‘Temsilde adalet daha da zayıflayacak’

Seçim ittifakı yasası TBMM’den geçti. AKP ve MHP’nin uzun süredir üzerinde çalıştıkları ve iki partinin seçime birlikte girmesini öngören yasa parlamento içi ve parlamento dışı muhalefetin sert eleştirilerine neden oluyor. Yeni yasanın siyasi ve toplumsal hayatta yaratabileceği sorunları Cumhuriyet gazetesi ve Birikim dergisi yazarı Ahmet İnsel ile konuştuk.

-Çok tartışılan ittifak yasası yine tartışmalar eşliğinde TBMM'den geçti. Buna göre ittifak yüzde on'u geçerse ittifak yapan partiler de barajı geçmiş oluyor, sandıklara kolluk kuvveti geliyor, ittifak yapan bir parti başka bir partiyle ortak liste görüşebiliyor, bir partiye ya da her iki partiye basılan mühürler geçerli sayılıyor, mühürsüz zarf ve pusulalar YSK filigranı varsa geçerli sayılıyor, sandık kurulları başkanlığına kamu görevlileri getiriliyor vs. Siyasi ahlak ve seçim hukuku açısından bu ittifak yasası hangi açılardan tartışmalı? Avrupa'da, mesela İtalya'da ittifak-cephe halinde seçime gitmek mümkün ve yaygın, bizdeki durumun farkı ne?

Yasa değişikliğinin seçim ittifaklarına izin vermesiyle, getirilen diğer önlemleri ayırmak gerekir. Seçim ittifaklarının yasaklanması, 1980 darbesi sonrası getirilen seçim sisteminin siyasal alanı kısıtlayan önlemlerinden biriydi. Daha önce var mıydı, hatırlamıyorum. Ama yüzde on barajı ile birlikte, küçük partilerin, esas olarak İslamcı ve Kürt sorunu merkezli partilerin meclise girmemesi için bu iki önlem tasarlanmıştı. Seçim ittifakı engelinin kalkması doğru bir adımdır. Ama bunun yüzde on barajını koruyarak ve sonucu itibarıyla dışlayıcı etkisini neredeyse arttırarak uygulanması, atılan adımın demokratik meşruiyetini ortadan kaldırıyor. 
Buna seçim ittifakı yasası demek de doğru değil. Evet, seçim ittifaklarını mümkün kılıyor. Ama bunu yaparken seçim güvenliğini ve temsilde adaleti çok büyük oranda zedeliyor. İttifakı da, AKP’den hoşlanmayan MHP’li seçmeni, MHP’ye de oy vermek istemeyen AKP’li seçmeni kaybetmemek için, tam ittifak gibi yapmıyor. Yalnız MHP’ye veya AKP’ye oy verenle, iki partiye de oy veren birlikte sayılacak. Halbuki bunlar bütünüyle farklı oylar! Hem MHP’ye hem AKP’ye evet damgasını basanların oyları hem AKP’ye hem MHP’ye mi sayılacak? Böyle bir şey olabilir mi? Bunun  yaratacağı karışıklığı ve tartışmayı şimdiden tahmin etmek mümkün. 
İtalya’da ittifak seçim barajını aşma imkânı sağlamıyor. Son seçimlerde yüzde 3 seçim barajının altında kalan sağ veya sol ittifakın içinde yer alan partiler, milletvekilliği kazanamadılar. Baraj varsa ve partiler kendi isimleriyle seçime giriyorlarsa, ittifak içinde yer almalarının barajı ortadan kaldırmaması lazım. Ya da partilerin birleşip tek liste halinde seçimlere girmeleri gerekir. Aksi takdirde, zaten son derece ağır bir temsilde adaletsizlik unsuru olan yüzde on barajı, bu adaletsizliği daha da ağırlaştıran bir önlem olur. Örneğin seçimde yüzde 2 almış bir parti, ittifak sayesinde, takriben 10 milletvekili ile meclise girecek, bir ittifaka dahil olmayan parti ise yüzde 9,9 alsa da meclis dışında kalacak. Bunu , “biz yaptık, oldu!” dayatması dışında izah etmek mümkün olamaz.


Yasa değişikliğinin getirdiği saydığınız diğer önlemlerin istisnasız hepsi, seçim güvenliğini zayıflatıyor. İki farklı seçimin oy pusulalarının aynı zarfa konması başta olmak üzere. Burada amaç Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı seçiminde oy vereni, AKP-MHP ittifakına da oy vermeye teşvik etmek. Ama tek zarf yönteminin sayım sırasında büyük bir karışıklık çıkarma potansiyeli var. Hiçbir yerde farklı seçimler aynı sandıkta toplanmaz. Aynı adreste oturanların farklı sandıklara dağıtılması gibi bir önlem de, seçim listelerinin seçmen tarafından denetimini zayıflatıyor. Seçim bölgesine güvenlik görevlilerinin girebilmesi ise, sopalı seçim olanağını güçlendiren bir önlem. “Açık oy” yöntemine kapı aralıyor. Sandık kurullarının başına devlet memurlarının atanması ise, işin “kapalı sayım”a dönüşmesinin önünü açıyor. Sandık mührü olmayan oy pusulalarının da geçerli sayılacak olması tek başına sorun olmayabilir, seçim güvenliği ile ilgili diğer önlemler eksiksiz yerine getirilmişse. Ama şimdi bunun yasal olduğunun ilan edilmesi, daha önce yasal olmadığının kabulü anlamına gelir. AKP iktidarı bunu yaparak son anayasa değişikliği halk oylamasının sonuçlarını da resmen şaibeli kıldı. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” mantığıyla artık hep hareket edilecekse, bunun da toplumsal sonuçları vardır. 
Bütün bunlar, temsilde adaletin daha da zayıflayacak olması, bir kısım seçmenin neye oy verdiğinin belirsiz olacak olması, oy sayımının üzerinde güçlü şüpheler olacak olması, seçim sonrası siyasal ve toplumsal yaşamın çok daha büyük gerginlik ve çatışmalara gebe olması demektir. Bunun bedeli herkes için çok ağır olabilir.

AKP  siyasi hayatında ilk kez kurumsal bir ittifaka ihtiyaç duydu. MHP'nin zorluklarını zaten biliyoruz, ama AKP'yi böylesi bir ittifaka mecbur kılan tablo nedir?

AKP’nin yüzde 35-45 arasında tahminlere göre değişen bir oyu var. On beş yıldır iktidarda olan bir parti için, bu azımsanmayacak bir destektir ve parlamenter rejimde başarı sayılabilir. Ama Tayyip Erdoğan’ın artık ihtiyacı seçmenin yüzde ellisinden daha fazlasının oyunu almak. Bu ihtiyacı kendi yarattı. Onun için, daha önce hakaret ettiği MHP lideriyle ittifak yapmak zorunda. MHP liderinin de artık eli mecbur bu ittifaka. Aynı zamanda Erdoğan’ı kendi çizgisine çekmiş olmakla da savunabilir bu stratejisini. Tayyip Erdoğan’ın seçilmek için yeterli oya ulaşmasını sağlayacak ve ittifak yapabileceği başka bir parti yok. AKP ve MHP seçmenlerinin önemli bir kısmının aralarındaki geçişkenliğe güveniyor. Milliyetçi-mukaddesatçı ittifakın Türkiye’de 1960’lara giden bir damarı var. Meclis başkanı Kahraman bu damarın günümüzdeki anlamlı bir temsilcisidir. Suriye’de yürütülen savaşın desteklediği bir milliyetçi kabarmayla AKMHP oluşumuna yöneltilecek eleştirilerin susturulabileceğine veya seçmenleri tarafından işitilmez olacağına güveniyor. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan Kürt sorununa yönelik milliyetçi refleksin kendisine karşı eleştirileri zayıflatacağını düşünüyor ki burada yaptığı hesap boşa dayanmıyor. CHP’nin, İYİ Parti’nin Suriye, Ege kayalıkları, Kıbrıs gibi konularda aldıkları kraldan fazla kralcı tavır, kötüsü gelmezse, bu hesabın tutabileceğini gösteriyor.

Muhalefet böylesi bir ittifak karşısında nasıl bir yol izleyebilir? Orada da bir ittifak ihtimalinin gerçekçi, tabanda karşılık bulacak bir temeli var mı? 

Erdoğan, milliyetçi kabarma sayesinde muhalefetin etkili, yani sonuç alıcı bir ittifak yapmasının da önünü keseceğini kestiriyor. En azından şimdilik görünen bunun boş bir kestirim olmadığı. Muhalefetteki parti ve çevreler, ileride, can havliyle, milliyetçi el yükseltme döngüsünden kendilerini kurtarıp, geniş bir ittifak yapabilirler mi? Zayıf bir ihtimal gibi gözüküyor.

AKP ve Erdoğan seçimleri kaybederlerse, oyların muhalefet partilerine, muhalefetin aday veya adaylarına kaymasından çok, seçmenlerinin bir kısmının ellerinin oy vermeye gitmemesi nedeniyle kaybedeceklerdir.    


Kategoriler

Genel Güncel


Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE