YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Toplumun iradesine ket vurmak

Sonuçta çok çelişik bir mektupla Ermeni toplumuna “Seçim meçim yok” mesajı verildi ve “Adamımız Ateşyan’dır” dendi. Yani tabii böyle denmedi ama mektuptan çıkan sonuç bu. Bunun mantıklı bir izahı yoktur.


Bu hafta Ermeni toplumunun başlıca gündem maddesi –bir kez daha- patrik seçimi oldu. Ancak bu hafta olanlar aslına bakılırsa Cumhuriyet tarihi açısından yeni ve kritik bir dönemeci daha işaret ediyor.
Bilinir, bilhassa Cumhuriyet tarihi boyunca devlet Ermeni Patriği seçimlerine hep bir yerinden müdahale etmiş, ya da etmek istemiş, çoğu zaman istediği sonuçları almış, kimi zaman da alamamıştır. Burada devlet aklının asıl niyeti, rejim ile uyumlu Patrikler görmektir. Bu büyük oranda Osmanlı’dan alınan bir miras olmakla birlikte 1915 sonrası şekillenen Cumhuriyet rejiminin –hayli sert- azınlık ve Ermeni siyaseti o günkü devlet açısından belirleyici olmuş ve Patriğin Hükümet’in çizdiği çerçeve içinde kalan bir figür olması için hem evrensel hukuk, hem laiklik, hem de kilise gelenekleri sonuna kadar zorlanmıştır.
Yine böyle bir durum ile karşı karşıyayız. Patrik Mutafyan’ın hastalığının kalıcı olması sonrasında 2010 yılında Başepiskopos Aram Ateşyan Ruhaniler Genel Meclisi tarafından Patrik Genel Vekili seçilmiş, bu seçim Hükümet tarafından da onaylanmıştı. Bu formül uzun süre böyle devam etti ancak hem toplumun seçim talepleri hem Patrik Mutafyan’a vasi tayin edilmesi ve sonrasında yine Mutafyan’ın emekli edilmesi ile yeni bir Patrik seçmenin zorunluluğu ortaya çıktı. 
Bir yandan da tüm bu süreçte Ateşyan her fırsatta devlet ile uyumlu bir vekil olduğu mesajını vermeye çalıştı.  Bunda belki kağıt üzerinde kötü bir şey olmayabilir elbette ama gerek seçim taleplerine karşı çıkan, bu talepleri aşağılayan çizgisi, gerekse Ermeni toplumunun tarih boyunca yaşadığı sıkıntılar konusunda aldığı tutum toplumun birçok üyesini rahatsız etmekteydi. 
Yine de Patrikhane toplumun taleplerine kulaklarını tıkayamadı ve Patrik Mutafyan emekli edildikten sonra süreç başlamış oldu. Bu durumda bile sürecin sağlıklı yürümemesi üzerine Ruhani Kurul Başkanı Maşalyan’ın çıkışıyla  adımlar hızlandı ve Almanya Ermenileri Ruhani Önderi Başepiskopos Bekçiyan Patrik Kaymakamı seçildi. Bu seçime giren ve kaybeden Ateşyan’ın Patrik Genel Vekilliği görevinden istifa etmesi gerekiyordu. Etmedi. 
Neden etmediğini şimdi anlıyoruz. Muhtemelen bugünlere yönelik bir planlama içindeydi. Zira, İstanbul Valiliği önce Müteşebbis Heyet içindeki bazı isimlere ambargo koydu sonra da Bekçiyan’ın uygun bir profil olmadığını Ermeni toplumundan kimi isimlere söyledi.   Belli ki iktidar, Patrik Kaymakamlığı –ve sonrasında Patrik için- için “yerli” ve “milli” bir isim üzerinde durmaktaydı.
Oysa Bekçiyan Ruhaniler Genel Meclisi tarafından seçilmişti. Yani “seçilmiş” bir isimdi. Üstelik aynı Meclis Ateşyan’ın istifa etmemesi üzerine onu görevden de almıştı. Yani Ruhani Kurul ve Ruhaniler Genel Meclisi daha ne yapsındı? 
Ancak belli temaslar sonucu öyle görünüyor ki devlet  yola Ateşyan ile birlikte devam etme kararı verdi.  Hükümet’in bu kadar yıpranmış  bir isim üzerinde ısrar etmesi hiç şüphesiz Ermeni toplumu tarafından Patriklik seçimine yönelik bir “dizayn” olarak algılanacaktır. Bunun yaratacağı sorunlar, sadece Ermeni toplumunda değil tüm dünya Ermenilerinde yaracağı hissiyat, bellidir.
İşin ilginci -OHAL rejimi yerleştiğinden beri bunu söylemenin bir anlamı olmasa da- AKP siyasi tarihi boyunca seçim ve seçmen iradesine sık sık vurgu yapmış bir parti konumundaydı ve öyle algılanmak istemekteydi. Ayrıca bilhassa azınlık meselelerinde devletçi geleneklerden sıyrıldığını ve artık yepyeni bir dönem başladığını öne sürmekteydi. MHP ile ittifak kurmuş bir partinin  artık bunları ne kadar söyleyebileceği ve söylese bile ne kadar inandırıcı olabileceği ayrı bir mesele tabii.
Sonuçta çok çelişik bir mektupla Ermeni toplumuna “Seçim meçim yok” mesajı verildi ve “Adamımız Ateşyan’dır” dendi. Yani tabii böyle denmedi ama mektuptan çıkan sonuç bu. Bunun mantıklı bir izahı yoktur. Hukuki  ve kilise geleneklerinden açısından doğan ihtiyaç ve zorunluluk bir yana, devletin kilise hukukuna dahil olarak “Patrik ölmeden ya da istifa  etmeden seçim yapamazsınız” demesi hiç de ikna edici değildir. Ayrıca “seçimi gerektiren diğer nedenler arasında sağlık sorunu yoktur” denmesi de hangi mahkeme kararına dayanıyor, bu da büyük bir soru işaretidir. 
Olup biteni mevcut siyasi baskı ortamının dışında değerlendirmek hayli güç. Ülkedeki her şeyi, her kurumu kontrol etmek, kendine bağlamak isteyen iktidar öyle anlaşılıyor ki Patrik seçimi konusunda da böyle davranma kararı almış. Ancak burada görüyoruz ki devlet aslında yalnız değil. Ermeni toplumu içinde Patrikhane’nin ve toplumun aynı devletin uygun gördüğü şekilde uygun adım marş marş gitmesini isteyenler de var. Daha doğrusu onu böyle adımlar atmaya yönlendirenler de diyebiliriz. 
Velhasıl bir anlamda Ermeni toplumumun da kaderi memleketin geneliyle birleşmiş oldu ne yazık ki. Nefes alınamayan bir ortamda Ermeni toplumundan seçim de esirgendi. Ancak seçim ve seçmen iradesine ket vurulamayacağını da biliyoruz. Eninde sonunda o seçim yapılacak, Ermeni toplumu Patrik olmaya layık birisini o makama oturtacak. Buna olan inancımızı hiç kaybetmeyelim ve çalışmaya devam edelim.