Hak savunucuları “Geçmişe Bakmak, Geleceği Tasarlamak” konferansında buluştu

Hrant Dink Vakfı tarafından tesis edilen Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün onuncu yılı vesilesiyle 14 Eylül Cuma günü Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda ‘Geçmişe Bakmak, Geleceği Tasarlamak’ başlıklı bir uluslararası konferans düzenlendi. Geçmiş yılların ödül sahipleri ve jüri üyelerinin bir araya geldiği konferansta insan hakları, adalet ve özgürlükler çeşitli açılardan ele alındı.

Oturumun takdim eden Hrant Dink Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Sibel Asna, insan hakları mücadelesinde dayanışmanın önemini vurgulayarak konukları ve programı tanıttı. Konferansın açılış konuşmasını, Harvard Üniversitesi öğretim üyesi ve dünyaca tanınan insan hakları uzmanı Kathryn Sikkink yaptı. “Geleceği tasarlamak için geçmişe bakmamız gerekiyor” diyen Sikkinik insan hakları konusunda dünya genelinde önemli bir kazanım olmadığı yönündeki argümanlara karşı çıkarak,  gelinen aşamayı özetledi. “Adalet için mücadeleye devam etmeliyiz” diyen Sikkink “Bunun için geçmişteki mücadelelere bakmalıyız” diye konuştu. Türkiye’de ve dünyada otoriter popülist yönetimlerin güç kazandığını hatırlatan Sikkink “Bu rejimler yeni yollar buluyorlar, insan hakları hareketinin de buna uygun yeni yollar yaratması gerekir” dedi. Umuda da vurgu yapan Sikkink, “Öfkeyi harekete geçirmek zor değil ama umudu harekete geçirmek zor" sözünü hatırlattı ve  "Bunu yapabilmeliyiz” dedi. 

“Susturmaya çalışan güçlü ama haklı değil”
2014-2015 Uluslararası Hrant Dink Ödülü jüri üyesi, İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra Direktörü Kenneth Roth’un moderatörlüğündeki ‘Tüm Zorluklara Rağmen Adalet Arayışı’ başlıklı ilk oturumda, 2012 ödülü sahibi İsmail Beşikçi ve 2014 ödülü sahibi Şebnem Korur Fincancı konuştu. Türkiye siyasetindeki asıl belirleyici unsurun resmî ideoloji olduğuna değinen Beşikçi, resmi ideolojinin ceza davalarıyla yargılamalarla kendini koruduğunu belirterek kendi hayatından örneklerle resmi ideolojiye karşı çıkanların ne tür takibatlara uğradığını  anlattı. ABD’den Chomsky, Fransa’dan Sartre örneklerini veren Beşikçi resmi ideolojiye karşı çıkan bu isimlerin kendi ülkelerinde takibata uğramadıklarını ancak Türkiye’nin bu noktadan çok uzakta olduğunu söyledi. “Terör”ün devlet tarafından tehlikeli bir kavram olarak kullanıldığını vurgulayan Beşikçi “Savcı gibi düşünmediğiniz zaman ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalıyorsunuz” dedi. Beşikçi “Bizi susturmaya çalışan güçlü ama hiç haklı değil” diye konuştu. Beşikçi bilimin ve siyasetin kavramlarıyla mücadeleye devam etmek gerektiğini de vurguladı. Fincancı ise insan haklarını ihlal eden kamu görevlilerinin koruma zırhına alındığını hatırlatarak işkenceden yargılanan kamu görevlilerinin çok az sayıda olduğunu buna karşılık 2017’de 26.280 kişinin güvenlik güçlerine direndikleri gerekçesiyle takibata uğradıklarını hatırlattı. Fincancı Hükümet tarafından önce kolluk güçlerine sonra da sivillere cezasızlık getirildiğini kaydetti. 


“Birilerinin çıkarı varsa umurlarında olmaz”
Hrant Dink Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Ağırdır’ın moderatörlüğünde yapılan ‘Kutuplaşan Dünyada Gazetecilik ve Bilginin Rolü’ başlıklı ikinci oturum, 2011 ödülü sahibi Ahmet Altan’ın Silivri Kapalı Cezaevi’nden gönderdiği konuşma metninin okunmasıyla başladı. Bu bölümde, 2009 ödülü sahipleri, gazeteci Alper Görmüş ve İsrailli gazeteci Amira Hass konuşmacı olarak yer aldı. Filistin’de yaşamayı seçmiş İsrailli bir gazeteci olan Hass, ilk yıllarda bölgeden geçtiği haberlerin çok yankı uyandıracağını ‘herkesin şoka gireceğini’ düşündüğünü, ancak böyle olmadığını söyledi. “Bu bir illüzyonmuş” diyen Hass “Birilerinin çıkarı varsa umurlarında bile olmuyor”  dedi. Görmüş de kutuplaşmış bir toplumda gazetecilik mesleğini icra etmenin zorba bir iktidar altında icra etmek kadar zor olduğunu vurguladı. Görmüş “Toplum bilgiyi istemezse, ilgilenmezse bu, zorba bir iktidarda gazetecilik yapmaktan daha kahredici bir şeydir” dedi ve ekledi: “Türkiye’de bu ikisinden de var.” Ahmet Altan cezaevinden gönderdiği metinde milliyetçiliğin yükselişine dikkat çekti. “Toplumların milliyetçilik zehrini bir afyon gibi yuttuklarını görüyoruz” diyen Altan “Toplumlar bir yandan da bu zehrin panzehiri aydınları yaratıyorlar. Aydınlarını yok eden toplumlar kendilerini de yok ediyor. Türkiye’de milliyetçilik kabarıyor, toplum kendi panzehirini üretemiyor” dedi. Altan mesajını  şu cümlelerle noktaladı: “Türkiye’nin kurtuluşu, öncelikle siyasi bir muhalefetin değil entelektüel bir muhalefetin oluşmasıyla, milliyetçilik zehrinin ölümcül etkisini toplumun bünyesinden arıtacak panzehirin yaratılmasıyla mümkün olabilir gibi geliyor bana. Peki Türkiye içindeki zehri arıtan bir panzehiri yaratacak hayatiyete sahip mi? Bu topluma ‘barışın' ’önemini anlatmaya çalışırken öldürülen Hrant Dink’i andığımız bugün bu soruya olumlu bir cevap vermek ne yazık ki çok zor. Ama ben her şeye rağmen Türkiye’nin bir mucizeler ülkesi olduğuna inanırım. Daha önceleri de milliyetçiliğin çok azgınlaştığı, aydınların öldürüldüğü, susturulduğu karanlık ve zorba dönemlerden geçti. Son anda bu toplum hayata tutunmayı, aydınlarını yeniden yaratmayı becerdi. Bunun bir daha gerçekleşeceğini ümit ediyorum.”


“Düşmanlarımızın ahlakını benimsemedik”
2018-2019 jüri üyesi, oyuncu, yönetmen ve yazar Ercan Kesal’ın yönettiği ‘Kolektif Hafıza, Hakikat Arayışı ve Sebat’ başlıklı üçüncü oturumda, 2012 ödülü sahibi ‘Memorial’ Topluluğu, 2013 ödülü sahibi Cumartesi Anneleri / İnsanları ve 2018-2019 jüri üyesi Albie Sachs yer aldı. Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetlerinde insan hakları, tarih ve eğitim alanlarında çalışan bir kurum olan ‘Memorial’ Topluluğu adına konuşan Boris Belenkin, Rusya’daki demokrasi sorunlarından bahsetti. Belenkin “1968’de Kızıl Meydan’a çıkan 8 kişi 1 dakika içinde gözaltına alınmıştı, 50 yıl sonra çıkanlar ise 30 saniye sonra tutuklandılar” dedi. Cumartesi Anneleri / İnsanları adına söz alan kayıp Hayrettin Eren’in yakını İkbal Eren, artık torunların oturumlara katıldığını belirterek “Biz oturmasak torunlar dedelerini yok sayacaktı çünkü devlet yok saymıştı. Devletin politikası unutturmak üzeredir, unutursanız kaybolursunuz” dedi. Eren “Toplum belleği hakikatlerin canlı tutulmasıyla sağlanır. Neden oradayız? Çünkü bizim mezarımız yok” dedi. Eren koşullar ne olursa olsun adalet talebinden vazgeçmeyeceklerini de ekledi. Güney Afrika’daki apartheid karşıtı mücadelede yer almış olan eski yargıç Sachs ise Güney Afrika deneyimlerinden bahsetti. Apartheid rejiminin bombalı saldırısıyla kolunu kaybeden Sachs, “İntikam ancak özgürlükle olur. Londra'da hastanede yatarken bana bir mektup geldi 'Yoldaş intikamını alacağız' diyordu. Bunu istemedim. Biz de onların kolunu mu koparacaktık? Biz düşmanlarımızın ahlakını benimsemedik” dedi. Mandela’nın kaldığı cezaevini sonradan Anayasa Mahkemesi binasına dönüştürdüklerini hatırlatan Sachs eleştirilere “Bu insanlar burada kaldığı için bugün bu anayasaya sahibiz” yanıtını verdiklerini söyledi. G. Afrika’daki  anayasa oluşturma sürecinden bahseden Sachs, “Kendimize karşı da bir anayasa oluşturduk. Hukukun üstünlüğünü kurduysak halk bizimle olduğu içindi” dedi. 

“Bugünü anlamak 1915’i anlamaktan geçer”
2009 ve 2015 yılları arasında Ödül Komitesi Başkanlığı’nı yürüten Ali Bayramoğlu’nun moderatörlüğünde yapılan ‘İnsan Hakları, Özgürlük ve Eşitlik Savunuculuğu’ başlıklı dördüncü oturumda 2010 ödülü sahibi Türkiye Vicdani Ret Hareketi, 2015 ödülü sahibi KAOS GL, 2016 ödülü sahibi Theresa Kachindamoto ve 2017 ödülü sahibi Eren Keskin bir araya geldi. Türkiye Vicdani Ret Hareketi’nden Davut Erkan, vicdani reddin aynı din  ve vicdan özgürlüğü gibi bir hak olduğunu söyledi. Erkan 2000’lerde AİHM kararları çerçevesinde bir yumuşama olduğunu ancak son yıllarda havanın yine tersine döndüğünü ve ceza davalarının yakalama emirlerinin yeniden devreye sokulduğunu söyledi. KAOS GL adına söz alan Ali Erol LGBTİ+ bireylerin hiçbir yasal hakka sahip olmadıklarını, sağlığa erişimden barınmaya kadar pek çok konuda problem yaşadıklarını aktardı. Kachindamoto, Malawi’de üç binden fazla kız çocuğunun evliliğinin iptaline ve kız çocuklarının tekrar okula başlamasına vesile olan sürecin ayrıntılarını paylaştı. Hukukçu ve aktivist Keskin ise “Bugünü anlamak 1915’i anlamaktan geçer” dedi. Son dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendiren Keskin, “1990’larda derin devletin istediği her şey Erdoğan eliyle devam ediyor” dedi ve devlet-AKP uzlaşmasına dikkat çekti.  


G.Afrika Anayasası hediyesi
Hrant Dink Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ayşe Soysal’ın moderatörlüğünü üstlendiği ‘İnsan Haklarının Geleceğini Tasarlamak’ başlıklı kapanış oturumunda Kenneth Roth, Albie Sachs, Kathryn Sikkink ve 1970’li yıllardan beri insan hakları savunuculuğu yapan, New Tactics’in [Yeni Taktikler] kurucularından Douglas A. Johnson söz aldı. Johnson, insan hakları mücadelesinde yeni taktikler ihtiyacına dikkat çekti ve “Hükümetler ne yapacağımızı öngörmemeli, o zaman hata yaparlar” dedi. Kenneth Roth otokratların hak ihlallerinin ortaya çıkarılması gereğine vurgu yaptı ve mücadele sürecinde kıymetli ortaklar edinmenin öneminden bahsetti. Roth bir kampanya sırasında Liechtenstein hükümetinden gelen sürpriz bir desteği hatırlattı. Konferansın sonunda, Sachs yazımında önemli rol üstlendiği Güney Afrika anayasasının bir kopyasını Rakel Dink’e hediye etti.

Kategoriler

Genel Güncel