Teatr Andra ‘Salto’yla 30 ve 31 Ocak’ta Sahne Kadir Has’ta

Birbirimizi nasıl dinliyoruz?

Sessiz ve yalnız bir kasabanın kendi halindeki sakinleri, Kowalski-Malinowski adlı bir yabancının gelişiyle hayatlarında bir dizi değişiklik yaşar. Yabancının varlığı kasaba halkında karışık tepkiler uyandırır; üstelik kasabalılar bu tepkilerinde haklı da sayılabilirler. Önce peşindeki insanlardan kaçarak, hayatını kurtarmak için o kasabaya sığındığını söyleyen Kowalski-Malinowski, sonraları hikâyesini, kendisinin bir kâhin olduğunu iddia etmeye kadar ilerletir. Birbirini izleyen çelişkiler ve kuyruklu yalanlar, zamanla herkesin üzerinde bir ayna işlevi görmeye başlayarak neredeyse engellenemez bir sorgulamaya ve karmaşık etkileşimlere sebep olur. Oyunda Kowalski-Malinowski’nin adı gibi niyetinden de emin olamayız – istediği şey gerçekten kendisi için midir? Kasabalılara öğrettiği ‘salto dansı’, belki bu çelişkileri yansıtacak, belki de derinleştirdiğiyle kalacaktır.

Aslen Tadeusz Konwicki imzalı 1965 yapımı bir film olan ‘Salto’, günümüz sinemasına hâlâ yön verdiği düşünülen Polonya ‘art-house’ sinemasının önemli örneklerinden biri olarak görülüyor. Film tiyatroya uyarlanırken olay örgüsü ve karakterler genel olarak korunsa da, hikâyenin tamamını birebir sahneye aktarmak gibi bir çabayla hareket edilmemiş. Oyunun sadık bir uyarlamadan ziyade, filmin birçok motifini barındıran, özgür bir yorumlama olduğu söylenebilir.

Özgür ve akışkan bir sahne

Oyun başlarken, oyuncuları seyirciye doğru bakan, yan yana dizilmiş sandalyelerde otururken görüyoruz. Hikâye ilerledikçe alana yayılarak hareketlenmeye başlayan kasabalılar birbirleriyle ve Kowalski-Malinowski’yle kesintisiz bir etkileşime adım atıyorlar. Sahnede, dokuz oyuncuya klavye ve gitar gibi enstrümanlarla eşlik eden, özel efektlerle puslu bir atmosfer yaratan bir müzisyen de bulunuyor.

90 dakika süren oyun boyunca sahneyi hiç terk etmeyen oyuncuların aralarındaki etkileşimi seyirciye iletebilmeleri, ciddi bir açıklık, konsantrasyon ve ‘anda olma’yı gerektiriyor. Yaklaşık bir senedir, dans ve fiziksel anlatım, ses ve alan kullanımı gibi yöntemlerle ortak bir dil yaratmak için çalışmalar yapan ekibin üyeleri, sahne üzerinde ve oyun esnasında birbirlerini kesintisiz olarak dinleyerek, ortak bir frekans yaratıp bunu korumak gibi bir hedef belirlemiş. Bu da oyuna açık bir şekilde yansıyor. Oyunun katı bir koreografisi yok; daha ziyade, belirli dramaturjik istasyonları birbirine bağlayan bir rejiden söz edilebilir. Sahne üzerinde oluşan bir durumun, sahnenin başka bir noktasında, önceden planlanamaz, sahici bir tepki doğurmasına izin veren, özgür ve akışkan bir biçimi var bu oyunun. Bir sürü özgün ânın oyunun merkezinde veya kıyısında kendiliğinden oluşabildiğini görmek, izleyiciyi oyunun içine çekiyor.

Yalınlığıyla güçlü

Diğer yandan, bütün bu açıklık, sabitlenmeyen anlar ve doğaçlamaya açık yapı, beraberinde bir yorum karmaşası da getirebilir. Oyunun alışkın olmadığımız yapısı, ezberimizden uzak bir görme biçimi talep ediyor. Oyunda kasabalıların her sene yapılan balo için kıyafetlerini değiştirmeleri, bir analoji olarak belki de bu noktaya işaret ediyor. Kowalski-Malinowski’nin ‘Salto’su, içini açan, ‘şimdi’ye güvenen, hata yapmayı göze alan sahnedekiler gibi, izleyenler için de –tanıdık şartlanmalardan sıyrılabildikleri oranda– ayna olabiliyor. Özellikle dijital profillerimizi dikkatlice düzenleyerek kendimizin birer temsilini oluşturduğumuz beğeni çağında, oyunun sunduğu bu çıplaklık, çarpıcı bir güncel gönderme olarak değerlendirilebilir.

Oyunun hem sahne tasarımı, hem de ışık tasarımı gayet sade; dekor ve kostümler de “Ben buradayım” demiyor. Aynı kıyafetler içinde, aynı sandalyelerde oturan oyuncuları izlerken sanki hikâyenin özüne, süregiden etki-tepki haline odaklanabiliyoruz. Güncelliğini, günümüzün teknik imkânlarını bol keseden değil, anlatıma katkı sağlayacağı ölçüde kullanarak yaratan oyun, seyirciye gereğinden fazlasını sunmuyor; devamlı hareket halinde olan sahnede nereye bakması gerektiğine dair bir dayatma yapmıyor. Söz konusu hareketlilik bir dağınıklık yaratmaktan ziyade, merkezde olup bitenleri destekleyecek şekilde işliyor. Bunu, festivalde izlediğimiz, muhteşem teknik imkânlarla sahnelenen fakat seyirciye pek dokunamayan bazı sanatsal işlere güzel bir karşıtlık olarak da okumak mümkün.

Ağustos 2016’da kurulan ve bünyesinde Yunanistan, Polonya ve Türkiye’den sanatçılar barındıran Teatr Andra’nın ilk oyunu ‘Troas’ 2017’de Kadıköy Theatron’da sahnelenmişti. Ekibin ikinci oyunu ‘Salto’, prömiyerini Kasım ayında, 22. İKSV Tiyatro Festivali kapsamında Üsküdar Tekel Sahnesi’nde yaptı. Yönetmenliğini Aleksandra Kazazou ve Karol Jarek’in üstlendiği oyunda Anestis Vasilakeris, Aytek Şayan, Bora Aksu, Cem Yiğit Üzümoğlu, Didem Kırış, İpek Seyalıoğlu, Kerem Karaboğa, Muhammed Ali Dönmez ve Salih Usta rol alıyor; müzikler ise Nefeli Stamatogianopoulou’ya ait. 30 ve 31 Ocak’ta Kadir Has Üniversitesi Sahnesi’nde yeniden izleyiciyle buluşacak oyunun biletleri tiyatrolar.com.tr ve Kadıköy Theatron gişesinden temin edilebiliyor.

 




Yazar Hakkında