Hrant’ı tekrar tekrar okumalıyız

ZAKARYA MİLDANOĞLU

Hrant benim açımdan, en yakınlarım, ailem, akrabalarım, tanıdığım Ermeniler açısından ne ifade ediyor? Onların hayatına nasıl girdi, onları etkileyebildi mi, onların yaşamlarında ne gibi değişikliklere neden oldu?

En yakınlarımdan başlayayım.

Babam rahmetli olmuş, annem, kardeşlerim hayattaydı. Benim solculuğum onlar açısından gizli saklı değildi. Her zaman kaygılıydılar; kaygıları adımız ve kimliğimizden kaynaklıydı. Ayrıca ‘uslu’ çocuk da değildim, dört sene mahpus yatmış, bu yetmiyormuş gibi bir de bir Türk’le evlenmiştim.

Hrant aileme yabancı değildi. Üniversite yıllarında evimize girip çıkmışlığı vardı. Ayrıca son yıllarda televizyon ekranlarından onu dinliyor, söylediklerinden etkileniyor ama bir taraftan da kaygı duyuyorlardı. Dede, amca görmediğimiz için, sanki Hrant onlara, bu akrabalarımıza ne olduğunu anlatıyordu. “Bu çocuğun başını yiyecekler” sözü evimizin duvarları arasında da yankılandı durdu.

Hrant rahmetli olduktan sonra Agos gazetesinde yazmaya başladım. Haber aileme çabuk ulaşmıştı. Zakarya Agos gazetesinde yazıyordu. Önce “Aman dikkat et, sağa sola bulaşma, karışma” gibi temkinli sözler, zaman içinde yerini destek içeren başka sözlere bıraktı. Bu sadece ailem açısından değil, Ermenilerin önemli bir kesimi için de geçerli oldu.

Hrant’ın katlinin ertesinde pek çok Ermeni perdelerini açarak sokağa bakmaya, sokaktaki çığlıkları duymaya başladı. Ve gördüler ki o kadar da yalnız değiller. Kendi dar kabuklarını kısmen de olsa kırmaya, dört duvarları arasından çıkarak Türkler, Kürtler, Alevilerle yüz yüze geldiler. Ayrımcılığa uğrayan her gruba dokunmaya, zaman içinde onlarla ortak etkinlikler düzenlemeye başladılar.

Her Ermeni ailesinde en az bir-iki çocuk vardır. Çocuk, eğitim demektir. Hrant’ın çocuklar ve aileler için açtığı bir yol ve önerileri konusunda, Ermeni toplumu ne yazık ki bir arpa boyu yol alamadı.

Hrant Ermeni Patrikhanesi’nin rolü üzerine çok kafa yormuştu. Şu günlerde gündemden düşmeyen patriklik seçimi konusunda, Mutafyan’ın seçilmesi için taraf olmakla kalmadı, elini taşın altına sokarak, toplumun örgütlenmesini sağladı. Patrikhane’ye, faaliyetleri hakkında söyleyeceklerini söylemekten ve gerektiğinde vaatlerini yerine getirmeyen patriğe karşı da tutum almaktan çekinmedi. Bugün pek çok Ermeni’nin bu kuruma dair hassasiyeti devam etmektedir. Ermeni vakıf temsilcilerinin bir kısmı oturdukları koltukları terk etmemek için hâlâ direnmekte, Hrant’ın da sıklıkla dile getirdiği bu sorun sürmektedir.

Hrant, Ermeni edebiyatı, kültürü konusunu gazete sayfalarından eksik etmezdi. Özellikle tarihî Ermeni yerleşimlerini konu alan birer paragraflık yazıları nedeniyle tehditler aldığı, gazetenin kapanması tehdidi nedeniyle zaman zaman ara vermek zorunda kaldığı bilinmektedir. Dönemin önemli bir elaltı kaynağı haline gelen bu yazılar, günümüzde devasa bir boyut almıştır.

Eğer bugün ben Ermeni tarihi, kültürel varlıkları konusunda birkaç kelime yazabiliyorsam, bunu Hrant’ın, Seropyan’ın o iki-üç pargaraflık yazılarına borçluyum.

Hrant’ın sıklıkta ele aldığı Müslüman(laştırılmış) Ermeniler uluslararası bir sempozyum konusu haline gelmiş, bu konuda onlarca makale ve kitap yayımlanmıştır.

Ermeniler ülke sorunları konusunda da daha girişken davranmaya, çeşitli politik platformlarda yer almaya, tüm nefret dolu söylemlere, hedef göstermelere rağmen düşüncelerini dile getirmek için risk almaya başladılar. Hrant’ı anlamak için onu tekrar takrar okumalıyız.