LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Teotig’in Üzümleri

Ben yılar önce Sarkis Seropyan’ın Agos’ta kaleme aldığı bir yazı sayesinde haberdar olmuştum, 1926 senesine ait bir Ermenice almanakta üzümlerden bahsedildiğinden.

Seropyan’ın bu yazısını okuduktan sonra soluğu onun yanında alıp işin hikâyesini öğrenmiştim. Seropyan kitabın yazarı Teotig’e yani Teotoros Lapçinciyan’a müthiş bir hayranlık duyuyor, “Ona hayran olmamak mümkün mü?’’ diyordu.

Onun anlattığına göre, Lapçinciyan 1873 Üsküdar doğumlu, eşi de kendisi gibi edebiyatçı olan bir yayıncıymış. 24 Nisan 1915’te İstanbul’da gözaltına alınan ve sağ kurtulan sayılı Ermeni aydından biriymiş. 1907-1929 arasında, Teotig takma adıyla ‘Amenun Daretsuytsı’ [Herkesin Almanağı] adlı yıllıkları yayımlamış. 1915’ten sonra hayatını farklı şehirlerde geçirmiş ama ülkesinden uzaktayken de almanağı yayımlamaya devam etmiş. Mayıs 1928’de, son almanağı baskıdayken, Paris’te hayatını kaybetmiş.

Tarihseverler için müthiş bir kaynak olan bu kitaplardan benim için en ilginç olanı Seropyan’dan bir fotokopisini almış olduğum 1926 yılı sayısıdır. O sayıda ’Üzüm ve Şarap’ başlıklı, tam 147 sayfalık bir bölüm bulunuyor.

Karınca duası ebatlarında yazılmış bu 147 sayfalık metinde neler yok ki... Yabancı üzüm çeşitlerinin adları ve bir listesiyle başlayan kitap, bağcılık uygulamalarını ve aşılama gibi gerekli bilgileri de verdikten sonra, Anadolu’da yetiştirilen 335 üzüm cinsinin Ermenice adlarını, kaynak göstererek ve yöre, hatta köy bilgileriyle sıralıyor. Lapçinciyan, bu üzümlerden hangisinin yemelik, hangisinin şaraplık, hangisinin kurutmalık olduğunu da notlarına eklemiş; bazı üzümlerin yapraklarının, ince oldukları için, dolma yapımına da uygun olduğunu belirtmiş.

Bu kadar üzüm hakkında bilgi sahibi olmak eşsiz bir zenginlik. Günümüzde bu coğrafyada şarap üreten pek çok üretici yerli üzümlerin yani bu coğrafyanın yerel bitkilerinin kıymetini daha çok anlamaya başladılar.

1990’lı yıllardan beri Öküzgözü, Kalecik Karası, Narince, Boğazkere üzümlerinden yapılan üst seviye şarapları zaten görüyorduk. Fakat son yıllarda bu üzümlerin dışındaki yerel üzümler de üreticilerin elinde yeniden canlanıyor. Foça Karası, Merzifon Karası ve Acıkara gibi üzümler üreticilerimizin merak alanına girdi.

Merzifon’da yerel üzüm üreticilerinin merakıyla başlayan ve Antalyalı bir üretici tarafından epey iyi işlenen bir üzüm oldu Merzifon Karası.

Urlalı üreticilerden biri yıllardır Foça Karası’nı şaraplarında kullanıyordu. İzmirli bir üretici ise ilk defa %100 Foça Karası’ndan bir şarap üretti, önceki günlerde.

2015 yılında Geofrey Robberts ödülüne layık görülen Umay Çeviker’in projesiyle, bu sene Urlalı bir üretici, unutulmuş ama eskinin çok övgüler almış Sungurlu Beyazı ile Gök ve Patkara üzümlerini şaraba işledi.

Sahip olduğumuz mirasın müthiş olduğu kesin. 100 sene önce yazılan bir almanakta da, üretilen bir şarapta da bu miras karşımıza çıkıyor. Ama önemli soru şu: Bu miras karşısında ne yapacağız?

Bir konuda uzman olmayı sadece eleştirmek ve beğenmemek zannederek, yapılanları gözardı etmeden, binyılların mirasına sahip çıkmak için hep beraber kafa yormamız lazım. Evet, bu miras çok acı nedenlerle kesintilere uğramış, bilerek yok edilmek istenmiş ama ne verimliymiş ki kesildiği yerden tekrar can bulmuş.

Bu yüzden sahip çıkmak gerekli. Sahip çıkarken tarafsız olmak her şeyden önemli, çünkü gereksiz iyi niyet de başımıza bela açabilir. Sadece unutulmuş bir üzümden ya da çok zor şartlar altında yapılmış olması, kötü bir şarabı kabul edilebilir seviyesine yükseltmez. Bunu unutmadan, hep daha iyinin peşinde olmalı, bu toprağın bu kutsal ürününe saygı göstermeliyiz. Daha iyisini talep etmek de bu saygının gereğidir.

Sadece şarap için değil, kıymetini bilmediğimiz her şey için gerekli bu. Ne demişler, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz’.’