Ekonomi ve siyaset ayrı telden çalıyor

Dünyanın en büyük uluslararası finans kuruluşlarından biri olan Merrill Lynch’in Türkiye Masası Şefi Türker Hamzaoğlu, AB krizinde gelinen noktayı yorumladı: “Krizin yol haritası siyasi takvimle el ele yürüyor.”

AB’de geçen iki haftada önemli gelişmeler oldu; Avrupa Merkez Bankası tahvil alımı ile ilgili yeni stratejisini açıkladı. Yeni stratejiye göre, sorunlu AB ülkeleri artık daha ucuza borçlanabilecek. AB ortak bankacılık yönetimi ile ilgili de kayda değer gelişmeler var. Almanya Anayasa Mahkemesi, Avrupa İstikrar Mekanizması’nın Almanya Anayasasına aykırı olmadığı tavsiye kararını verdi. Birliğin önemli ülkelerinden Hollanda’da ise parlamento seçimlerinde AB yanlısı iki parti, Liberaller ve İşçi Partisi çoğunluğu kazandı. Bu gelişmeler, “AB’nin finansal krizi sona mı eriyor” tartışmasını başlattı. Son durumu, dünyanın en büyük uluslararası finans kurumlarından biri olan Merrill Lynch’in Türkiye Masası Şefi Türker Hamzaoğlu, Agos okurları için yorumladı.

TÜRKER HAMZAOĞLU

Bu gelişmeler, finansal piyasaları rahatlasa da Avrupa finansal krizinde sona yaklaşıyoruz demek için henüz çok erken. 2009’dan beri süregelen bu krizin en temel özelliği, piyasaların soruna panik ve aşırı güven arasında dalgalanan bir ruh haliyle yaklaşmaları oldu. Bu ruh halinin oluşmasında, Avrupa’daki siyaset ve ekonomi yönetiminin katkısı büyük. Son gelişmeler, piyasaları ilk aşamada tekrar bu aşırı güven eksenine itmiş olsa da, temel sorun olan düşük büyüme ve sürdürülemez boyuttaki kamu borcu yükü, karşımızda hâlâ korkutucu bir şekilde duruyor. Hatırlanacağı üzere, 2011 sonu ve 2012 başında Avrupa Merkez Bankası’nın (European Central Bank-ECB) sağladığı uzun vadeli finansman imkânı da piyasalarda benzer bir iyimserliğe yol açmış, ancak kısa sürede bu iyimserlik yerini bozulan makro görünüm ile tekrar endişeli bir bekleyişe bırakmıştı.

Kısır döngü

Geçmişten ders çıkarırsak, Avrupa finansal krizi hâlâ bir kısır döngü içerisinde yol alıyor: 1) Avrupa’nın çevre ülkelerinde bir sorun çıkıyor; 2) karar vericiler uzun uzun ve bol polemiklerle tartışmaya başlıyor; 3) piyasalar düşmeye ve en kötü senaryoları fiyatlamaya başlıyor; 4) oluşan piyasa baskısı altında karar vericiler tansiyonu düşürmek için gerekli olanın asgarisini sağlayacak adımlar atıyorlar.

Son yaşanan gelişmeleri de bu pencereden değerlendirebiliriz. Her ne kadar Avrupa Merkez Bankası’nın sınırsız olarak 3 yıla kadar vadeli tahvil alımı taahhüdü kuvvetli bir garanti niteliğinde olup en kötü senaryoların oluşmasını engelleyecek gibi görünse de, kritik nokta bu desteğin koşulsuz olmaması.

Yutulması zor lokma

ECB’nin destek verebilmesi için ülkelerin kemer sıkma önlemleri ve yapısal reformlar içeren programlarla Avrupa İstikrar Mekanizması’na (ESM-European Stability Mechanism) başvurmaları gerekiyor. Dahası, Almanya Anayasa Mahkemesi kararına göre, ESM’in kaynaklarının artırılması her gerektiğinde onay sürecinin çalıştırılması ve yardım isteyen ülkelerin programlarının/önkoşullarının, eskisinden farklı olarak, tüm içeriğiyle Alman Merkez Bankası Bundestag’a ve dolayısıyla kamuoyuna açıklanması gerekiyor. Bu, politik olarak, yardım çağrısında bulunacak ülke için yutulması zor bir lokma.

Dolayısıyla Hollanda’da ya da geçmişte Yunanistan’da olduğu gibi Avrupa Birliği’nde kalmak yönünde tercihi olan partilerin iktidarda kalmaları değil, Avrupa Birliği’nin devamı için siyasi olarak bir bedel ödemek gerektiğinde bu bedeli ödemeye hazır siyasilerin işbaşında olması önemli. Bu, kuzey ülkeleri için borçlu ülkelerin yükünün belirli ölçüde paylaşılması (yani siyasilerin başkasının hesabını kendi vergi mükelleflerine çıkarması), borç batağındaki çevre ülkeleri için de bir anlamda siyasi intihar anlamına gelen ekonomi daralırken kemer sıkma politikalarının uygulanması demek (yani siyasilerin kendi hatalarının hesabını halka çıkarması). Dolayısıyla, ekonomik olarak yapılması gerekenle, siyasi olarak yapılmaması gerekenler Avrupa finansal krizinde üst üste gelmiş durumda. Doğal olarak krizin yol haritası da siyasi takvimle el ele yürüyor.

Komşu: Umutsuz vaka

Yunanistan’ın uyguladığı mali disiplin programının gereklerini yerine getiremeyeceği bilinen bir gerçek. Ancak, Avrupa finansal krizinde bir sonraki perdenin İspanya’da sergilenme ihtimali daha yüksek. Her ne kadar ECB sınırsız tahvil alımı için hazır bulunsa da, Rajoy hükümeti mecbur kalmadıkça, yani piyasalarda ciddi bir bozulma olmadıkça, yardım çağrısında bulunmayacaktır. 21 Ekim’deki seçimlerin de acı reçete içeren bu siyasi kararı zorlaştırdığı düşünüldüğünde, Avrupa’da işlerin düzlüğe henüz çıkmadığı, çok kısa sürede tekrar hatırlanacak gibi gözüküyor. 

Kategoriler

Güncel Dünya