LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Viski Yükseliyor

Arpa, buğday, çavdar veya mısırdan damıtılarak yapılan ve meşe fıçılarda dinlendirilerek olgunlaştırılan bir tür alkollü içkidir viski. Bu kadar anlam yüklemenin bir manası var mıdır, tartışılır. Ama viskinin de müthiş hikâyeleri, çeşitleri ve geniş bir tat yelpazesi var.


Geçen sene memlekette satılan alkollü içkilere dair veriler açıklandığında, en şaşırtıcı rakam viskiden geldi. Resmî verilere göre, büyük vergilere, satış ve pazarlamaya konan yasaklara rağmen viski tüketimi artıyor. Herkesin içmeye alışık olduğu, yine bir distile alkol olan rakının fiyatının vergiler yüzünden fahiş şekilde yükselmesi, eskinin lüks göstergesi viski ile neredeyse aynı fiyatlara satılmaya başlaması, insanları viskiyi denmeye itmiş olabilir. 
Benim viskiyle ilişkim çok mesafeli başlamıştı. Sonraki yıllarda arayı kapamaya çalışmamın nedeni, vakti zamanındaki bu mesafedir belki de. Bizim evde viski olurdu. Büyük, belki beş litrelik, tekerlekli, üçgene benzeyen bir şişede dururdu. İçki şişesinden çok bir ev mobilyası gibiydi. Babam çaktırmadan içer, mamam eksildiğini anlamasın diye sonradan taşıdıklarıyla takviye ederdi. Pek matah bir viski olduğunu sanmıyorum, çünkü babam ne bulursa onunla tamamlardı. Bir nevi ‘house blend’... Bu özel muamele yüzünden daha çocukken anlamıştım, viskinin önemli bir şey olduğunu. Babam gençlik anılarını anlatırken, Büyük Londra Oteli’nin barında, bir de adaya giden Paşabahçe vapurunun Amerikan barında içtiği viskilerden bahsederdi.
Ada vapurunda tombala çektirirlerdi ve en kıymetli ödül hep viski olurdu. Yani önemli bir içecekti, bu nedenle epey saygıyı hak ettiğini düşünürdüm. Çok sevmeyenler bile saygıda kusur etmezdi. 
Aka Gündüz, 1922’de yayımlanan ‘Kokain’ adlı kitabında, viskiyle yeni tanışan Ankara’nın bu içkiye gösterdiği saygıdan bahseder: “ Viski, yeni yeni içiliyordu. Siftah edenler önce lezzetinden, kokusundan hoşlanmıyorlardı ama fiyatı yüksek, kibar içkisi olduğu için zoraki beğenir gözüküyorlar.”
Kendisi de lince uğramış ve ölümden kıl payı kurtulmuş, –biri Büyük Millet Meclisi’nin kürsüsünde olmak üzere– toplu dayaklar yemiş bir siyasetçi olan Çetin Altan’ın belki de en iyi romanı ‘Viski’, “Allahtan, bahset” serzenişlerine cevap vermeyince linç edilip parçalara ayrılan ‘Rezil Köpek’ adlı karakterin attığı bir nutukla başlar. Parçalanmış vücudunu toparlayıp linçten çıkan adam, ilk iş olarak gider, bir otelin barında viski içmeye başlar.
Eski Türk filmlerinde, şimdi ‘rakı bardağı’ adını alan, o zamanların limonata bardaklarında içilen viskiler hep vardır. Hep biraz şımarık, yozlaşmış zenginler ve zengin çocukları içer viskiyi. 
Arpa, buğday, çavdar veya mısırdan damıtılarak yapılan ve meşe fıçılarda dinlendirilerek olgunlaştırılan bir tür alkollü içkidir viski. Bu kadar anlam yüklemenin bir manası var mıdır, tartışılır. 
Ama viskinin de müthiş hikâyeleri, çeşitleri ve geniş bir tat yelpazesi var. Viskiyi öğrenmek isteyenler için çok yeni bir kitap çıktı: ‘Bir Viski Macerası: Meleklerin Payı’. ‘Meleklerin payı’ aslında viski üretiminde kullanılan bir tabir; viskinin meşe fıçıda olgunlaşması sırasında uçan alkol böyle tanımlanıyor. Ülkemizde viski satışına tek başına etki etmiş olması kuvvetle muhtemel Burkay Adalığ’ın kitabı, viskiyi ‘bilerek tüketmek’ isteyenlere kişisel tavsiyemdir. 
Viskiyi bulanlar, bu içkiye Keltçe ‘uisge beatha’ yani yaşam suyu’ diyorlardı. Alkollü içkiler belki gerçekten yaşam suyudur. Belki de bir keramet vardır bu içeceklerde. Bu memleketin başına ne geldiyse içmeyenlerin başının altından çıktı çünkü.