LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Hayatta Kalacağız

Şarap üretiminin girebileceği darboğazın, sadece şarap üreten 150’ye yakın üreticinin sorunu olduğıu düşünülmemeli. Büyük zorluklarla o şarap üreticilerine üzüm sağlayan bağcıların, o bağlarda çalışan işçilerin de sorunu bu. Üstelik, özellikle sezonluk hasat işçilerinin çoğu kadındır. Genelde çocukların okul masraflarını, evlerinin ekstra ihtiyaçlarını karşılamak için gündelik olarak çalışırlar. Onlar için de çok büyük önem taşıyor, şarap sektörünün geleceği.

“Dünya dursa yeme içme sektörüne bir şey olmaz” derlerdi. Hemen herkesin sessizce kabul ettiği bu önermenin hatalı olduğunu, bu virüs sayesinde öğrendik. 
İnsanların evlerinde kalmak zorunda olduğu bu günlerde en çok etkilenenler yeme-içmeyle alakadar olanlar. 
Türkiye gibi zaten ayakları yere basmayan, hatta gerçek bir sektör bile sayılamayacak olan şarap sektörü ise ne olacağını bilmeden bekliyor. Bu sektörün en önemli sorunu, aslında sistemin kendisinden kaynaklanıyor. Sistem zaten uzun zamandır yaşamasını pek de istemediği şarap sektörünün belini kırmak için uğraşıyor. Bu uğraşının ana nedeni, alkolizmle mücadele ile alkolle mücadelenin birbirine karıştırılmış olması. 2013 yılında yürürlüğe giren ve ilk döneminde neredeyse sadece saat 22.00’den sonra alkol satmayı yasaklayan yasa, aslında zaten emeklemekte olan şarap sektörüne büyük darbe vurdu ve vurmaya devam ediyor. Tamamen eve servise dönen perakende sektöründe, bu yasa nedeniyle evinize sipariş veremiyorsunuz. Yıllardır sadece bu işi yapan bazı esnaf ise büyük risk alıp hayatta kalmanın tek yolu olan evlere servisi göze alıyor.
Fahiş –ve bandrol sistemi nedeniyle peşin ödenen– vergilerden bahsetmeye gerek bile yok. Salgın olmasa da bu sistem zaten şarap sektörünü çok kırılgan bir hale getiriyor. 
Üstelik şarap sektörünün üzerinde çok daha büyük bir karabulut dolaşmakta. Türkiye’de kişi başı yıllık tüketim bir şişe civarında seyrediyor. Ülkeye yılda ortalama 30 milyon turist geliyor; bu tüketimin yarısının yabancı turistler tarafından yapıldığını varsaymak yanlış olmaz. Bu yıl gelemeyecek olan turistlerin tüketemeyeceği şarap, yani toplam üretimin yarısı, üreticilerin mahzenlerinde kalacak. Unutulmaması gerekir ki, şarap ömürlü bir üründür. Özellikle hemen içilmek üzere büyük miktarlarda üretilen şarapların ömürleri kısadır. Yani bu sezon satılmayan şarap seneye hayatta kalabilir mi tartışılır ama başka, büyük bir soru daha var: O şaraplar boşalmadan, o şarapların bekletildiği tanklar kullanılmadan yeni üretim nasıl yapılır?
Şarap üretiminin girebileceği darboğazın, sadece şarap üreten 150’ye yakın üreticinin sorunu olduğıu düşünülmemeli. Büyük zorluklarla o şarap üreticilerine üzüm sağlayan bağcıların, o bağlarda çalışan işçilerin de sorunu bu. Üstelik, özellikle sezonluk hasat işçilerinin çoğu kadındır. Genelde çocukların okul masraflarını, evlerinin ekstra ihtiyaçlarını karşılamak için gündelik olarak çalışırlar. Onlar için de çok büyük önem taşıyor, şarap sektörünün geleceği. 
Dünyanın her yerini sarmış bir salgında sadece kendi derdine yanmak tabii ki mantıklı değil. Ama bu büyük sorunların arifesinde, geçen yıl otomotiv sektöründen daha fazla vergi ödemiş olan sektörlerin devleti yanlarında görme çabaları çok anlaşılır. “Anlaşılırdı” demek daha doğru olabilir. Açıklanan yardım paketleri beklentileri boşa çıkardı. Tüm dünyaya örnek olacak şekilde yardım etmesi beklenen devlet, vatandaşlarından yardım istedi. Üstelik, yüz sene öncesinin, gayrimüslimlerin mallarına çökmek için yaratılmış bir yasası örnek gösterilerek... 
Bu zamanlarda hayata olumlu bakmak belki de hayatta kalmak için en gerekli olan şey. Ben pandemi sonrasının nasıl olacağına dair bir öngörüde bulunamıyorum. Eğer hayatta kalırsak birçok işletme için yerel ürün kullanmanın artık bir seçenek değil zorunluluk olacağını düşünüyorum. Daha steril ortamların arandığını göreceğiz. 
Ama bu pandemiyi atlatsak da, herhalde daha yavaş ilerlediğinden çok da umursamadığımız büyük sorunlarımız devam edecek. Şu yaşadığımız dünyada, iki milyar insanın temiz suya ulaşımının olmadığını bilerek hayatımıza devam edeceğiz. 
İnsanoğlunun belki de en değerli özelliği adapte olmaktaki eşsiz başarısı. “Bir hafta evden çıkmayacaksın” dendiğinde dünyayı yakacak pek çok insan evdeki ikinci ayını dolduruyor. Birçokları, çevrimiçi meyhaneler, instagram canlı yayınları, evde yemek yapmak gibi yollarla, akıl sağlığını koruyor. Sokağa neredeyse Ortaçağ savaşçısı gibi giyinerek çıkıyor, yolda birini görünce karşı kaldırıma geçiyor, kapağı bir an önce eve atmaya çalışıyoruz. 
Ama biliyoruz, bir şekilde hayatta kalacağız. En azından birileri hayatta kalacak. Belki her şey değişecek, belki hiçbir şey değişmeyecek, ama hayatta kalacağız.