Demokrasi geriliyor mu?

ARSEN KOCAOĞLU

Türkiye’de demokrasi bilincinin ve kültürünün yaygınlaştırılmasını amaçlayan Küyerel Düşünce Enstitüsü yılda üç sayı ‘Küyerel Düşün’ çıkaracak. Geçen Nisan’da ilk sayısı çıkan ‘Küyerel Düşün’ün konusu ‘Türkiye’nin Rejim ve Sistem Sorunu’ oldu. Kitapta sistem ve rejim değişikliği sorunsalına ilişkin yedi farklı makale bulunuyor. Örneğin, Ulaş Bayraktar makalesinde belediyelerin çok önemli bir iktidar alanı olduğuna dikkat çekiyor ve rejim değişikliğinin yerel siyasette çoktandır tecrübe edildiğini savunuyor. Ümit Kardaş 1921’den bugüne Türkiye’nin anayasal ve hukuksal süreçlerine odaklanıyor. Vahap Çoşkun güncel anayasa tartışmasını devam ettiriyor. Agos Kitap/Kirk’in iki sayfasında tüm bu makalelere yer vermenin imkânı yok. Bu yüzden ben de makalelerden birine, Türkiye’deki sistem ve rejim sorununu küresel bağlamda ele alan Yüksel Taşkın’ın ‘Sağ Popülist Dalga ve Demokratizmin Gerileyişi’ adlı makalesine yer vermeyi tercih ettim. 

Sağ popülist dalga

Sağ popülist dalganın küresel ölçekte yükseldiği bir süreçten geçiyoruz. Economist’in 2008 demokrasi endeksine göre 167 ülkeden 36’sı melez rejim olarak değerlendirilirken bu sayı 2016 demokrasi indeksine göre 40’a yükseldi. Son yıllarda yükselen sağ popülist dalganın kalıcılaşması halinde melez rejimler otoriter rejimlere dönüşebilir. Rusya’da Putin’in 1999’dan beri süren otoriter yönetimi, Polonya’da 2015’te Hukuk ve Adalet Partisi’nin ve Macaristan’da Viktor Orban’ın 2010’da iktidara gelmesi, Türkiye’de AK Parti’nin 2011’den sonra otoriterleşmesi, Hindistan’da Narendra Modi’nin 2014’te Başbakan seçilmesi...

Peki Trump’ın Amerika için izolasyonist bir politikayı benimsemesi halinde, hem iktisadi hem de politik olarak küresel dengelerde ulus devletçi izolasyonizme kaymada artış görülebilir mi? Ortaya çıkacak bu sürecin melez ve otoriter rejimlere etkisi ne şekilde olur ve Türkiye bu süreçten nasıl etkilenir? Yüksel Taşkın yazısında bu soruların ciddi akademik çalışmaların konusu olması gerektiği iddiasında. Zira Türkiye’deki sistem arayışını ve içinde bulunduğu siyasi iklimi daha iyi analiz edebilmek adına küresel çaplı gerçekleşen değişimlere bakmakta yarar var. Bunun için Taşkın’ın sağ popülizme ilişkin tespitlerinden dört bölümü kısaca aktarmakla yetineceğim. İlk olarak, eğer bir genelleme yapılabilirse sağ popülizmin tabanını kimler oluşturuyor. İkinci olarak sağ popülizmin ülkeler arasında görülen benzerlikleri ve farklılıkları nelerdir? Bu soruyla doğrudan ilişkili olarak sağ popülist liderlerin sıklıkla hangi yöntemlere başvuruyorlar? Son olarak bu genel tabloda, Türkiye’de iktidarın ‘varoluşsal güvensizlik algısı’ ve kırılgan otoriterliği ülkenin yakın geleceğini nasıl belirleyecek?

Peki, sağ popülizm ABD, Fransa, İngiltere özelinde ve Rusya, Polonya, Macaristan, Hindistan, Türkiye çerçevesinde nasıl karşılık buluyor? Taşkın’ın tespitlerine göre ABD, İngiltere ve Fransa’da sağ popülizm dalgası refah şovenizmi ve moral çoğunluğu üzerinden yükseliyor. Refah şovenizminin hedefinde mülteciler yer alırken, göçmen karşıtlığı ve İslamofobi sağ popülizmin itici gücü. Ayrıca liberal-sol kültür seçkinlerine dair de anti-entelektüallist bir yaklaşım söz konusu. Sağ popülizmin moral çoğunluğu yani ‘sessiz çoğunluğun sesi’ olma iddiası ‘enteller’i, ‘hayali cemaati’ bozan, saf bir ‘milli biz’ anlatısını yıkan dışarının yerli işbirlikçileri olarak damgalıyor. Taşkın’ın belirttiği gibi bu bakış açısı Türkiye’ye uyarlandığında Sünni bir varoş insanın, AK Parti’ye oy verme gerekçeleri olarak ‘Kızılbaş ve Kürtleri ve onlara destek veren entelleri’ göstermesiyle benzer. Taşkın, gelişmiş kapitalist Batı toplumlarında demografinin sağ popülizm aleyhine işlediğini belirtiyor. Zira sağ popülizmin destekçilerinin önemli bir kesimini yaşlı nüfus oluşturuyor. Dolayısıyla kültürel sermayeyi ve teknolojiyi elinde bulunduran genç nüfus yazgıyı kendi lehine değiştirebilir. Ancak Batı’dan Doğu’ya geldikçe sağ popülizmin yükselişinde genç nüfusun rolü artıyor.

Parti devlet

Avrupa’da sağ popülizmin kaderi, ekonomik krizin yanı sıra yaşanan terör olaylarıyla da şekillenmekte. Ancak hem II.Dünya Savaşı deneyimi, hem de mevcut demokratik kurumsallaşma Avrupa’da karizmatik liderlerin ortaya çıkmasını ve sağ popülizmin yükselişini önleyebilir. Türkiye ise kısır döngü içerisinde. Karizmatik liderler tarih boyunca demokratik kurumsallaşmanın önünü tıkadı ve muhalif kanadın da demokratik değerleri benimsememesi her defasında parti devlet yapılanmasını doğurdu. Zira Türkiye’nin yakın geleceği, hem dünyada sağ popülizmin gidişatına, hem de ülkedeki muhalefetin demokratik değerleri içselleştirebilme ve bu değerler çerçevesinde hareket edebilme ihtimaline göre şekillenecek.  

Türkiye’nin Rejim ve Sistem Sorunu
Editör: Yüksel Taşkın
Küyerel Düşünce Enstitüsü
160 sayfa.