Kız çocuklarının iradesi

BÜRKEM CEVHER

Masamda koca bir yığın kitap uzun süredir okunmayı bekliyordu. Kitaplardan özellikle birkaç tanesi sürekli dikkatimi çekiyor ama araya giren başka işler, başka kitaplar yüzünden bir türlü onlara sıra gelmiyordu. Geçen gün kızımı beklerken bu kitaplardan ikisini okudum; iki kitap da tesadüfen kız çocuklarının gücünün, irade ve kararlılıklarının ne kadar önemli olduğunu farklı şekillerde işlemişti. Kız çocuğu annesi olduğum için de güçlü kız çocuklarının hikayeleri doğal olarak beni daha da fazla etkiliyor, ilgimi daha çok çekiyor. Toplumsal cinsiyet kavramını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaların böylesine arttığı, kadın haklarının tırpanlanmaya çalışıldığı böyle zamanlarda güçlü kız çocuğu hikâyelerinin hem kız hem erkek çocukları tarafından okunması çok daha önemli hale geliyor. Üstelik böylesine güzel kitapları okumanın her yaşta okuru mutlu edeceğini düşünüyorum. 

Becerikli’nin öyküsü 

George Saunders’ın ‘Frip’in Aşırı Israrcı Pırtlakları’ Niran Elçi’nin çevirisiyle Delidolu Yayınları tarafından geçen yılın son aylarında yayınlandı. O zamandan beri de kitabın kapağından göz kırpan bir pırtlakla birbirimize bakıp durduk. Kitabı elime almamla birlikte de bir oturuşta okuyup bitirdim. Kitabı bitirdikten sonra işlevsiz, iradesiz beş yetişkin, tembel ve bencil dört çocukla yaşayan Becerikli’nin hikâyesi bir süre kafamda dönüp durdu. Becerikli’nin çabalarına hayran olurken aynı zamanda yetişkinlerin böylesine beceriksiz olmalarına için için sinir oldum. Sonuçta biz yetişkinler, çocukların güvenliğini sağlamak, onların ihtiyaçlarını karşılamak zorundayız; o nedenle de Becerikli’nin bu kadar yalnız kalmasını kabullenemedim. 

Frip köyünde sadece üç ev vardır. Sahile en yakın kırmızı evde Becerikli ve babası yaşarlar. Becerikli’nin annesi birkaç ay önce ölmüştür ve babası o günden beri hiçbir şeyin değişmesini istemez, hatta annenin yaptığı son yemek pilav olduğu için bütün yemeklerin beyaz olmasını ister. Bir sonraki yeşil evde Bayan Bea Romo ve iki oğlu yaşarlar. Son ev olan mavi evde de Sid ve Carol Ronsen ile iki kızı yaşamaktadır. Her evin yaklaşık on keçisi vardır. Parlak turuncu renkte, bir tenis topu büyüklüğündeki ve bir patatesin kabuğundaki gözlere benzeyen bir sürü göze sahip pırtlaklar denizde yaşarlar ama bu pırtlaklar keçilere de bayılırlar. Bir pırtlak bir keçiye yaklaştığında sürekli sevinç çığlıkları atmaya başladığı için keçiler bir türlü uyuyamaz, zamanla zayıflar ve sütten kesilirler. Oysa Frip’te yaşayanlar keçi sütü satarak geçimlerini sağlarlar. O yüzden köyün çocukları günde sekiz kere keçilerin üzerindeki pırtlakları fırçalayıp, onları bir çantaya doldururlar ve sonra da denize geri atarlar. Geri kalan zamanlarda da uyumaya çalışırlar. Becerikli tüm bunların yanı sıra bir de yemekleri hazırlar ve hazırladığı bir karışımla yemekleri beyaza boyar.

Bir gün pırtlaklar, sahile en yakın ev olan Becerikli’nin evindeki keçilere daha çabuk ulaşacaklarını fark ederler. Bu nedenle de sadece Becerikli pırtlakları ayıklamak zorunda kalır artık. Diğer ev sakinleri pırtlak saldırısının bitmesinin Tanrının onlara bir lütfu olduğuna karar verirler. Becerikli bir şeyleri yanlış yaptığı için cezalandırılmıştır onlara göre. Becerikli artık hiç uyuyamaz ve bitkin düşer. Sonunda komşularından yardım istemek zorunda kalır. Ancak komşuları kendi rahatlarına o kadar düşkündür ve o kadar bencillerdir ki bu yardım isteğini geri çevirirler. Bir süre sonra keçiler sütten kesilir ve onları satmaktan başka çaresi kalmaz Becerikli’nin. 

Saunders bu kısacık kitapta öylesine güçlü mesajlar verir ki kitabı kapattığınızda benciliğin çağımızın büyük hastalığı olduğunu, yardımlaşma olmadan sonunda dertlerin tüm topluma yayılacağını oldukça naif ama vurucu bir şekilde gösterir. Herkes iyi durumdayken yardıma ihtiyacı olan azınlığın ne kadar çaresiz kalabileceğini görürüz kitapta, yeterince çalışmadıkları için bu duruma düştükleri ve bu nedenle de tek suçlunun kendileri olduğu söylenir. Ama ne yazık ki her zaman söylendiği gibi: Kurtulmak yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! Becerikli keçileri satarak sorunu kökünden çözerken pırtlaklar bu sefer komşularının keçilerine göz dikecektir. Yardımlaşmayı başlatan da tüm kırgınlığına ve kızgınlığına rağmen yine Becerikli olacaktır; çünkü o vicdanlı ve yardımsever annenin vicdanlı ve yardımsever kızıdır. 

‘Buz Ejderhası’

Kız gücünü anlatan bir diğer kitabımız da Genç Osman Yavaş’ın çevirdiği, Can Çocuk Yayınları tarafından yayınlanan ‘Buz Ejderhası’. Troon Harrison ve Andrea Offermann’ın yazdığı kitapta kahramanımız ‘yeşil gözlü bir kız çocuğu’; tüm kitap boyunca ondan bu şekilde bahseder yazarlar, kitapta hiç kimsenin adı anılmaz. 

Dünyanın uzak bir ucunda buz ejderhaları yavaş yavaş kuzey rüzgârının gerisine çekilmeye başlamıştır. Ejderhalar geri çekilince kışın biteceğini artık ilkbaharın geleceğini düşünür yeşil gözlü kız ve ailesi. Ancak bu sefer bekledikleri olmaz, her geçen gün hava daha da soğur. Yemekleri artık iyice azalmıştır, yeşil gözlü kızın babası her gün yemek aramaya dışarı çıkar ama her seferinde eli boş döner. Bir süre sonra da hastalanır. Artık yemek ve yakacak dal toplamak evin en büyük çocuğu olan yeşil gözlü kızın görevidir. Ancak ne yiyecek ne de yakacak vardır. İşin kötüsü kanadı yaralı, hasta bir buz ejderhası evlerinin çatısında yatmaktadır. Yeşil gözlü kız onu kovsa da ejderha uçamadığı için arkadaşlarını kaybetmiştir, gitmesi mümkün değildir. Diğer ejderhalar da yaralı buz ejderhasını aradığı için çığlıkları ile havayı daha da soğutmaktadır. Buz ejderhasını iyileştirip arkadaşlarına kavuşturmak ve vadiye en kısa zamanda ilkbaharın gelmesini sağlamak zorundadır yeşil gözlü kız, yoksa tüm aile açlık ve soğuktan ölecektir. 

Koca vadide tek ev onların evidir. Baba hastadır, anne hem babaya hem diğer çocuklara bakmakta, bir taraftan da dokuma tezgahında çalışmaktadır. İrade gösterip buz ejderhasını tedavi etmenin ve diğer ejderhaları yardıma çağırmanın yolunu yeşil gözlü kız bulacak, vadiye ilkbaharın gelmesini sağlayacaktır.

Her iki hikâyede de kız çocukları hayatlarını tehdit eden bir sorunla tek başlarına mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Ya yardım alacakları hiç kimse yok ya da yardım istekleri geri çevriliyor. Sonuçta kendi başlarına harekete geçiyorlar, hem kendilerinin hem de ailelerinin hayatlarını tek başlarına kurtarmak zorunda kalıyorlar. Her ikisi de radikal kararlar alıyorlar; biri ellerinde kalan son ekmek dilimini kullanmak, diğeri geçim kaynakları olan keçileri satmak zorunda kalıyor. Ancak bu şekilde, hayatta kalmalarını sağlayan son kaynakları da feda ederek hayatlarını kurtarabiliyorlar. Her ikisi de yardıma ihtiyacı olanlara yardım ediyor, dayanışma olmadan kimsenin hayatta kalamayacağını gösteriyor okurlara. Sonuç olarak iki kitap da didaktik olmadan dayanışmanın önemini kız çocuklarının iradesi üzerinden irdeliyor.

Kız çocuklarını okula dahi yollamayan ailelerin bol olduğu bir coğrafyada güçlü kız çocuğu hikayelerinin daha çok okunması gerektiğine inanıyorum. İşin kötüsü iyi üniversitelerde okumuş, ülkenin orta-üst sınıfına mensup ailelerde bile kız/erkek çocuk ayrımı yapıldığına sıklıkla şahit oluyorum. Kız kardeşliğin önemine, kız çocuklarının gücüne her zaman inandım. Kız çocuklarının yaşıtları erkeklerden hiçbir eksiklikleri olmadığını, erkeklerin  yaptıkları her şeyi yapabileceklerini bilmeleri gerekiyor. O nedenli güçlü kızların öykülerinin hem kız hem de erkek çocuklarca okunması da çok önemli; kızların kendi güçlerini fark etmeleri, erkeklerin cinsiyet ayrımcılığını bırakmaları için değerli bir vasıta bu öyküler. 

Frip’in Aşırı Israrcı Pırtlakları

George Sanders

Çeviri: Niran Elçi

Resimleyen: Lane Smith

Delidolu Yayınları

88 sayfa.

Buz Ejderhası

Troon Harrison 

Resimleyen:
Andrea Offermann

Çeviri: Genç Osman Yavaş

Can Çocuk Yayınları

56 sayfa.