Hiç gülünmeyesi aşklar

MURAT CANKARA

Rivayet odur ki Bedros Turyan (1851-72) ve bir sınıf arkadaşı Çamlıca’da ağaç altında otururlarken önlerinden geçen arabadaki güzel “Türk kızı”, şairin aynı adlı meşhur şiirine ilham kaynağı olmuş. (Malum millî gerekçelerle şiirin başlığı sonraki yıllarda “Güzellik”e bile dönüşmüş). Ve hikâye odur ki Ali Bey, tıpkı Turyan gibi, arkadaşlarıyla Çamlıca tepesinde otururken (muhtemelen) bir başka Türk kızı arabadan kendisine bakmış ve o, bırakın şiir yazmayı, Namık Kemal’in (1840-88) ‘İntibah’ romanına konu olmaktan kurtulamamış, başına da gelmeyen kalmamış. 

O halde işimiz zor. Zira inanmışız bir kere: Aşkı aramalıyız, aşkı bulmalıyız, aşkı kaçırmamalıyız, aşkı korumalıyız, aşkı hatırlamalıyız; aşkın varlığından, yokluğundan, hiç olmamış yahut olmayacak olmasından, güzelliğinden, zorluğundan, imkânsızlığından, dünyeviliğinden ve ilahiliğinden anlam çıkartmalı, bu anlamı söze aktarmalı ve mümkünse herkesi buna ortak etmeliyiz. İşimiz zor. Zira meselelerimizi ancak aşk üzerinden tartışabiliyoruz. Kiliselerimizin birliğini mi savunacağız, Gregoryen (‘Lusavorçagan’, hatta Ermeni) Akabi’yle Katolik Hagop’u birbirlerine kavuşamadan öldürüveririz, tamamdır. (Bu mutsuz aşk hikâyesinin aşk mevzusunu aşan imaları o kadar açıktı ki Vatikan, Hovsep Vartanyan’ın [1816-79] ‘Akabi Hikâyesi’nin okunmasını ve bulundurulmasını, Katolik inancına aykırı ve muzır bularak hemen yasaklamıştı.) Kuvayi Milliye’ye katılanla katılmayanı mı ayıracağız, İhsan ve Peyami’yi Ayşe’ye âşık ediveririz (‘Ateşten Gömlek’, Halide Edip [1884-1964]) gerisi kendiliğinden gelir. Tüketim kültürünü mü yereceğiz, erkek ve yazar değil miyiz, tüm kadınlar ve bir erkek elbette emrimize amade.

Hep masallarda…

Kitabımız nefis. Zira güzel basılmış. Yazısıyla çizisiyle, emeği geçenlerin özeniyle, yalnızca ilk bakışta değil sonrakilerde de etkileyici. Kitabımız nefis. Zira bu ‘Kardeş Masallar’ı bizim için bulup çeviren Sarkis Seropyan (mekânı cennet olsun), onları “halkların bir arada yaşaması için mücadele edenlere armağan” etmiş. İster Dersim masalları diyelim ister Kürt masalları ister Kürt-Ermeni masalları; istersek Baron Seropyan gibi, “ne Kürt, ne Alevi, ne de Ermeni” masalları kategorisine dahil edebilelelim; ister 19. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’nun doğusunu gezerek gördüğünü, duyduğunu kaydeden Muşlu rahip Karekin Srvantzdyants’ın seyahat notlarından gelsin, isterse ta “Los Angeles’ta yaşayan bir kitap kurdu”nun mütercimine armağan ettiği kitapçıktan; coğrafyamızın kadim halklarına ait, köyden köye ve dilden dile ve kuşaktan kuşağa ve sözden yazıya geçmiş, geçerken hem aynı kalmış hem değişmiş, çok uzak fazla yakın ama çokça tanıdık, mutlu-mutsuz aşk hikâyeleri bunlar. Kitabımız nefis. Zira adı ‘Aşiq û Maşûq: Ermenice Kaynaklardan Kürt-Ermeni Aşk Masalları’. Ermeniler ve Kürtler; bir zamanlar Osmanlı’nın Doğu vilayetlerinde, bugün Kurtuluş son durakta, ama hep masallarda.

Hikâyelerimiz düşündürücü. Zira bu güzel kitaba emeği geçenlerin yazılarında, tıpkı burada olduğu gibi, halkların bir aradalığı, hikâyelerin ve onlarda dile getirilen yaşamın ortaklığı üzerinden vurgulanıyor. Ancak hikâyeler, aşk hikâyelerimiz, hem bunlar hem diğerleri; halkların, dinlerin, mezheplerin, milletlerin, ırkların, kavimlerin, boyların, sınıfların ve partilerin kardeşliğinin pek de öyle kolay bir iş olmadığını, fayın iki yanına yerleştirmekte hiç tereddüt etmediğimiz âşıkla maşuk bir araya gelse bile bunun genellikle birinin (ve çoğunlukla da kadının) diğerinin grubuna geçmesiyle mümkün olabildiğini göstermiyor mu? Kaçırılan gelin her seferinde bir ‘çıfıt kızı’ olduktan sonra, Eremya Çelebi Kömürcüyan’ın (1637-95) anlattığı ‘Yahudi Gelin’ hikâyesinin hem Ermenice hem (Ermeni harfli) Türkçe hem Rumca versiyonlarının olması ne ifade eder? Masallar içinden bir masaldaki kız verilmeyen Yahudi’yi nezaketen (ve haklı olarak, endişeyle) ‘el’ yaptık diyelim, bazı halkların daha kardeş olduğu dünyamızda her nasıl oluyorsa önce en kardeş olanların birbirinin boğazına çökmesini engelleyebilir miyiz?       

Meselemiz şudur

Hikâyelerimiz düşündürücü. Zira olasılıklar (ve elbette olanaksızlıklar) var: âşık, aşiq, maşuk, maşûq, ma’şûk ve daha nicesi. Haydi toplumsal cinsiyet meselesini bir kenara bırakalım, anlaşılan o ki kombinasyonlardan bazıları görece daha az problemli: örneğin aşık-maşuk ve aşiq-maşûq. Şimdi meselemiz şudur: mutlu sonlanan aşiq-ma’şûk ya da âşık-maşûq hikâyelerini anlatmak; hem de ‘q’ları ‘k’, ‘k’ları ‘q’ yapmadan. Zaman değişti. Artık şüphesiz, mutlu aşkın da anlatılacak çok tarafı var. 

Aşiq û Maşûq: Ermenice Kaynaklardan Kürt-Ermeni Aşk Masalları
Derleyen: Sarkis Seropyan
Aras Yayıncılı
128 sayfa.