bu sessizliğe rağmen gümüşe halen aşkla hayat vermeye devam ediyor. Han’ın çatı katındaki küçük atölyesinde Ermeni ozanlarına ait müzikler eşliğinde gümüşe dokunuşlarıyla şekil veren ve bugüne kadar iki binden fazla ikonada imzası bulunan İnyapan, çocukluk yıllarından günümüze uzanan zanaatının hikâyesini anlattı.

Zanaata olan yatkınlığının ve yeteneğinin ailesinden geldiğini belirten Hagop Usta Kapalıçarşı Kalcılar Han’daki hikâyesine şöyle başlıyor: “Babam Elazığ, Harputludur. Babamın babası Manuk Arakelyan Harput’ta zamanında meşhur bir ipek halıcısıymış. Amasyalı olan annemin babası, Hagop Horazakyan mermer ustası ve  heykeltraşmış; çok büyük ustaymış kendisi. Zamanında dedem Hagop 1915’te sanatçı kimliği nedeniyle kurtularak hayatta kalmış. Ailemin dört çocuğunun en küçüğü olarak 1947’de Gedikpaşa’da dünyaya gelmişim. Abim ilkokulu bitirdikten sonra Kalcılar Han’da 14 numarada çalışıyordu. Ben de altı yaşında abimin yanına gelip  gümüşçülükle tanıştım ve yazları çıraklık yaptım. Karagözyan’dan mezun olduktan sonra Kalcılar Han’daki Hagop Fesçiyan’ın yanında kakmacı çırağı olarak işe başladım. Fakat esas ustam Vartevar Karabulut’tu, kendisi Kanada’da yaşıyor şuan 80 yaşlarında, çok büyük bir ustadır. Ben ondan çok fazla şey öğrendim, işin inceliklerini kaptım. Agop Sakayan var gene bu handa, ondan da çok feyz almışımdır.” 

İnyapan, abisi Manuk’un yanında zanaata başladığı günleri yad ederken usta-çırak ilişkisinin en güzel anılarını paylaşıyor heyecanla: “Abim çok yetenekli bir ustaydı. Kakmacılığı, acurculuğu, kaynak ve kalemkârlığı mükemmel yapardı. Altı yaşındaydım hana geldiğimde, orada Oskiyan Ahparig vardı. Plakalar halindeki zeminler vardır, oraya kum vurulur matlaştırsın, kontra yapsın da çalışılan desen görünsün diye. İşte bana ilk olarak bu işlemi yaptırmaya başladılar. Oskiyan Ahparig ‘Bak yavrum öyle yapmayacaksın. Çekici, bir kaleme bir de parmağına vuracaksın ki zanaat öğrenesin’ demişti. Ben de darılmasın diye bir çelik kaleme bir de parmağıma vuruyordum.”

Ermeni aşuğlar eşliğinde emek

İşine olduğu kadar Ermeni müziğine de âşık olan Hagop Usta, gümüşe desenleri işlerken yanı başındaki küçük teybinden Ermeni  ‘Aşuğagan Yerker’i dinlemeyi hiçbir zaman ihmal etmiyor. Bu alışkanlığını yanına gelen çıraklarına da aktarmaya çalışan Hagop Usta, özellikle Rupen Mateosyan, Ohannes Badalyan, Kurken Dabağyan şarkılarıyla Napoliten müziği dinliyor.

Bugüne  kadar aralarında Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt ve Fransız düşeslerinin de yer aldığı kişilere özel portre çalışmaları yapan Hagop Usta, yaptığı çalışmaları keyifle anlatıyor: “Üzerinde çalıştığım her şeyi farklı bir göz olsun diye mutlaka çırağıma bile sorardım. Ara verirdim bir çıkar çarşıyı dolanırdım, zor işler tabi yaptığımız işler. Ben çıraklarıma hafif ve daha seri yapabilecekleri işler veriyordum. Çağırırdım yanıma çırağımı ‘Bak bakalım ben devamlı bakıyorum bir eksiği var mı’ derdim.”

‘Uzayan kol benden olur’

Söz çıraklığa geldiğinde, meslek aşkını aşılamak isteyen idealist bit usta ile karşılaşıyoruz: “Yanıma gelenlere işi öğretmeye çalıştım hep ama estetik duygusu farklı bir şey. Gençler yanıma geldikleri zaman zanaat öğrenmeye değil de ofis işi öğrenmeye gelmiş gibi geldiler bugüne kadar; geleyim paramı alayım, mantığında. Gümüş ustası da olsa bakkal çırağı da olsa onlar için aynı. Ben öğreten ustayım isteyene, bazı ustalar işin inceliklerini öğretmek istemezler. Avedis Delimelkonoğlu adında bir çırağım vardı, askerden geldiğinde yanıma geldi. Çalışırken kullandığımız çelik kalemlere kadar hazırladım çırağım için. Babası da hayret etmişti ‘Ben senin gibi usta görmedim’ dedi. Belki sana rakip olmaya kalkacak, sen onun kalemlerine kadar düşünüyorsun demişti. Uzayan kol benden olur, derim ben.”

Elle çekip kaldırılabilen motifler

Yaptığı çiçek motifleriyle nam salan usta “O kadar değişik motifler kullanıyorum ki kullanmadığım motif yok. Benim genel motifim çiçektir. Bunu kimse yapamaz. Kendi kompozisyonumdur. Benim yaptığım işlerdeki çiçeklerde gümüşü öyle bir şekillendiririm ki üç boyutlu hale gelir ve elinizle tutup kaldırabilirsiniz” diyor.

Hagop İnyapan gümüş kakmanın inceliklerini de ayrıntılarıyla anlatıyor: “Kullandığımız gümüş, su gümüşüdür. Metal eridikten sonra suya dökülür ve böyle mercimek gibi bir haldedir. Biz bu has gümüşü alır, bakır gibi farklı metallerden bir karışım yaparız. Has bakırı, yüzde on civarında katarsak o 900 ayara iner. Yüzde yedi civarında katarsak 925 ayara iner. Şimdi genel anlamda 925 ayar çalışıyorum. Külçe haline getirilerek plaka çekilir silindirde. Hazırlanan plakayı işleriz.  Genel çerçeveyi kaybetmemek için öncelikle çizim yapılıyor. Gözle yapıyorum çoğu çalışmamı. İstediğimiz şekilleri kakma yöntemiyle veririz, kesinlikle teknolojik bir katkı yoktur. Motifi plakanın üstünde kabarttıktan sonra ters çeviririm ve dizime koyarak tersten kabartırım. Boşlukları çam sakızıyla doldururuz. Sonra ısıtırız, çam sakızı macun kıvamına gelir, dikkat edilmezse yakar. Çok eskiden boruları kıvırmak için içine kurşun dökerlermiş. Böylelikle istedikleri gibi kıvırırlarmış. Çam sakızının yani ziftin de bize faydası o. Vurduğumuzda gümüş plakaya boşluklar delinmesin diye kullanıyoruz.”

İnce işçilikle yaptığı ikona ve portre çalışmalarıyla öne çıkan İnyapan,  bu çalışmalarından önce vazolar, bonbonjer, şekerlikler, pasta tabakları, aynalar, mücevher kutuları, şamdanlar yapıyormuş. Ermeni motiflerini, Ermeni mimarisine ait yapıların kabartma olarak işleyen İnyapan, bir dönem altın üzerine de çalışmış.

‘Yaptığım ikonayı tarihi eser zannettiler’

1973’ten bu yana ikona yapan  Hagop Usta, mahareti dolayısıyla yaşadığı ilginç bir olayı da aktarıyor bize: “Santa Nikola diye bir parça yapmıştım. Yaptığım parçayı yurtdışına götüreceklerdi, tarihi eser diye polisler el koymuş götürememişler. Götüren kişi benim yaptığımı söylemiş. Dükkânıma sivil polisler geldi, eseri nereden aldığımı sordular. Ben de ben yaptım bu benim mesleğim, isterseniz gelin şeması var dükkânımda, onu göstereyim dedim. Dükkânıma geldiler, şemayı gösterdim.  O zamanlar yaptığım çalışmalara ismimi yazmıyordum. Berç diye babam yaşında bir abimiz vardı neden ismini yazmıyorsun, çalışmalarına dedi. O zamandan beri yaptığım her çalışmama ismimi yazıyorum.”

Hagop İnyapan için gümüş sadece bir zanaat değil hayat anlamı. “Altın bir kolye veya pırlantalı bir yüzük takarsınız bunlar birer ziynettir, ama yemek masasında gümüş eşyalarla servis yapılan evdeki kültür başkadır, gümüş kültürdür.” Ardından da ekliyor: “Ben çalışmalarımı yaparken onları yaşıyorum. Artık ne parasındayım ne başka bir şeyinde; sevdiğim ve hissettiğim için yapıyorum.”

Kategoriler

Toplum Fark Yaratanlar



Yazar Hakkında