‘Eş’siz olmak ya da olmamak

NİDA DİNÇTÜRK 

Evlenmek üzere olduğum günlerde elimin kitaplıkta Virgina Woolf’a uzandığını ve bir an başıma iş açmaktan korkarak elimi ateşten çekercesine çektiğimi anımsıyorum. Evlilik ağır müessese, kabul edelim. En anlam yüklemeyen, en korkmayan, en gönüllü için bile bir an işleri tuhaflaştıran, kontrolden çıktığını düşündüren bir genel kabul. 

ABD’li yazar Jenny Offill’in son kitabı ‘Eş’ de bu müessesenin büyük çıkmazlarına mercek tutuyor. Daha doğrusu, evlilik halinden çok, bir kadın için bir eş olmanın ağırlığını tartıyor. ‘Eş’, kırık dökük ve hazin bir aşk hikayesinden çok daha fazlası. Bir kadınla bir erkeğin birbirinin hayatına eklemlenme çabasının olanca sancısıyla, kadın perspektifinden gözler önüne serilmesi.

Kitapta isimsiz karakterlerimiz birer sıfattan ibaret: koca, bebek, kız kardeş, filozof, eş vs. Bir süre kadının öznelinden takip ettiğimiz akışta kadın bir süre sonra, hayatta başka bir vasfı kalmamışçasına, kendinden ‘Eş’ diye söz etmeye başlıyor. ‘Evlilik’ olarak anılması tercih edilen düzenli yaşam tarifinin rayından çıkmaya başladığı zamanlar, tam da bu zamanlara denk geliyor. Kadının sanki ümidi yittikçe, sıfatları da tükeniyor.

Yeni bir bulanıklık: anne olmak

Evlendikten kısa süre sonra, tam da olması gerektiği gibi, anneliğe adım atıyor kadın. Çağın gerçeği: ilk deneme başarısız. Henüz tanışamadığı çocuğunun kaybını tek başına sırtlanıyor. Çok geçmeden de hayatta kalmayı başaran yeni bir bebekle kaldığı yerden devam ediyor. Durum bu defa biraz daha bulanıklaşıyor. Çünkü bu kez insanlar kadının hayatına daha çok müdahale hakkı buluyor, daha çok kınanacak nokta yakalıyor ve çekincesizce ses çıkartan o kafa sayısı bebeğin doğumuyla daha da artıyor. Zaman geçtikçe yetiştirdiği kız çocuğunu kendi mutsuzluğundan, umutsuzluğundan sıyıramayan bir annenin huzursuzluğu da satır satır hissediliyor.

Jenny Offill, bu eş olma meselesini evin tüm işlerini yüklenen, çocuğunu büyüten, kariyerinden vazgeçen bir kadın profiline indirgemekten fazlasını yapıyor. Mevzuunun daha derinine iniyor ve ev işlerini paylaşsa da kariyerini sürdürse de eş olmanın ağırlığı altında ezilen bir kadın profili olduğunu hepimize hatırlatıyor. Mutlu ve sorunsuz görünen evliliklerin bile kendi içlerinde nasıl bir tansiyon takip ettiğini ispatlıyor.

‘Eş’, yakın tarihteki tuhaf hikayelere de atıfta bulunarak kadınla erkeğin bir evlilik üzerinde nasıl ayrıştığına dair fikirler veriyor. Söz gelimi, Soyuz 1’in kozmonotu Komarov’un kahraman olma pahasına karısını geride bırakarak nasıl bu ölüm yolculuğuna çıktığını anımsatıyor. İlerleyen sayfalarda bilimin büyük babası Carl Sagan’ın bilimsel bir çalışmayı nasıl bir gönül macerasına dönüştürmeyi başardığını açıklıyor. Böylece kitleleri kendine hayran edinecek kadar başarılı olsa, hatta bir kahraman olsa bile hiçbir kocanın hiçbir kadını şanslı bir eşe dönüştüremeyeceğini yüzümüze vuruyor.

Hikâye sona yaklaştıkça işler daha büyük bir çıkmaza saplanıyor ve eş ile koca da sonuna gelindiği düşünülen bir evliliğin rutinlerini tekrar etmeye başlıyor. Hikayenin bütünüyle olmasa bile mutlaka bir yerinden kendi yansımanızı yakalayabileceğiniz bir kitap ‘Eş’. Yerine birçok tanıdık karakter konulabilecek bir boşluk. Bunun yanında bir kadının mutluluk ihtimalinin ‘eş’sizlik olup olmadığına dair bir başka sorgulamanın kapısını da aralıyor.

Tam da bu sebepten Offill, ‘Eş’ ile yıllardır edebiyat yoluyla yalnızlığına ve isyanına tanıklık ettiğimiz nice kadına katkıda bulunuyor. Okurken Wirginia Woolf, Tezer Özlü, Leyla Erbil, Duygu Asena ve daha niceleri birer birer geçiyor aklınızdan.

Domingo Yayınları’ndan çıkan ‘Eş’i Duygu Akın çevirisiyle okuyoruz. Türkçe baskısındaki kapak illlüstrasyonu ise Duygu Topçu’ya ait. Topçu, eşin içinde bulunduğu ruh halini bir bakışla o kadar başarılı tasvir ediyor ki kitap sırf kapağıyla bile okuyucuyu avlamayı başarabiliyor.

‘Eş’, son günlerde hangi psikolojik boyutta tartışmamız gerektiğini şaşırdığımız toz pembeye, bebek maviye boğulmuş yeni gelin evleri, dantele sarılmış tost ekmekleri ve minyatür banklara oturtulmuş çikolatalar gerçeğinin yanı sıra evlerin köşesine sessiz ve çaresizce çökmüş kadınlar üzerine kafa açıcı bir metin.


Jenny Offill
Çeviri: Duygu Akın
Domingo Yayınları
188 sayfa.