Zirve Katliamı, Dink davası, JİTEM

Yine, Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuran, kritik davalarla dolu bir haftanın içindeyiz. Hrant Dink Cinayeti Davası’nda kamu görevlilerinin yargılanmasına devam ediliyor. Malatya’daki Zirve Katliamı Davası’nda karar verildi ve Musa Anter Cinayeti’yle birleştirilen JİTEM Davası’nda, görünen o ki, bir arpa boyu yol alınamadı.

Hrant Dink Cinayeti Davası’yla başlayalım. 26 Eylül günü başlayan ve bir hafta sürecek olan yeni celsede, Trabzon Emniyeti İstihbarat Dairesi’nde görevli polislerin dinlenmesine devam edildi. Daha önce, bu dairede görevli Muhittin Zenit, Ercan Demir, Özkan Mumcu gibi görevliler ifade vermişlerdi. Bu celsede de Mehmet Ayhan ve Onur Karakaya ifade verdiler.

Yine, karışık duygularla izlediğimiz bir celse oldu bu. Şunu hatırlatalım: Trabzon Emniyeti İstihbarat Dairesi, cinayetten tam bir yıl önce Yasin Hayal’in “Ne olursa olsun Hrant Dink’i öldüreceğini” Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) Erhan Tuncel vasıtasıyla öğrenen ve bunu İstanbul Emniyeti’ne bildiren birim. Mesele de, Trabzon İstihbaratı ve Trabzon Emniyeti’nin bu bilgiyi elde ettikten sonra ne yaptığı. Genel olarak savunmalardan çıkardığımız sonuç şu: Hemen hemen hiçbir şey.

Efendim, Erhan Tuncel güvenilmez bir haber elemanıymış, buluşmalarda hiçbir şey söylemiyormuş, zaten bir süre sonra (2006’nın sonlarına doğru) YİE’likten çıkarmışlar, ama görüşmeye devam da etmişler. “Peki, neden görüşmeye devam ettiniz?” dendiğinde verdikleri cevap, “YİE ile öyle birdenbire temas koparılmaz, bir soğutma çalışması gereklidir” şeklinde, ama bu görüşme ya da görüşmeme trafiği, mahkeme heyeti dahil kimseyi ikna etmiş değil, çünkü tüm bu görüşmelerde neler konuşulduğu bir türlü açıklığa kavuşmuyor.

Öte yandan, Yasin Hayal de izleniyor mu izlenmiyor mu, belli değil. Kimi zaman “Hedefimizdi, izliyorduk” deniyor ama izleme adına ne yapıldığı da net değil. Elle tutulur herhangi bir rapor olmadığı gibi, tam tersine, ortadan kaybolmuş bazı raporlar var. Son olarak Onur Karakaya’ya “Nasıl izliyordunuz?” diye sorulduğunda “İşlerimizden arta kalan zamanlarda Pelitli’de ana caddede şöyle bir dolanıyorduk” yanıtı geldi.

Bu konuda defalarca yazılar yazdık. Evet, bu cinayet devletin tüm kanatlarının ve devlete yakın çalışan bazı odakların işin içinde olduğu bir cinayettir, burası açık. Ancak Trabzon Emniyet İstihbarat ayağına baktığımızda, savunmaları dinlediğimizde gördüğümüz manzara karşısında insanın bazen nutku tutuluyor. Cinayeti işlemeye kararlı bir örgüt, gözlerinin önünde dururken bunu önlemeyle yönelik ‘yapılmayan’ faaliyetler, Ermeni bir aydının nasıl göz göre göre ölüme gönderildiğini de ortaya koyuyor. Bu konuda belli ki daha ortaya çıkacak çok ayrıntı var. Yani, umarız.

Zirve Davası’na gelecek olursak; yıllar süren bir dava nihayetlendi ama koca soru işaretleriyle... Sadece tetikçilere hapis cezası verildi ama ne örgüt var ortada, ne de azmettirenler. Üstelik bu cinayeti işleyenler aldıkları bu ağır cezalara rağmen tutuklanmış da değiller. Dava Yargıtay’da sonuçlanacağı zaman tutuklanacaklar muhtemelen, ve bu süre kim bilir kaç yıl sürecek. Yani aramızda olmaya devam edecekler. İnsan ister istemez , aynı Dink Davası gibi bu davanın da iktidar tarafından siyasi açıdan nasıl araçsallaştırıldığını hatırlıyor. AKP medyasının bu cinayeti değişen düşmanlarına göre hangi kamplara yıkmaya çalıştığını hatırlıyoruz herhalde. Her şey söylendi ama cinayetin arkasında gerçekte kimlerin olduğu bir türlü açıklığa kavuşmadı. Bu garabet de AKP’nin bilançosuna yazılacaktır, hiç şüphe yok.

Başta bahsettiğimiz gibi, bu hafta bir dava daha vardı. Birleştirilen Musa Anter ve JİTEM ana davası Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Gazeteci, yazar Musa Anter’in 1992 yılında Diyarbakır’da öldürülmesine ilişkin olarak, cinayetten 21 yıl sonra açılan dava ile 90’lı yıllarda birçok faili meçhul cinayetlere karışmaktan yargılanan 16 sanıklı JİTEM ana davası birleştirilmişti. Emekli tuğgeneral Veli Küçük, duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla İstanbul’dan katıldı. Basında okuduğumuz haberlere göre, JİTEM hakkında sorular sorulan Küçük, “Benim JİTEM denilen bir oluşumla ilgim yok. JİTEM diye bir örgütlenmeyi bilmiyorum. Ben çıkarılan yasayla Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı’nı kurdum. Belirli bir süre sonra teşkilat lağvedildi. Bütün personelim rütbeliydi. Yapılan kanunsuz bir eylem varsa önüme koyun” dedi.

Bu ifadeleri okuyunca –yine en başa döner gibi olacağız ama– Hrant Dinkİn öldürüldüğü gün ve onun öncesinde Agos gazetesi etrafında ve Dink’in evinin civarında gözcülük yapan jandarma elemanları geldi aklıma. Laf ettiğimizde bozuldukları devlet böyle bir devlet işte. Süreklilik esas. 

Nihat Tuna’nın ardından

İletişim Yayınları’nın kurucularından, yıllarca birlikte çalıştığım bir dostu kaybettik geçen hafta. Nihat Tuna’yı. Bu beklenmedik ve çok erken ölüm, Nihat’ın nezaketi, muzipliği, yardımseverliği, çalışkanlığı, her işe koşması ve her türden derdini, sıkıntısını gizlemesi, kimseye yük olmamaya çalışmasıyla birleşince daha da ağır oluyor. Ne diyebilirim... Seni çok özleyeceğiz Nihat.