YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Yanlışta ısrar...

Öncelikle zaten hukuki açıdan tartışmalı bir yöntem olan KHK düzenlemesi ile yine hukuki açıdan son derece sakıncalı bir düzenleme getirilmekle kalınmıyor, bir de bunun güvencesinin siyasilerin yorumları olmasına kanaat etmemiz bekleniyor. Böylesi kritik bir konuda ne yapılacağı siyasetçilerin ayak üstü beyanları ile netleşebilir mi?

2018’e “Sivillere yargı muafiyeti”  meselesiyle girdik. Hemen söylemek gerekir, ilgili KHK’nın (Kanun Hükmünde Kararname) toplumda tedirginlik yaratması normaldir ve ciddi sıkıntılara yol açacak bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Neydi mesele? 24 Aralık Pazar sabahı yayınlanan KHK ile 8 Kasım tarihli eski bir KHK’ya ek yapıldı. 8 Kasım 2016 tarihli KHK’da 37. Madde şöyle idi:

“15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”

Son KHK ile söz konusu maddeye şöyle bir ek yapılmış oldu:.

"Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır. 

Bu düzenlemedeki “Bunların devamı niteliğindeki” ifadesi doğal olarak şöyle yorumlandı: Bazı sivil gruplar bir toplumsal durumu darbe veya terör eyleminin “devamı niteliğinde” olarak görüp anlarsa ona müdahale edebilir ve bundan dolayı cezai bir sorumlulukları olmaz. Bunun AKP’nin paramiliter güçlerine bir zırh yaratma girişimi amacı taşıdığı pekala düşünülebilir.  Bu düzenleme de zaten doğal olarak tepki yarattı, sadece muhalefet partileri ve insan hakları savunucuları değil, çok sayıda hukukçu da bu maddenin böyle yorumlanabileceğini ve değiştirilmesi gerektiğini söylediler. Ancak öyle görünüyor ki AKP ve Erdoğan’ın asıl  odaklandığı kişi eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çıkışı oldu. Zira Gül de twitter hesabından yaptığı açıklamada bu ifadelerin yeniden değerlendirilmesinin doğru olacağını söyledi. Tam olarak şu ifadeleri kullandı:

“15 Temmuz hain darbe teşebbüsüne karşı arkasına bakmadan sokağa çıkıp direnen kahraman vatandaşlarımızı koruma amacıyla çıkartıldığını düşündüğüm 696 sayılı KHK’nın yazımındaki hukuk diliyle bağdaşmayan muğlaklık, hukuk devleti anlayışı açısından kaygı vericidir. İlerde hepimizi üzecek olaylara ve gelişmelere fırsat vermemek için gözden geçirileceğini ümit ediyorum.”

Bu açıklamanın ardından neredeyse konunun özü unutuldu ve hem Erdoğan hem de AKP cephesi kah isim vererek kah isim vermeyerek Gül’e sert tepki gösterdiler. Aynı zamanda düzenlemenin değişmeyeceğini ve bu muafiyetin 16 Temmuz ile sınırlı olduğunu söylediler.

Burada iki mesele doğdu. Öncelikle zaten hukuki açıdan tartışmalı bir yöntem olan KHK düzenlemesi ile yine hukuki açıdan son derece sakıncalı bir düzenleme getirilmekle kalınmıyor, bir de bunun güvencesinin siyasilerin yorumları olmasına kanaat etmemiz bekleniyor. Böylesi kritik bir konuda ne yapılacağı siyasetçilerin ayak üstü beyanları ile netleşebilir mi?

İkinci mesele ise şu: AKP biraz da bilerek olsa gerek spotları düzenlemeden çevirdi ve Gül’ün pozisyonuna doğrulttu. Dolayısıyla kamuoyu ikinci günden itibaren “Gül devreye girecek mi?” sorusuna yanıt aramaya başladı. Gül de “Eski bir cumhurbaşkanı olarak görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim” dediğinde konu artık tamamen Abdullah Gül’ün Erdoğan’a karşı bir hareket başlatıp başlatmayacağına kaymış oldu.

Gül’ün siyasette ne yapacağını tüm bu tabloya bakarak kestirmek kolay değil. Ancak buradaki asıl mesele sivillere hukuki zırh konusunun tamamen unutulmuş ve rafa kaldırılmış olmasıdır. Denecektir ki son zamanlarda Türkiye’de hangi konu birkaç günden fazla kamuoyu gündeminde kalıyor? Evet öyledir ama karşı karşıya olduğumuz mesele de basit bir mesele değil.  Ayrıca İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener geçtiğimiz günlerde “Tokat ve Konya’da eğitim kampları mı var?” sorusunu gündeme getirdi. Bu iddialar AKP tarafından “iftira” sözleriyle yanıtlandı ancak mevcut atmosfer böylesi iddiaların inandırıcı biçimde açıklığa kavuşturulmasını zorunlu kılıyor.

Ne olabilirdi? İktidar şu sivillere yargı muafiyeti konusunda eleştirileri dikkate alıp hiç olmazsa yeni bir düzenlemeye gidebilirdi. Yeni bir KHK elbette ki sorunu hukuki açıdan çözmezdi ama endişeler hiç olmazsa bir nebze yatışmış olurdu.

Ancak AKP belli ki konunu böyle anlaşılmasını ve toplumun korku ikliminde yaşamasını istiyor. Bunun başka bir açıklamasını bulmak güç.