YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Gül. MHP, CHP, Demirtaş..

1 Kasım seçimleri ile başlayan, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası şekillenen OHAL rejimi ilerledikçe siyasette yeni çatlamalar ve yeni yol arayışları belirmeye başlıyor. Gündemde AKP-MHP ittifakı, HDP Eş Başkanı Demirtaş’ın kongerde aday olmayacağını açıklaması, Abdullah Gül’ün ne yapacağı ve CHP’nin tüm bu hercümerç içindeki pozisyonu var. 

Evet tüm bu hercümerç içinde demiştik. Enteresandır, CHP’nin gündemi Ege’deki Adalar. CHP bir süredir kafayı bu meseleye takmış vaziyette. Olur olmaz bu konu gündeme getiriliyor. Son olarak CHP lideri Kılıçdaroğlu "Ege Adaları Yunan ordusunun işgali altında. Erdoğan'a sordum bu adalarla ilgili hakkımız, hukukumuz var mı? Tık yok. Keçi Adası'na çıktılar... Erdoğan'a soruyorum; Keçi Adası kimin kardeşim? Bizimse bizim de değilse değil de. Ama tık yok. Bu adaları siz sattınız mı birilerine peşkeş mi çektiniz?” deyiverdi.

CHP bu politikadan ne umuyor acaba? AKP’nin milliyetçi-İslamcı tabanı bu laflar üzerine sinirlenecek ve AKP’den desteğini kesecek mi? Herhalde böylesi naif bir niyeti yoktur CHP’nin. Öyle ise bu  toz duman arasında bu konu neden ısrarla gündemde tutulur? Anlamak güç.

Gül meselesine gelirsek. Erdoğan eski yol arkadaşlarını terk ettiğinden ve OHAL rejiminin yarattığı baskı ortamı koyulaştığından beri kamuoyunda “Gül ne yapacak?” sorusu gündemdeki yerini korudu. Geçtiğimiz haftalardaki Gül’ün KHK çıkışından sonra  konu artık siyasetin başlıca gündem maddesi haline geldi. Erdoğan cephesi öyle görünüyor ki Gül’ün ne yapacağını bir an önce öğrenmek istiyor ve bu amaçla Gül’ü açıklama yapmaya adım atmaya zorlayan onu takaza eden bir siyaset güdüyor. Burada amaç muhtemelen Gül’ün bu demeçlere sinirlenip zamansız bir çıkış yapmasını sağlamak ve onunla kendi istedikleri zaman ve zeminde güreşip kendi medyalarının da desteğiyle Gül’ü devredışı bırakmak. Gül belki bu taktiğe,  biraz daha bekleyerek, Erdoğan cephesinin istediğini yapmayarak yanıt vermek isteyecektir ancak onu sıkıştıran da siyasette fazla beklemenin bazen pek bir işe yaramadığı gerçeği. Ayrıca sahaya çıkarsa toplumdan ne tür bir destek bulabileceği sorusunun da henüz yanıtı yok.

AKP MHP cephesi de hareketli. MHP lideri Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkarmayacağız,. Erdoğan’ı destekleyeceğiz” açıklaması sürpriz olmadı. AKP OHAL rejimini MHP ile birlikte inşa etti ve sürdürüyor. MHP de belli ki bu desteği karşılığında devlet içindeki kadrolarda kendine yeni alanlar buluyor. Diğer türlü bu ittifakın MHP cephesinde ne gibi bir avantajı olacağının cevabı pek yok. Yani AKP sadece Kürt meselesinde şahin politika izliyor diye Bahçeli’nin partisini eritmeyi göze alarak Erdoğan’a destek vermesi pek anlaşılır olmaz.

Bu yazı yazıldığında Erdoğan ve Bahçeli görüşmesi yeni bitmişti, henüz elimizde daha fazlası için yeterli bir veri yok. Ancak hem devlet kadrolarında hem de siyasette inşa edilen bu Türkçü-İslamcı koalisyonun 2019’a kadar bir biçimde gideceğini söylemek mümkün. Bir ihtimal Bahçeli cumhurbaşkanlığı seçimi için verdiği destek karşılığında yüzde 10’luk seçim barajının inmesini talep edebilir. Erdoğan’ın ise bu talebe hemen evet demeyeceğini ve eğer MHP’yi zorda görüyorsa bundan daha fazla çıkar sağlamaya çalışacağını tahmin etmek de mümkün. Ancak biliyorsunuz siyasette her an her şey değişebilir.

Aylardır hapiste tutuklu bulunan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın şubat ayındaki HDP kongresinde aday olmayacağın açıklaması ise HDP ve bu partiye yakın sol-demokrat seçmenler için iç burkan bir gelişme oldu. Hem Demirtaş’ın hala hapiste olması hem de bu hapislik durumunun HDP’yi zorlar hale gelmesi HDP etrafında iki yıl önce oluşan umudu biraz hırpalıyor doğrusu.

Karar geniş bir tartışma yarattı. “Bunu istemezdik ama HDP’nin hayrına olacaksa diyecek bir şey yok” diyenler az değil. “Hiç gerek yoktu” diyenler de. Bu yazıda bu tartışmalara geniş biçimde girmek niyetinde değilim. Ancak şu söylenebilir: Bu her ne kadar HDP’nin kendi içinde tartışarak vereceği bir karar gibi gözüküyorsa da seçmenlerin de bu konuda bir söz hakkı var elbette. HDP cephesinden gelen açıklamalarda partinin zaten bir “lider” partisi olmadığı hep vurgulandı. Bu doğrudur elbette, ancak Demirtaş’ın da son yıllarda Türkiye siyasetinin gördüğün en parlak isim olduğu da muhakkak.

Kararın arkasında tam olarak neyin yattığını henüz tam olarak bilmiyoruz esasen. Ben de kişisel olarak Demirtaş’ın her türlü olumsuz koşula rağmen HDP’nin başında olması gerektiğini düşünen demesek de, kalbinden geçirenlerdenim. Ancak bunu söylerken şunu da hesaba katıyorum ister istemez. Demirtaş’ı umut olarak gören seçmenler de tüm bu hapislik sürecinde elinden geleni yaptı mı? OHAL rejiminde her şey zor, bunu biliyoruz, hapiste olan tek HDP’li siyasetçi de Demirtaş değil. Bunu da biliyoruz.

Bu rejim, tarihteki benzerleri gibi kendi dışındaki herkesi zorluyor. Ağır yıllar bunlar. Buralar da geçilecek. Ama zor geçilecek. Umudu kaybetmeyelim diye bitirelim yine.