Ermeni ezgilerini elektronik müzikle buluşturanlar

Ermeni müziği ile elektronik müziğe ilgi duyan Sayat Özdemir, elektronik müziğin geçmişini ve günümüzde bu tarzda müzik yapan Ermeni sanatçıları Agos için yazdı.

Elektronik müziğin temellerinin, kesin olmamakla birlikte, 18. yüzyılda atıldığından bahsedilir. Avrupalı, Amerikalı mühendislerin ve girişimcilerin 19. yüzyılın ilk yarısından sonra geliştirdiği çeşitli aygıtlar, 20. yüzyıl müzisyenleri için teknolojik altyapıyı hazırlamış. Bu yazının konusu olan elektronik müzik, 1960’larda ilk elektronik klavyenin keşfedilmesiyle başlıyor. Ses kayıt cihazlarının ve bilgisayar teknolojisinin gelişmesine paralel olarak elektronik müzik de gelişmiş ve kendi içinde çeşitlenmiş.

Elektronik müziğin gelişimiyle birlikte dünya çapında büyük bir dinleyici kitlesi oluşmaya başladı ve bu kitle günden güne büyümeye devam ediyor. Günümüzde bu müziği üretenler genel olarak DJ (diskjokey) olarak nitelense de, yine günümüzde her profesyonel müzik ekipmanının başına geçenin kendini ‘DJ’ olarak tanımlamasından dolayı, bu müziği üretip icra edenlere DJ demek bir nevi haksızlık oluyor.

Dünya çapında başarılı olan elektronik müzik sanatçılarına, baktığımızda karşımıza çok da yabancı olmadığımız isimler çıkıyor. Bu kişilerin isimlerinden de öte, ürettikleri eserlerdeki ses bizlere hiç uzak değil.

Bahsettiğim sanatçılar Burning Man, Fusion gibi, dünyanın önde gelen festivallerinde ve Mikonos, Ibiza gibi popüler adaların plaj partilerinde sahne alan Ermeni sanatçılar Viken Arman, Armen Miran, Hraach ve Berge Shakian.

Ermeni müziğinin yapısının Anadolu ve Kafkasların etkileriyle harmanlanıp oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Çok değerli sanatçılar yetiştiren ve eserler veren Ermeni toplumu, günümüzde de çağın gerekliklerine paralel bir şekilde bu gençlerle başarılı eserler üretmeye devam ediyor.

Onların, Anadolu’nun ve Kafkasların ezgilerinden ilham alarak, elektronik müzik tarzında ürettikleri bu eserler Ermeni ve Türkiye toplumuna tanıdık geliyor. Meslektaşlarının aksine elektronik müziğin sınırını sadece geleceğe göre değil geçmişe göre de çiziyor, bunu yaparken elektronik ezgilerle eski melodileri birleştirip zengin kültürleri bir araya getirerek dinleyiciyi mistik bir müzikal yolculuğa çıkarıyorlar. Kimi zaman ‘Dle Yaman’ı, kimi zaman ‘Sareri Hovin Mernem’i, kimi zaman ‘Oror’u, kimi zaman da ‘Çayeli’nden Öteye’yi yeniden yorumlayarak karşımıza çıkaran bu sanatçılar, tabiri caizse ham altın madenini işleyerek gösterişli, kaliteli mücevherler haline getiriyorlar. 

Başarıları Türkiye toplumu tarafından da fark edilip beğeni toplayan Ermeni elektronik müzik sanatçıları Türkiye’deki festivallere, plaj partilerine davet edilmeye başladı. DJ’ler çeşitli radyolarda, plajlarda, gece kulüplerinde bu eserleri dinleyicilerle ve müzikseverlerle buluşturuyor. Arabada giderken radyodan ‘Dle Yaman’ı, ‘Sareri Hovin Mernem’i dinlemek ve Ermeni toplumunun hafızasında özel bir yeri olan bu değerli şarkıların farklı bir tarzla buluşup geniş kitlelerle buluşması, müziksever Ermenileri hem mutlu ediyor, hem de gururlandırıyor. 

Sayat Nova’nın, Gomidas’ın torunları

Türkçe sözlük sitelerinde veya çeşitli bloglarda bu sanatçılar için yazılmış yorumlara baktığınızda, genel olarak, “Türk sanıp araştırdığım ancak Fransız çıkan”, “Türk sanıp heyecanla araştırdığım ancak Los Angeles’lı çıkan” yorumlarına rastlamanız mümkün ancak durum bizler için aynı değil. Bizim için isimlerinden, müziklerinden, eserlerinden onların nasıl bir tarih yaşadıklarını, nasıl bir aile yapısından geldiklerini, nasıl Fransa’da, Amerika’da doğup büyüdüklerini anlamak çok zor olmuyor. 

Yetenekli ve yenilikçi müzisyenleri Sayat Nova’nın, Gomidas’ın, Aram Haçaturyan’ın, Charles Aznavour’un torunları olarak tanımlamak hiç de yanlış olmaz. Gençler bir şekilde haleflerinden bu kıymetli görevi devralıp, klasikleşmiş birçok şarkıyı yenilikçi ve yaratıcı bir şekilde yorumlayarak geniş kitlelerle buluşturuyor, bu da hem genç kuşak, hem de eski kuşak Ermeniler için bir gurur vesilesine dönüşüyor. Her ne kadar Fransa’da, İspanya’da, Amerika’da, Almanya’da doğup büyümüş olsalar da kimliklerine sahip çıkıp, kültürlerini müzikle devam ettirme yönündeki kararlılıkları umut verici. Müziğin farkındalık yaratıcı gücünün de bilincinde olan sanatçılardan Viken Arman, soykırımın 100. yıldönümü için bestelediği ‘Time’ eserini şu cümleyle anlatıyor: “Asla unutma, asla! Ama her zaman geleceğe dönük ol, yenile kendini ve ileri git.”

Yeni başlayanlar için tavsiyeler

Bu sanatçıların eserlerini dinlemek için Spotify, Soundcloud gibi uygulamaları kullanabilirsiniz. Yeni başlayacaklara, Viken Arman’dan ‘Yari’, ‘Sireli’, ‘Souq’, ‘Believe’; Armen Miran’dan ‘Aldebaran’, ‘Precious Story’, ‘For Eternity’; Hraach’tan ‘Dle Yaman’, ‘Krunk’; Berge Sahakian’dan (sahne adıyla Goldcap) ‘Mirage’ ve Sahale’den ‘Erzeroum’ şarkılarını dinlemelerini önerebilirim. 

Bu isimlerden Viken Arman, 15-16 Eylül’de İstanbul’da yapılacak olan Chill-out festivalinde sahne alacak. Daha önce Çeşme’de izleme fırsatı bulduğum Arman’ın canlı performansını herkese tavsiye ederim.



Yazar Hakkında