'Bekçiyan dediklerimi yapsaydı cemaatimizin Patriğiydi’

Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu, Patrik seçimi sürecinde devlet yetkilileri ile kurduğu ilişki ve yaptığı açıklamalar ile süreci belirleyen isimlerden biri oldu. Yaşananları Şirinoğlu ile konuştuk.

YETVART DANZİKYAN
MİRAN MANUKYAN 


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 24 Nisan’da yayınladığı mesajla Valiliğin gönderdiği kağıt arasında çelişki görünüyor, Erdoğan Patriklik seçimi için başarılar diliyordu. Valilik, “Patriklik seçimini yapamazsınız çünkü patriğiniz hayatta” diyor. Burada ya Erdoğan yanlış bilgilendirilmiş ya da Valilik. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştüğüm zaman “16 Nisan referandumundan sonra bizzat ben bu konuyla ilgileneceğim” dedi. Bu sırada Karekin Bekçiyan Almanya’daydı. Ben  Cumhurbaşkanımızla görüştükten sonra Valiliğe talimat verilmiş. Valilik  bana “Ruhaniler Genel Meclisi toplanmasın” dedi. Ben de bu bilgiyi Patrikhanede yapılan toplantıda bildirdim. Toplantıda Dikran Gülmezgil, Aret Ergan, Melkon Karaköse, Hayk Arslanyan, Hrant Moskofyan ve Vasken Barın vardı. “Değabahlık seçimini yapmayın referandumu bekleyin” dedim. Aram Sırpazan’ı Değabahlık Seçimini yapmak için zorladılar. Ben de sıkıntı yaşayacağımızı söyledim ve bana inanmadılar. Ruhaniler Genel Meclisi toplanınca bana telefon geldi ve seçim sonucunu sordular. Aram Sırpazan’ın kaybettiğini Bekçiyan Sırpazan’ın kazandığını bildirdim. Bilinen mektup gitmiş o arada. Bunun üzerine gazetelere “Aram Ateşyan kazansaydı mektup gitmezdi” dedim. Valilik Aram Ateşyan seçilseydi müdahale etmeyecekti çünkü Aram Ateşyan'ı tanıyorlardı.
Bu işten geri adım atılması için Dırtad Uzunyan ve Kirkor Damadyan’ı çağırdım. “Prosedürü bilemediğimizden dolayı bu karar yok hükmündedir deyin” dedim ama dinlemedi kimse beni. Bekçiyan’ın da bu yüzden istifa etmesi gerektiğini belirttim.
Bu meyanda Almanya dönüşü Bekçiyan’ı kabul ettik ve VİP’den aldım. Yanında bir Hayr Surp indi, bana telefon geldi. “Yanındaki Hayr Surp’u neden aldınız bu adam Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne küfür eden bir adam” dendi. Bilgim olmadığını söyledim, onlar da anlayış gösterdi. Hraşapar töreniyle kiliseye girdik adamın ilk teşekkürü Düşünce Platformu’na oldu. Ertesi günü o grupla fotoğraf yayınlattı, ardından Radyo Agos’ta Anna Turay’ın röportajı çıktı. “Kimse sahiplenmesin biz yapacağız” dediler ve halkı galeyana getirdiler. Anna Turay’ın konuşması, Sebuh Aslangil’in Ada’da kükremesi, Tatyos Bebek’in Patrikhane’de ters konuşması süreçleri bitirdi.
Hastanede yaklaşık 6- 7 kez Bekçiyan’la görüştük. Burada bir çemberin içersinde olduğunu ve harcandığını belirttim hak verdi ve “Bavulumu toplayıp gideceğim” dedi bana en az 10 kere. En son buraya geldiğinde Valilikten randevu talep etmemi söylediler ama valilik tanımadığı için randevu vermediler. 

Bunlar durumu tam açıklamıyor. Tekrar soracağım. Valiliğin gönderdiği yazı Cumhurbaşkanı’nın sözüyle çok ters düşüyor. Valilik “seçim yapamazsınız” diyor, Cumhurbaşkanı ise seçiminiz hayırlı olsun diyor...

Valilikte bütün kayıtlar var. Aram Ateşyan, Sahak Maşalyan, Sarkis Külegeç ve ben valilikte toplantıya gittik orada dediler ki “Bekçiyan ve Müteşebbis Heyet yok hükmündedir. Siz bu yazışmalarınızda devleti hiçe saydınız, yapma dediğimiz şeyleri yaptınız. Sizin iki tane episkoposunuz var. Değabah seçiminden önceki sürece dönün süreç başlasın.” Bu öneriden de ses soluk çıkmadı bu konuşmaları yazılı olarak istediler devlet de en sonunda yazılı olarak gönderdi. Cemaatten iki arkadaş valiliğe gidiyor ve Bekçiyan Sırpazan’la bir randevu düzenlemek istiyorlar. Hatırı sayılı kişiler olduğu için devlet kırmayıp Bekçiyan Sırpazan’a randevu veriyorlar. Bekçiyan’a da aynı şeyi söylüyorlar. 
Devletin verdiği karara hiç bir şekilde karşı çıkamayız. Eğer bu arkadaşlar benim dediğimi dinleseydiler, sussaydılar bu iş hallolurdu. 20 Haziran 2016’da Bekçiyan Sırpazan Almanya’daki bir gazeteye (Almanya Parlamentosunun 1915 ile ilgili kararı) açıklamalarda bulunuyor. Tabii ki açıklama yapabilir ama Cumhurbaşkanı’na seviyesiz diyemez. İşin patladığı yer bu. Bu yazı bir de Düşünce Platformu'nun portalında yayınlanıyor. 

Ama şu var. Valilik, “Bekçiyan ve çevresini mahzurlu  bulduk, yeni bir değabahlık seçimi yapın ve yolunuza devam edin” demiyor. “Mutafyan ölene kadar seçim yapamazsınız” diyor.

2010’da Ruhani Meclisin aldığı karar yüzünden bunu demiyor. Bakanlar Kurulu’nda onaylanan bir karar var. Ruhani Kurul o dönemde “Biz mucizelere inanan bir milletiz, patriğimizin iyileşeceğini düşünüyoruz” diyor. Devlet de buna saygı gösterip bir karar alıyor.
Karekin Sırpazan Değabah olduktan sonra Hastane’ye geldi. Cemaatimize ilişkin projelerini sordum bana “Ben patrikhaneyi seçime götürmek için geldim, patrik adayı değilim, Çulcuyan’a bakın” dedi. Şok oldum bunu duyunca ve Toros Apik’e telefon açtım ve durumu bildirdim, yanlışlık olduğunu söyledi ardından Toros Alcan'la görüştüm o da “Öyle bir şey söylememiştir” dedi ve Bekçiyan aldı telefonu “Ben size öyle bir şey söylemedim Baron Bedros” dedi. Bir saat önce aynı şeyi söyleyen adam bir saat sonra söylemedim diyor.

Şunu mu anlayalım? Bekçiyan sizinle uyumlu olsaydı bu tıkanan sürecin önü açılır mıydı? 

Bekçiyan Sırpazan benimle uyumlu şekilde gidecek olsaydı ve dediklerimi yapsaydı sağın solun lafına bakmayacak olsaydı bugün cemaatimizin patriğiydi. Bekçiyan’ın çevresindeki kişiler Bekçiyan’ı yoldan çıkardılar. Duyduğum kadarıyla Bekçiyan Sırpazan Valiliğe gidiyor gittiğini Sahak Maşalyan'a söylemiyor. Mesut Yılmaz’ın evine taziyeye gidiyor, kimsenin haberi yok, her şey Maşalyan Sırpazan’dan gizlenmiş. Bekçiyan Sırpazan gitti. Sahak Sırpazan’la Ateşyan Sırpazan birlik olsunlar bu iş zaten seçime gider. Mutafyan hayatını kaybederse otomatik olarak seçime gidilecek. Kim kazanırsa kazansın, başımızın tacı. 

“Bedros Şirinoğlu patriklik seçimini organize ediyor süreç kendi istediği şekilde ilerlemezse bunu engelliyor” şeklinde bir düşünce var. Bu yönde eleştiriler var.  Ne düşünüyorsunuz? 

Bu seçimi engellemekle ya da müdahale etmekle benim nasıl bir kazancım olabilir?   Ben neden organize edeyim, benim öyle bir gücüm mü var? Eğer öyleyse benden güçlü biri çıksın o ilgilensin bunca sorunla. Böyle laflara gerek yok, bu laflar cemaatimizi içten içe parçalar. Benim ne menfaatim var ben cemaatim için uğraşıyorum bitmiş, mahvolmuş bir hastaneyi ayağa kaldırdım bunu hiç söylemiyorlar... 
Patrikhane'de bana meydan okuyan arkadaş benim için “Bu adam tehlikeli adam 6- 7 tane leşi var bu adamdan uzak durun” diyor.  Ben bilerek karıncayı bile ezmem sen nerden çıkıyorsun da beni böyle suçluyorsun? O suçlamadan sonra benim de kafam bozuldu. “Madem 7 tane leşim var 8'nci de o olmasın” dedim. Bu bizim cemaate yakışır mı ya?  Ben ona Karagözyan'ın hesabını sorsam nasıl verecek hesabını? Kendisi bilmeyerek hata yaptı ama cemaati de fazla zarara soktu. Kasıtlı olarak yapmadı ama acele davranarak yaptı. 

İçişleri Bakanlığı'yla yapılan toplantıda bir çok vakıf başkanı seçim yapılması gerektiğini belirtmiş, İçişleri Bakanlığı da gerek Aram Ateşyan'la ilgili eleştirileri, gerek seçim yapılması gerektiğini  not etmiş.  “Cumhurbaşkanı ve Başbakan'la görüşeceğim bir ay sonra tekrar konuşalım” demiş. Bu karar değiştirilemez bir karar değil görüşü var. Bu çerçevede bir imkân var gibi gözükmüyor mu ? 

Dediklerini ben o manada anlamadım. “Siz cemaat olarak oturun bir düşünün bizim fikrimiz bu yöndedir diye kararınızı verin 1 ay sonra tekrar bir araya geliriz bu konuyu tekrardan konuşuruz” dedi. İçişleri Bakanımızın dediğine göre yeni bir temas imkânı var. Benim fikrime göre bu iş bitmiştir. Mutafyan ölene kadar seçim olmayacak. 

Bu talebi tekrar dile getirmek gerekmez mi? Ateşyan yönetiminden sıkılan insanlar var. Hem seçim taleplerini aşağılaması, hem genel hali tavrı. Bir seçim talebi var toplumda böyle bir hava varken bir formül bulmak gerekmez mi ? 

Formülü halk bulacak. Bana neden iftira atıyorlar? Ben hep, “alçak tondan konuşun” dedim cemaate, devlete meydan okumayın. Bekçiyan Sırpazan beni o gün Müteşebbis Heyeti'ne seçti o gün oraya gittiğimde önceden hazırlanmış bir senaryo olduğunu anladım. Sivri insanları getirmişler oraya. Ben de oradaki o insanlarla çalışamayacağımı belirtip istifa ettim heyetten.

Bu arada Anna Turay'la yayını ben yaptım, sizin dediğiniz gibi devlete yönelik bir şey yoktu. 

Yoktu ama orada Turay “Kimse sahiplenmesin, Değabahı biz getirdik yapacak çok işimiz var” diyor.
Düşünce Platformu  sivil bir inisiyatif… İçerisindeki insanları seviyorum, ama kaç kere toplantı düzenlediler 100- 150 kişiyi geçemediler. Bu mu toplumun sesi? Beni neden dinlemediler. O yayında halka meydan okuma var. 


Gelelim Beykoz arazisine. Son durum nedir? 
Beykoz arazisinden 500 milyon Dolar kaybettik. O arsa bir Arap Şeyhi'ne satılacaktı. Taksim Gezi Parkı olaylarında Ermenice Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik pankart açıldı ve o iş bitti. Beykoz arsası 47 buçuk dönümdü, bende tüm bilgileri var. Ankara'daki süreç başladı. Cumhurbaşkanımız ve (Vakıflar Genel Müdürü) Adnan Ertem Bey’le görüştük ve Cumhurbaşkanımız Adnan beye gelecek para için talimat verdi. “Vakıf bir mülkünü kaybederken gelen parayla başka mülk alacak” dedi. “Eğer o para kullanılırsa vakıf çöker. Kaybettiği mülk yerine mülk alacak hesabını senden sorarım” dedi. 3- 4 gün zarfında para geldi bir grup arkadaş komisyon kurdu. Başladılar o paranın gücüyle kendilerine seçim için adam toplamaya. Ben dedim ki “Bu parayı dağıtmayın”. “Okul arazisinden gelen parayı dağıtmayacağız yoldan gelen parayı dağıtacağız” dediler.  Ne farkeder? Çıktılar madağlarda 100- 150 bin TL para bağışladılar. Cumhurbaşkanı ve Adnan Ertem'in sözünü çiğnediler. Yol ile ilgili dava kazanılmıştı, teminat yatırmayı unuttukları için tekrardan dava açılacak. 25 milyon TL Milli Eğitim'den para geldi.  Bir de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden gelecek para vardı  o şu an için gelmeyecek. Yeniden yol için dava açılacak, 2- 3 sene daha uzayacak süreç. 


Hastane fiyatlarıyla ilgili bir çok yerden eleştiri geliyor, hastalar ücretlerin fazla olduğunu söylüyor. Ermenilere hiç bir ayrıcalık yok diye düşünülüyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu eleştiriler hakkında? 
Bu laflar spekülasyon üzerine yapılan laflardır. Fakirimizden hiç para almıyoruz. Cemaatimizde öyle insanlarımız var ki param yok fakirim diyor. Bugün bir huzur evi sakininin aylık maliyeti bin Dolar. Kimsesiz olan aileye öncelik veriyoruz. Fakir listesinde adı olandan para almıyoruz. Kimse kusura bakmasın durumu olan hastadan da para almak zorundayız. Eski yönetim böyle, böyle yapa yapa hastaneyi -300 nin Dolar'a getirdi ve tüm mülkleri satmışlardı. Bu hastaneyi bataklıktan kurtardık biz. Ben buraya geldiğimde hastanenin hasılatın yüzde 97'si doktorlara veriliyordu. Benim dönemimde,  150 tane mülk alındı cemaatin memnun olması lazım. Bu mülkler cemaate kazandırıldı. 30 tane daire yaptık, nakit paramız var, teknolojik ürünler kullanıyoruz. Cemaatimizin teşekkürü bu mu?



‘Birleşme projesi olmadıkça para vermeyeceğim’

Okullarımız maddi sıkıntı içinde, durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Benim önerdiğim okulların birleşme projesi olmadıkça okullara para vermeyeceğim. Açıklar git gide artıyor. Bu açıklar bu şekilde kapanmaz, kapanmayacak da. Bizim okulumuzdaki eğitim seviyesini  iyileştirmeliyiz. Okullarımız çok fazla yarın hiç okulumuz kalmayacak. Biz öyle bir eğitim sistemi kuralım ki dört dörtlük olsun dedim onlar farklı anladı. Türkçe, Ermenice, İngilizce, Din Eğitimi. Eğitimleri sıkı olsun özellikle de Ermenice ve bazı dersler dışında tüm dersler İngilizce olsun. Öğretmenler bulalım. Kimse dinlemedi, cemaatimize artık taze kan lazım.




 

Kategoriler

Genel Toplum