YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Gittikçe dağınıklaşan siyaset sahnesi

Haziran 2018 seçimlerine büyük bir umutla giren muhalefet cephesinin istediğini bulamayışından beri, siyaset sahnesinde özellikle muhalefet partileri açısından bir isteksizlik, moralsizlik ve zemin kayması görülürken, iktidar açısından da yeni bir heyecan yaratmanın zorluğu fark ediliyor. 

İktidar için durum biraz tek adam rejiminde ısrar etmek ve ülkenin geleceğini buraya bağlamakla ilgili. İktidar cephesinde her şey Cumhurbaşkanı’na bağlı olduğu için ortada ne bir parti, ne parlamento, ne de siyasi bir örgütlenme kalmış vaziyette. Erdoğan rejiminin bugünlerde seçmenlerine sunabileceği tek şey, Suriye’nin kuzeyine operasyon. Bu konu hiç şüphesiz, biraz da içinde bulunduğumuz ekonomik krizi perdelemek için gündemde tutuluyor. Öte yandan, artık rejimin ve AKP’nin topluma sunabileceği bir şey kalmamış durumda. Hal böyle olunca bir yandan yerel seçimler bir beka sorunu olarak sunulurken, bir yandan da –ortada siyasi bir örgüt ve parlamento kalmadığından– TBMM Başkanı Binali Yıldırım İstanbul’a AKP’nin belediye başkanı adayı olabiliyor. Şöyle bir baktığımızda, AKP’nin İstanbul ilçe adaylarının da çok güçlü figürler olmadığını görüyoruz. Yerel seçimlere doğru AKP’de bir tutamaksızlık olduğu aşikâr, özetle. Ancak bu nasıl bir sonuç doğurur, şimdiden net bir kestirimde bulunmak kolay değil.

Muhalefete gelince; CHP’de durum hayli karışık. İstanbul adayı çok önceden belirlendi ancak ilçelerde belli ki sorun var. Geçen Pazar günü yapılan MKYK toplantısında ilçe adayları, zorlu bir süreç sonunda belirlendi. Şişli için hâlâ aday belli değil. Kadıköy için belirlenen adayla ilgili tartışmalar sürüyor. Adalar seçimini de anlamak doğrusu biraz güç oldu. Erdem Gül değerli bir gazeteci ve CHP’de siyaset yapması da çok normal. Ancak İstanbul’la çok da ilgisi olmayan Gül, mutlaka Adalar adayı mı olmalıydı?

Şişli için ise epey tartışma yürüyecek gibi görünüyor. Zira Mustafa Sarıgül CHP’den aday olamayınca DSP’den aday oldu. Son yerel seçimden beri Sarıgül ile CHP arasında Şişli konusunda bir gerilim yaşandığını biliyoruz. Dolayısıyla, şimdi CHP açısından Şişli’de Sarıgül’ün karşısına nasıl bir figür konacak sorusu daha kritik bir hal alıyor.

Şişli ayrıca İstanbul’un en değerli bölgelerinden biri, imar ve arazi açısından. Dolayısıyla burada süregiden gerilim ve tartışmaların sadece ‘siyasi’ olmadığını da düşünebiliriz. Ancak net olan, bu kafa karışıklıklarının seçmenler tarafından da açık biçimde görüldüğü ve geçen seçimden kalan moralsizliğin bu sorunların da etkisiyle sürdüğü.

Bu durum elbette Ankara için de geçerli. Düşünce olarak milliyetçi muhafazakâr kesimden gelen Mansur Yavaş CHP ve İYİ Parti’nin adayı oldu, ancak bunun hem CHP tabanı, hem de sol ve Kürt seçmenler açısından ideal bir seçim olduğu söylenemez.

Bu aslında genel olarak tüm muhalefet cephesine yayılmış bir ruh hali. CHP ve İYİ Parti’nin ittifak yapması sonuç alma açısından gerekli görülmekte ancak bu ittifakla oluşan atmosfer, sol, sosyal demokrat ve Kürt-Alevi seçmenlerin pek içine sinmiyor. Bu ruh hali içinde siyasette yeni bir sayfa açılması için gönülsüzce oy vereceğini söyleyenler olduğu kadar, elinin oy vermeye gitmeyeceğini söyleyenler de var.

Böylece HDP’nin kararına geliyoruz. HDP İstanbul, İzmir ve Adana’da aday çıkarmayacak. Ankara’da ne yapacağı henüz netleşmiş değil. Tablo HDP’yi şu duruma soktu: Büyük şehirlerde aday çıkarsalar muhalefet oylarını böldükleri için suçlanmaları çok muhtemeldi. Çıkarmadıklarında da seçmeni CHP-İYİ Parti ittifakının sağa daha yakın adaylarına mecbur bırakmaktalar.

Dolayısıyla partiler ayrı, seçmenler ayrı bir kriz yaşıyor desek yeridir. Bu tablo içinde gidilecek yerel seçimlerin ne iktidar cephesini, ne de muhalefet cephesini heyecanlandırdığı ortada.

Bütün bunlara ilave olarak, bu seçimde de muhalefet cephesi açısından alınacak olası bir yenilginin artık daha büyük bir moralsizlik ve inançsızlık yaşatacağını söylemek yanlış olmaz.

E, peki ne diyorum? Doğrusu, net bir öneride bulunamam. Bu seçimlerde kimseye oy vermek istemediğini söyleyenleri elbette anlayışla karşılıyorum. Tablo ortada.

Fakat öte yandan, bu sistem ve rejimin kendi kendini sürdüremez hale geldiğini düşünmek için elimizde epey gösterge var. Yani daha özgür ve artık nefes alınabilir bir ülke olmak için çaba göstermek de kıymetli.

Öyle görünüyor ki bu konuyu daha işleyeceğiz.