"Enflasyona karşı ezilme riski var, kamu kur riskini üstlendi"

TL’nin Dolar ve Euro karşısındaki düşününün sürmesi üzerine Kur Korumalı TL Mevduat ürünü devreye alındı. Uygulama iktisatçılar tarafından eleştiriliyor.

ABD Doları’nın TL karşısında yükselişinin durmaması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 Aralık Pazartesi akşamı uygulamaya dair bir açıklama yaptı. Açıklama ile Dolar, TL karşısında gerilemeye başladı. 21 Aralık Salı günü  Hazine ve Maliye Bakanlığı konuya dair yazılı bir açıklama yayınladı. 

Buna göre birikimlerini TL mevduat olarak değerlendiren vatandaşların kurlardaki oynaklık karşısında mağdur olmaması için yeni ürün devreye alındı.  Dövize Endeksli Türk lirası mevduat olarak adlandırılan hesabın adı “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat” oldu.

Sadece gerçek kişiler bu hesabı açtırabilecek. Hesabın faizi en az Merkez Bankası politika faizi kadar olabilecek. Vade dolduğunda elde edilen faiz geliri ile vade boyunca kur değişimi oranı karşılaştırılacak. Hangisi daha yüksek ise o uygulanarak nema verilecek. 

Uygulamamın açıklanmasıyla Dolar 17 TL seviyelerinde önce 13 sonra da 12 TL seviyelerine geriledi. Ancak hükümetin bu hamlesi pek çok iktisatçı ve ekonomist tarafından eleştiriliyor.  Ekonomist Güldem Atabay uygulamayı Agos’a değerlendirdi:

"Enflasyona karşı ezilme riski var"

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kur Korumalı TL Mevduatı (KKTL) açıklaması 17 Aralık itibarıyla döviz mevduatlarının toplam içindeki payının %69’la tüm zamanların en yüksek seviyesine çıkışı sonrasına denk geldi. Cumhurbaşkanı’nın pazar gecesi faiz indirimlerine devam edileceğini söylemesiyle TL/doların 18 ve üzerine ulaşması, sonrasında pazartesi kabine toplantısının hemen peşine KKTL ürününü açıklaması ve bunun sonrasında TL/doların 12-13 aralığına inmesi ayrı bir tartışma konusu.

KKTL’de temel amaç kalan TL mevduatın da dövize yönelmesinin engellenmesi ve döviz hesaplarından çözülmenin başlayarak TL’ye geri dönüşün tetiklenmesi. Bunun için de TL mevduattan alınan faiz ile mevduat döneminde oluşan kur farkından yüksek olanın, mevduat sahibine ödeneceği garantisi verilmekte. Aradaki farkı ödeyecek olan kamu birimi de Hazine.  Vergi adaleti açısından sakıncalı olan, daha iki gün önce kabul edilen 2022 bütçe kanununda ek ödenek olarak yer almayan bu tutarın, nasıl karşılanacağı. Bu net değil.  Bunun aşıldığını varsayarsak, olası kur farkı maliyetlerinin bütçe açığı oranını hızla yukarı çekmesi ve sürdürülemez olması riski büyük. Kamu maliyesine büyük darbe.  Bu riskin oluşmaması için TL/doların mevcut 12-13 aralığında kalması gerekiyor.

Güldem Atabay

Mevduat sahibi açısından ise kur riski Hazine kaynaklarından elense bile, yüksek ve yükselmesi beklenen enflasyona karşı ezilme riski ön planda. Erdoğan’ın açıklamalarından anlaşılan TCMB’nin politika faizinin Ocak ayı ve sonrasında da tek haneye gelene kadar indirilmeye devam edileceği. Bu da TL’de değer kaybı yaratacak bir durum. Kasım-Aralık aylarında oluşan TL’deki değer kaybının enflasyona yansıması 2022 ilk çeyrekte hızlı olacak.  Bu da TÜFE enflasyonunun resmi seviyesinin,  Kasım seviyesi olan %21,3’ten %30 civarına yönelmesi anlamına geliyor. Bu da TL mevduat sahibinin her durumda enflasyona ezileceğini ve anaparasının eriyeceğini anlatıyor.    

KKTL’nin amacına ulaşması açısından değerlendirirsek: TL mevduatta kalan, tüketime ya da dövize yönelmemiş %31’lik kesim açısından en azından olası kur sıçramalarına karşı bir koruma olabileceğinden, değerlendirilebilecek bir seçenek. %14 civarında mevduat faizini alırken, TL/dolar 12-13 aralığından yeniden değer kaybederek 18’lere yönelirse anaparasının bir miktar daha fazlasını koruma şansı olacak, ancak enflasyona yenilmiş olacak. Döviz mevduat sahibi açısından bakarsak, beklendiği söylenen 50 milyar dolarlık satışı gerçekleştirmeleri gerçekçi değil. Faiz indirimleri devam edecek ve politika faizi, %30 civarı enflasyona karşılık, %9’lar civarına indirilecek. ABD merkez bankası Fed Mart 2022 sonrası faiz artışlarıyla daha sıkı bir para politikasına geçerken, dünyada tüm gelişmekte olan para birimleri değer kaybedecek. Faiz indirimleriyle TL daha da ağır bir baskı altında kalacak.  Ve aynı zamanda Türkiye Ekonomi Modeli’nin hedeflediği ihracat artışı ile fiyat istikrarı yakalanmasının gerçekleşmediği; cari fazlaya, ekonomik şokun verdiği ekonomik daralma ile dönüldüğü ortaya çıkmış olacak. Tüm bu faktörler ve Erdoğan’a güven sorunu döviz mevduat sahibinin döviz satma riskine soğuk bakmasına neden olacak. KKTL’ye geçen TL mevduat sahibi yeni yılın ilk birkaç ayında enflasyonu aşamadığını kavrayacak.

Tüm bu nedenlerle KKTL kamu mali dengesi açısından önemli bir risk olarak ortaya çıkarken, güvenilir, inanılır ekonomi ve hukuk reformlarının yokluğunda dolarizasyonun tersine dönmesinde sınırlı bir etki yaratacak.

“Kamu kur riskini üstlendi”

Finans piyasalarını uzun yıllardır yakından takip eden bir ekonomist de Agos’a şu değerlendirmeyi yaptı:

“Kamu, kur riskini üstlenerek kabul etmiş durumda. DTH’lara (Döviz Tevdiat Hesabı) yönelik bir risk kalmadı, ‘TL’ye dönerseniz kur riskiniz tamamen kamuda olduğu için kendinizi rahat hissedebilirsiniz’ denildi. Görünen o ki piyasada en azından yıl sonuna kadar bir sakinlik ve sükûnet olacak.

Bu birebir faiz artışı değil, lakin kamunun böyle belirsiz bir riski üstlenmesi... Ölçülebilirliği az bir risk. Ne kadarlık bir mevduatın şemsiye altına gireceği bilinmiyor. Şunu da unutmamak lazım, kamunun yükümlülükleri içinde kamu özel ortaklıklarının beraberinde getirdiği köprü, otoyol, havaalanı garantisi gibi garantiler de çok opak olduğu için, kamunun aldığı toplam riski ölçmekte yurtiçinde belirli bir oranda sorun yok. Ama yurtdışından bakıldığında artan sermaye kontrolleri önemli ölçüde azalmış. Buna karşı yeni bir risk belirmiş durumda. Yurtdışının tepkileri temkinli, veya bankacılık sektörüne bakış açıları şimdilik 'bekleyip görelim' havasındalar.

Hal böyle olunca Türkiye’ye önemli bir para girişini sağlayacak bir mekanizma değil bu.  Böyle bir durum ister istemez riskin arttığını ve yeni para girişi beklememeyi işaret ediyor. Bu bekleme dönemi ve belirsizliğin artması, kamu finansmanının maliyetini yükseltiyor. Çünkü kamu bir taraftan bu çerçeve altında yeni bir maliyetle karşı karşıya kalırken Hazine bunun bir kısmını borçlanmak durumunda kalacak. Hepsi kamunun borçlanma maliyetini arttırıcı unsurlar oldu, ki 10 yıllık devlet tahvili, yüzde 23’lük seviyelere işlem görüyor.  Bu yönde faiz artışına sebep oldu. Dolarını bozdurup TL faizine geçen taraf eğer bu sayede bir istikrara ulaşır ise dolarını TL faizine almış oluyor. Özellikle TL’de kalmış olanlar için hem faiz alıyorsunuz hem dolar almış gibi üst tarafta riskinizi azaltıyorsunuz. Buna birçok TL tasarruf sahipleri gönüllü olacaktır diye düşünüyorum. Riski azaltıcı bir unsur.

Lakin anapara artı faizde; o faiz tekrardan yeni dönemde anaparaya eklendiğinde kamunun üstlendiği yük her geçen gün, faiz oranı kadar artacak. Bu da bugünden başladığınızda kamunun üstlendiği riski aslında girişim faizi gibi katlanarak artan bir noktaya taşır. Bu da ‘Nerede duracak, duracak mı; belirli bir süre için mi kullanılacak, eğer sonsuz kullanılacaksa sonsuz artan bir yükümlülük mü? ’ gibi soru işaretleri yaratıyor.. Sert hareketliliğin olduğu dönemlerde bu risk ortaya çıkacak. Her seferinde Hazine bir prim ödeyecek değil. Ama böyle bir risk ve belirsizlik oluşmuş durumda. Riski piyasada bireyler taşıyordu fakat bu risk böylelikle kamulaştırılmış oldu."

Kategoriler

Güncel