VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Karabağ kuşatması ve iki farklı Azerbaycan tahayyülü

Azerbaycan yönetiminin Karabağ’a uyguladığı ablukada dokuzuncu ay dolmak üzere. Gıda, yakıt ve ilaç yokluğuna bağlı ölüm vakaları kaydedildi. Kış yaklaşırken, Karabağ (Ermenicede Artsakh) nüfusunun tamamı Azeri liderlerin izlediği politikaların tehdidi altında. Bu kuşatma, Azerbaycan’ın yönetici çevrelerinde hâkimiyet kazanan belirli bir ideolojik görüşün sonucu. Diğer yandan, azınlıkta kalsalar da güçlü çıkan alternatif sesler yükseliyor.

Karabağ’a 12 Aralık 2022’den beri devam eden abluka yıkıcı sonuçlar doğuruyor. Bölgede yaşayan 120 bin kişi açlık sınırında. Kuşatma, Azerbaycan yetkililerinin gönderdiği “eko aktivistler”in, Karabağ ile Ermenistan arasındaki yegâne yolu kapamasıyla başlamıştı. Bu ilk adıma Ermenistan’dan da, görevi yolu açık tutmak olan Rus barış güçlerinden de, kendini “uluslararası toplum” ilan eden, küresel meşruiyetin bekçileri ABD ve Avrupa’dan da etkili bir itiraz gelmeyince, 25 Mart 2023’te süratle, sözde ‘çevreciler’in yerine üniformalı Azerbaycan askerleri yerleştirildi. Bir ay sonra, 23 Nisan’da, Azerbaycan Ordusu, Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan ve o âna dek Rus ‘barış gücü’nün denetiminde olan Laçin Koridoru’ndaki köprüyü ele geçirdi. 15 Haziran’da, ilaç ve hasta taşıyan, Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne ait araçların bu insani görevi sürdürmesinin yasaklanmasıyla ablukanın son adımı atılmış oldu.

Azerbaycan yönetimi Karabağ’ı hem havadan hem de karadan bütünüyle abluka altına almışken, şimdi de Karabağ’a, kendi denetimi altındaki Azerbaycan Kızılayı’nın ‘insani yardım’ını göndermek için baskı yapıyor.
İlham Aliyev Karabağ Ermenilerine seçme şansı bırakmıyor; ya onun hâkimiyetine boyun eğecekler ya da ölecekler. Boyun eğseler bile, onları bekleyen yine tutuklama, göstermelik yargılamalar ve ölüm tehlikesi. Son birkaç ay içinde, Azerbaycan askerleri birçok yaşlı Ermeni’yi, geçmişte çeşitli ‘suçlar’ işledikleri iddiasıyla tutukladı. Bu kişilerden biri de, Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne ait bir araçla Laçin Koridoru’ndan geçmekte olan Vagif Haçaduryan’dı. Ayrıca 28 Ağustos’ta, Rus barış gücüne ait araçlarla Karabağ’dan Ermenistan’a seyahat etmekte olan üç öğrenci tutuklandı. Azerbaycanlıların eline düşen her Ermeni, Azerbaycan’da işleyen bir yargı sistemi olmadığından, kaçırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor

Gelirinin %94’ünü petrol ve gaz ihracatından elde eden bir rejimin ‘ekoloji’yi bahane etmesi gülünç bir durum, ama aynı zamanda, bir ‘anlamın kasıtlı olarak yok edilmesi’ örneği. Aliyev hanedanının otoriter rejimi, ‘ekoloji’, ‘aktivizm’, ‘gezegeni kurtarmak’ gibi kavramları, etnik nefret, kuşatma savaşları ve soykırım tehdidiyle Orwellvari bir kâbusa dönüştürüyor. 

2020’deki savaşın ardından muhaliflere yönelik baskılar yoğunlaştı
Anlamın yok edilişi yalnızca Ermenileri ilgilendiren bir mesele değil; İlham Aliyev’in, yirmi yıl önce iktidarı babasından miras olarak devraldığından beri ustalıkla idare ettiği bir sistem bu. Azerbaycan’da, Temmuz ayında Söğütlü köyünün sakinleri, zehirli bir kirliliğe yol açan madencilik faaliyetlerine karşı çıkınca, yani çevre konusunda gerçek protestolar patlak verdiğinde Azerbaycan polisi yaşlı göstericilere saldırdı, köyü ablukaya alıp aktivistleri hapse attı. 

Azerbaycan, aslında Covid-19 salgının başlamasından bu yana sıkı denetim altında. Ülkenin Gürcistan, Rusya ve İran’la kara sınırları o zamandan beri kapalı. Resmî gerekçe pandemi olsa da, gayriresmî olarak, Aliyev Azerbaycan’ın Rusya ve İran sınırlarının kapalı kalmasını daha güvenli buluyor. Gürcistan’ın güneydoğusundaki Azeri azınlık bu ablukayı protesto ederek, sınırın açılması için Bakü’ye başvuruda bulundu.

İlham Aliyev neden saldırganlık siyaseti güdüyor? 2020’deki savaşın ardından bile neden hâlâ, ısrarla, Karabağ Ermenilerinin etnik temizliğe tabi tutulmasını istiyor?

Bir yoruma göre, popülerlik kazanmak için bu tür aşırılıkçı politikalara başvuruyor. Ermenilere yönelik saldırgan politikalar Azerbaycan toplumunda büyük ölçüde kabul görüyor ama Aliyev zaten, politikalarını kamuoyunun onaylamasına ihtiyaç duymuyor. Askerî zafer ona, ülkenin bağımsızlığını kazanmasından bu yana gördüğü tüm liderlerden daha büyük bir meşruiyet sağladı. O dönemden beri uyguladığı politikalar, Avrupa’da 1930’larda hâkim olan, aşırı milliyetçi ve ırkçı görüşlere dayalı, popülist ‘Völkisch’ ideolojisini andıran kişisel tahayyülünün yansımaları.

İlham Aliyev’e göre, Ermenilerin var olma hakkı yok; “Rus sömürgeciliği” tarafından bir yerlerden “getirilmiş” olan bu insanların siyasi görüşleri de olamaz. Aliyev Karabağ Ermenilerine yönelik etnik temizlik planları konusunda gayet samimi; üstelik, başında bulunduğu rejim, Ermenistan devletinin meşruiyetine açıkça meydan okuyor. Azerbaycan’ın resmî yayın organlarında, bugünkü sınırlarıyla Ermenistan’ın bulunduğu topraklar ‘Batı Azerbaycan’ olarak adlandırılıyor. Bitmek bilmeyen etnik savaşların kaynağı, işte bu tür ideolojiler.

Aliyev Azerbaycan halkına da aynı şekilde, tepeden bakıyor. Ona göre bir –kendisi gibi– hükmetme yetkisini kalıtsal ve meşru bir hak olarak elinde bulunduran kişiler var, bir de alt tabakaları oluşturan, yönetilen olmaya mahkûm kitleler. 2020’de Azerbaycan’ın kazandığı askerî zaferle, bu görüşünü daha da pekiştirdi. Yine ona göre, hukukun üstünlüğü, insan hakları, çok taraflılık, demokrasi gibi şeyler zayıflar için. İşte bu yüzden Karabağ dokuz aydır kuşatma altında; Azeri muhaliflere yönelik baskının savaş sonrasında hafiflemeyip, aksine yoğunlaşmasının, Azerbaycan’daki siyasi mahkûmların sayısının 2020’den sonra yükselmesinin nedeni de bu. Yalnızca şu son iki ay içinde iki siyasi mahkûm, Şaik Kazımov ve Sebuhi Selimov, cezaevlerindeki berbat koşulları protesto etmek için uzun süredir devam ettikleri açlık grevinde hayatını kaybetti.

İlham Aliyev’in devletinde ya hükümdarın şahsına biat edip, onun aklına eseni yapmasına boyun eğersiniz, ya da muhalefet edip baskılarla yüz yüze kalırsınız. Otokratik rejimler, ülke içindeki disiplini ve baskıyı haklı gösterebilmek için dış düşmanlara ihtiyaç duyarlar. Kısa süre önce yayımlanan bir makalesinde, petrolün “demokrasinin önünde engel teşkil ettiğini” belirten iktisatçı Gubad İbadoğlu’nun çalışmaları resmen hazmedilemiyor; İbadoğlu 23 Temmuz’da, akılalmaz bir şekilde “sahtecilik yapmak”la suçlanıp tutuklandı ve hapiste işkence gördü.

En sert baskıya maruz kalanlar ise Şiiler. Son birkaç ay içinde, Şii inancına mensup yüzlerce kişi tutuklandı. Devletin dini Şii İslam ama Aliyev rejimi her türlü özerk yapıyı denetimi altında tutmak istiyor ve Şiilerin İran’la bağlantıları olabileceğinden şüpheleniyor.

Onlarca yıldır devam eden baskı, Azerbaycan sivil toplumunun kalan son örgütlenmelerini de dağıtıp yok ediyor. Otokrat Aliyev rejimi kriz dönemine girdiği anda, bu politikanın feci sonuçları olacak. 

Alternatif Azerbaycan
Özellikle 2020 savaşından sonra, Azerbaycan’daki eğitimli kesimler açısından İlham Aliyev’in ‘Völkisch’ ideolojisinin ikna edici bir yanı kalmadı. Savaş, Ermenilere yönelik nefretin dayandırıldığı en önemli gerekçelerden birini ortadan kaldırdı; Azerbaycan’ın o dönemden beri uyguladığı politikalar, süregiden askerî saldırılar ve özellikle dokuz aydır devam eden Karabağ kuşatması, bu uyuşmazlıktaki kesintisiz şiddetin kaynaklarını açıkça ortaya çıkardı. Azerbaycan’da birçokları savaşın ve kazanılan zaferin, ülke içindeki baskıların hafiflemesi gibi bir sonucu olacağını umarken, şimdi, ülke içinde aralıksız olarak sürdürülen baskıları, ülke dışında, Karabağ Ermenilerini hedef alan baskılarla aynı bütünün parçaları olarak görüyor.

10 Ağustos’ta Azerbaycan Feminist Barış Kolektifi tarafından yapılan çağrıyı özgün kılan, tam da, ‘etnik düşman’, savaş ve ülke içi baskılar arasındaki bu ilişkiyi ortaya koyması. Bildirinin başlığı bile, Kafkasya’daki siyasi gelişmeleri takip edenleri şaşırtmaya yetiyor: ‘Topyekûn savaşa, ablukaya ve hükümranlığa karşı Karabağ/Artsakh’la dayanışma’. Bildiride, Azerbaycan ulus devleti adına Artsakh’ın Ermeni nüfusuna uygulanan şiddet reddediliyor:

“Karabağ’ın/Artsakh’ın ablukaya alınması, Söğütlü köyünün sakinlerine uygulanan şiddet ve siyasi faaliyette bulunanları hedef alan örgütlü devlet terörünün, tüm bunların birbiriyle bağlantılı olduğunu anlamak ve asıl düşmanın güçsüz Ermeni toplumu değil, hâkim ve hükümran Azerbaycan devleti olduğunu kabul etmek, özgürlük mücadelesinin en önemli aşamalarından biridir.”

İlham Aliyev’in kesintisiz baskıları siyasi merkezi ortadan kaldırdı ve Azerbaycan’da, yönetenlere kişisel sadakat göstererek biat eğenler ile, kenara itilerek radikalleş(tiril)enler arasında bir kutuplaşma yarattı.

Azerbaycan nüfusunun çoğunluğu Aliyev’in peşinden gidiyor, bu tür radikal görüşleri savunanlar şu an azınlıkta ama yeni yeni filizlenen fikirlerin hafife alınmaması gerekiyor. Hâkim ideolojiye, otuz yıldır devam eden bir uzlaşmazlıkla ilgili olarak, ilk kez bu kadar radikal bir eleştiri yöneltiliyor ve bu eleştiriyle, uzlaşmazlığın nedeni olan saldırgan milliyetçiliğin aşılması ihtimali için bir alan açılıyor. Anlamı imha eden, ikna değil kaba kuvvet üzerine kurulmuş, içerikten yoksun Aliyev ideolojisine yöneltilen eleştiriler de önemsiz görülmemeli. Sonu gelmeyen, hem ‘öteki’ne hem de kendine karşı yürütülen savaşlara ancak, geleceğe dair kapsayıcı, milliyetçilik karşıtı bir vizyon son verebilir

(İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)