Karanlık odanın ışığı

BURCU ARMAN

Yıllardır görmediğiniz babanızdan ‘Dönüşümler’ başlığıyla bir e-posta alsanız beklentiniz ne olurdu? Sorunun cevabı; onu neden yıllardır görmediğinizle, geçmişte ne yaşadığınızla oldukça bağlantılı biliyorum. Ama eğer herhangi bir işaret fark etmediyseniz e-postada bahsi geçen değişimin sizdeki anlamı; cinsiyet değiştirme ameliyatı olmayacaktır. 

“Sevgili Susan,

Sana ilginç gelecek birkaç haberim var. Aslında hiçbir zaman olmadığım o sinirli, maço adam rolünü yeterince oynadığıma karar verdim.” 

E-postanın ekinde Tayland’da geçirdiği ameliyattan, yaşadığı değişimden ve yaşayacaklarının habercisi olan fotoğraflar yer alır. Steven Fauldi yıllar sonra kızına attığı bu e-postayı “Ebeveynin Stefanie” diye bitirir. Susan’ın babasının hikâyesinin peşinde onun isteğiyle koşması tam olarak böyle başlıyor. Belki başlarda bilmediğiyse tüm bu hikâyenin içinden çıkacak ve onu bu biyografinin derinliklerine daha fazla dalmasına neden olacak Nazi Avrupası’nda Yahudi olmaktan Macar kültürüne, cinsiyet değişiminden kimlik sorgulamasına ve feminizme kadar uzanacağıdır… 

Susan’ın babasıyla ilgili hatıraları –e-postadan da anlaşılabileceği gibi– sinirine hakim olmayan öfke kontrolü problemli, ailesine kendinden fazla değer vermeyen egoist bir adamın imgeleriyle doludur. Zamanla öğreneceği ise belki çocukluğundan beri yanlış bedenin içine hapsolmuş bir bireyin, “öyle olması gerektiğini” düşündüğü gibi davranması ya da kendi kalıplarının içinden çıkmaya çalışması ya da hepsinden çok daha fazlası.

Budapeşte’ye doğru

Babasını yeniden tanımak için Budapeşte’ye doğru yola çıkan Susan’ın aklında tüm bu değişimden önce ona kendi geçmişine kendi travmalarına dair soracakları, sormasa bile öğrenmek isteyeceği çok şey vardır. Ancak oraya vardığında yalnızca sonunda hak ettiği bedenin içinde tüm benliğini sergilemekten keyif alırken başardıklarıyla gurur duyan bir ebeveyn bulur. Stefanie yaşadığı her şeye rağmen övünerek anlattığı Macar topraklarındaki geçmişine, kendi tarihine rağmen; Susan’a bunları değil, Tayland’dan sonrasını belki de Susan’ın asıl kaçırdığı gerçeği görmesi için ısrarcıdır. Başlarda bunun savaşını epey verirler. Susan bölük pörçük bildiği gerçekleri birleştirmeye çalışırken Stefanie yeni hayatına başlama hikayesine dair yaşadıklarını anlatmak, göstermek ister. Öncesine ait hatırladıklarını ya da hatırlamak istediklerinin çoğunda ise fazlasıyla romantiktir. Yalnızca iyi olanları iyi bir şekilde anmak ister gibi. Onu terk etmiş babasının trenin önünde ezilmekten kurtulduğu zamanın altını çizerek babasını aziz gibi görmesi gibi… Susan’ın bildiği gerçeklerin üzerini pembe köpüklerle kapaması gibi…  “’Bana bak ama bakma’ diyordu. Bir fotoğrafçının kızı olarak, karanlık odaya ışık girmesine izin vermenin tehlikeli sonuçları olabileceğini biliyordum. Işık, kanıtı aydınlığa kavuşturabilir, onu yok da edebilir; tamamen zamanlamaya bağlıdır. Babam ve ben zamanla, geçmiş ve gelecekle harp halindeydik.” Susan karanlık odaya ışığın girmesine izin verdiği andan itibaren Stefanie’nin hatırlamak istemediklerinin sorunlu baba figürü olmasından çok daha uzun bir geçmişe ait olduğunu fark eder. İkinci Dünya Savaşı, Macar olmak ve Yahudilik arasında yaşadıkları ve Stefanie’nin arkadaşlarının, sevdiklerinin ve tanıdığı insanların çoğunun Auschwitz’e gönderilmiş olduğu gerçeği. Geçmişinden kendinden büyük travmaları olan bir hayatın izlerini saklamayı… 

Tüm bunların nedenlerini onunla beraber sorgularken Susan biyografinin içinde cinsiyet değişimiyle ilgili yaptığı araştırmalardan okuduğu onlarca biyografiden öğrendiklerini paylaşıyor. O an onunla birlikte başka bir bakış açısını hatırlıyoruz belki de; zaten hayatının çoğunu istemediği bir bedende geçiren biri neden ameliyattan öncesini var saymak istememesini. Bir kimliğin adı altında yaşamayı kabul etmemenin göz ardı edildiğini de…

Bu biyografi yalnızca cinsiyet değiştirme üzerine değil. Bir insanın doğduğunda haberi bile olmadan eline tutuşturulmuş ve sahiplenmesi öngörülmüş kavramlar üzerine... Öyle olması gerektiği varsayılmış olanları kabullenmemek üzerine... Hayatın her alanında sahiplenmesini isteyip istemediği sorulmamış olan kavramlar üzerine… Dininden vazgeçmek zorunda bırakılanlar, kültürünü sahiplenmesi kabullenilmeyenler ya da cinsiyetini sahiplenmemesi anlaşılamayanlar üzerine. Bu “öyle olmamız gerektiği” üzerine yazılmış varsayımların hepsini sorgulayan bir biyografi. 

Susan Faludi, yalnızca iyi bir biyografi değil müthiş bir gerçeklik sunuyor ‘Karanlık Odada’da… Işığın içeri girmesini göze alıp almamak sizin elinizde. 

Karanlık Odada

Susan Faludi

Çeviri: Elvin Vural 

Kaplumbağa Yayınları

459 sayfa.