Bilmediğini okumanın mucizeleri üzerine

MURAT CANKARA

Güzel memleketimizin ciddi bir bölümü yalnızca bildiğini okur. Hatta bunun için üniversite bile kuruyoruz. Bilim denen şeyden beklentimiz halihazırda çok iyi bildiklerimizi reddedilemeyecek bir dille ortaya koyması. Bizim için öylesine büyük bir ihtiyaç ki bu, karşılamak için gerekirse Çin’e gideriz, gitmeliyiz. Öte yandan çocuklarımız var. Onlar ki toprakta karınca ve havada kuş kadar, sudaki balıktan ise katbekat çokturlar, kitap okumak yerine telefon/tablet peşinde helak oluyorlar. Bir kısmı da aslında çok zeki olup, haylazlığı ya da aşırı aktifliği yüzünden, istese de doğru dürüst okuyamıyor. Okumanın bu kadar yüceltildiği, dolayısıyla da aslında hiç önemsenmediği memleketimizde, mevsimlik öğrenci sezonu açılmadan bizi bu mevzular üzerine düşünmeye kışkırtması muhtemel bir kitap çıktı yakınlarda: ‘Proust ve Mürekkepbalığı: Okuyan Beynin Bilimi ve Hikâyesi’.      

Kırılmanın eşiğinde

Maryanne Wolf, Tufts Üniversitesi’nde profesör. Aynı zamanda da Okuma ve Dil Araştırmaları Merkezi’nin başında. Her ne kadar bazı bölümlerdeki teknik ayrıntılar zorlayıcı olsa da kitap genel okur için yazılmış ve bu kısımların atlanabileceğini Wolf’un kendisi de belirtiyor. Temel amaç, okuyan beynin gelişim ve evrimini iki boyutuyla, yani hem kişisel-entelektüel hem de biyolojik boyutuyla ele alıp bundan günümüz toplumunun karşı karşıya olduğu bir krizle ilgili dersler çıkarmak. Diğer bir deyişle kitap şu konular etrafında dönüyor: atalarımızın okumayı nasıl icat ettiği (zira bu genetik olarak taşıdığımız bir yetenek değil), beynimizin okuyabilmek için mevcut becerilerini kullanarak nasıl evrimleştiği, okumanın insan beynini hem entelektüel hem biyolojik olarak nasıl dönüştürdüğü, yazının ve sonrasında alfabenin icadı, sözlü gelenekten yazıya geçiş aşamasındaki tartışmalar, yazının icadının kültürel sonuçları, farklı yazı sistemlerini okuyabilmek için beynin kullandığı/geliştirdiği örgütlenme biçimleri, bugün bir insan yavrusunun okumayı hangi koşullarda ve nasıl öğrendiği, laf olmanın ötesinde okumanın insana gerçekten kazandırdıkları, okumayı öğrenemeyen ya da öğrenme sürecinde aksaklıklar yaşayan (disleksili) bireyleri adeta harcayan ve potansiyellerini görmezden gelen eğitim sistemi, kelime yoksulluğuyla savaşmanın önemi ve çocukların okumasını mümkün kılan/geliştiren çevresel faktörler, tıpkı sözden yazıya geçiştekine benzer bir kırılmanın eşiğindeki insanlığın okuyan beynin kazanımlarını koruyarak dijital dünyaya uyum sağlaması konusunda soru ve öneriler. 

Disleksi meselesi 

Wolf, akademisyen olmanın yanı sıra disleksili bir bireyin de annesi. ‘Proust ve Mürekkepbalığı’nda kişisel deneyimlere, klinik deney ve bulgulara, kültür tarihine dayanan çok sayıda soru soruyor, endişelerini dile getiriyor, önerilerde bulunuyor. Kitabın, birbirinden farklı alanlarla ilgilenen okurlar için olduğu kadar, (potansiyel) çocuklarıyla ilgili endişe ve merakı olanlar için de çekiciliği bir yana, insan sormadan edemiyor: Acaba biz güzel ve şiddet dolu memleketimizde bu mevzulara ne kadar kafa yoruyoruz? Sanki kendimiz çok uzak olmayan bir zamanda ‘Hayat Ansiklopedisi’ndeki ‘milliyetçilik’ maddesini ödev diye defterimize güzel bir yazıyla geçirmiyormuşuz gibi çocuğumuzun ‘google’lamalarından şikayet etmenin ötesinde, okuyan beynin durduğu yeni eşik hakkında gerçekten ne biliyor, ne tartışıyoruz? Düşünsenize, ilkokuldan doktoraya kadarki her aşamada başarımızı, belli becerilerimizi ölçmekten ziyade okuma hızına dayanarak bizi diğerleriyle birlikte sıralayan bir sınav belirliyor. Oysa ben size diyeyim Edison, Einstein ve Picasso disleksikti, siz bana Leonardo da Vinci’yi unuttuğum için kızın. Hey maşallah!

Son bir not da kitabın baskısı için, ki aslında bu da mevzumuzla bağlantılı. Kuşak-be-kuşak yazıdan, sözün ve düşüncenin yazılı temsilinden, okuyan beynin bazı kazanımlarından, belli ayrımları yapma becerisinden uzaklaşmamızdan bahsediyorum. Çevirmen ve redaktörlerin, işlerini yaparak hayatta kalabilmek için nasıl bir yükün altına sokulduklarını biliyorum. Dolayısıyla sorumluluğu emekçilere değil sözde-endüstrimize yüklemek gerekiyor bence. Evet, ‘Proust ve Mürekkepbalığı’ zor bir metin şüphesiz. Ama bu baskı, dereyi geçip çayda boğuluyor ve iyi bir son okumayla giderilebilecek sorunlarla karşı karşıya bırakıyor okuru. Düşük cümleleri, yazım hatalarını ve tutarsız imlayı geçtim; ‘species’ kelimesini, tekil kullanıldığı yerlerde, hem de anlamı dehşet verici bir biçimde etkileme pahasına ve birden fazla kez, ‘türler’ diye çevirmek Koç Yayınları’na yakışıyor mu?

Proust ve MürekkepbalığıMaryanne Wolf
Çeviri: Ferit Burak Aydar
Koç Üniversitesi Yayınları
267 sayfa.