“Tartışılması gereken, cinayetteki gerçeğin nasıl ortaya çıkarılacağı”

Hrant Dink cinayetinin faili Ogün Samast’ın cinayetten 16 yıl 10 ay sonra tahliye edilmesi, kamuoyu vicdanının yanı sıra yargısal anlamda da tartışılıyor. Samast hakkında, tahliyeden sonra, geçtiğimiz hafta, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçlamasıyla yeni bir iddianame düzenlendi. Öte yandan Samast ve arkadaşları için “örgüt üyeliği” suçlaması zaten talep edilmiş ancak bu suçlama, isnat ettiği TCK maddesi nedeniyle zaman aşımına uğramıştı. Gelişmeleri ve süreci Dink Ailesi avukatlarından Hülya Deveci ile konuştuk.

Ogün Samast'ın tahliye edilmesi nasıl mümkün oldu, beklenen bir durum muydu bu?

Ogün Samast’ın cinayet tarihinden bugüne kadar geçen 16 yıl 10 ay boyunca hakkında çeşitli aşamaları takip eden yargılamalar neticesinde aldığı ceza, tasarlayarak adam öldürmekten ve ruhsatsız silah taşımaktan dolayı toplam 22 yıl 10 ay hapis cezasıdır. Samast’a örgüt üyeliğinden ceza verilmedi. Dolayısı ile verilen ceza miktarı ve İnfaz Kanunu’na göre ve Ogün Samast’ın içeride suç işlememesi halinde, elbette beklenen bir durumdu. Ancak cezaevinde suç işleyen ve bundan dolayı ceza da alan Ogün Samast hakkında cezaevi gözlem kurulu tarafından “iyi halli” olduğu ya da “topluma uyum sağlayabileceği” yönünde bir rapor verilmesi, bu raporu ilgili Sulh Ceza Hakimliği’nin onaylaması ve tahliyenin gerçekleşmesi, üstüne bir de tahliyeden sonra Savcılığın 7 (yedi) günlük süre içinde bu karara itiraz etmemesi (izlenmesi gereken usul prosedürü böyle olduğu için) tamamen sorunludur. Kaldı ki gözlem kurulları birçok siyasi muhalifi “iyi halli değil” şeklinde verdikleri raporlarla koşullu salıvermeden yararlandırmıyor.


Samast için aslında Trabzon grubunun yargılanması sona erdiğinde yani 2013 yılında mahkeme örgüt bulamamış, bu karar büyük tepki çekmişti. Yargıtay da o kararı "örgüt bulunsun" diyebileceğimiz gibi bir gerekçeyle bozmuştu. Fakat mahkeme sanıyorum basit bir örgüt suçlaması getirdi ve bu da zaman aşımına uğradı. Oysa siz yani Dink Ailesi avukatları "silahlı terör örgütü" üyeliği kapsamında bir ceza talep etmiştiniz. Eğer öyle bir ceza verilseydi o zaman zamanı aşımı söz konusu olmayacaktı sanırım?

Öncelikle Ogün Samast hakkında 17 Kasım 2023'de TCK 314/2 den açılan yeni davayı düşündüğümüzde ilk iddianameye dair bir bilgiyi hatırlatarak buna cevap vermek gerekiyor. Zaten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından cinayetten 3 ay sonra 20.04.2007 tarihinde hazırlanan (2007/617 Esas, 2007/368 iddianame sayılı) iddianame ile Ogün Samast’ın (ve diğer sanıkların) terör örgütüne üye olmak suçundan, yani TCK'nın 314/2. Maddesinden cezalandırılması istemiyle dava açılmıştı.  

Ancak İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 17.01.2012 tarihinde cinayetin bir örgüt kapsamında işlenmediğine karar verdi ve sadece üç sanık hakkında hapis cezası verdi, diğer sanıkların tamamı ise beraat etti.  Yasin Hayal cinayeti azmettirmekten Ahmet İskender ve Ersin Yolcu ise cinayete yardım etmekten 12 yıl 6’şar ay ceza aldılar. Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu kararı,cinayetin örgütsel faaliyet kapsamında (TCK M. 220) işlenmiş olduğu yönünde araştırma yapılması gerektiğini saptayarak bir kısım sanıklar açısından 13 Mayıs 2013 tarihinde bozdu. Yargıtay, ‘silahlı terör örgütü (TCK 314) değil basit suç örgütü yönünden değerlendir’, demiş oldu. Bozma kararı üzerine sanıklar yönünden (Ogün Samast açısından sadece örgüt üyeliği suçu yönünden) yeniden yargılama başladı. 

Yeniden yapılan yargılamada müdahil avukatlar her defasında ve ısrarla Mahkemeye, “Yargıtay her ne kadar TCK 220. Madde kapsamında örgütü değerlendir dese de, mahkemenin suç nitelemesiyle bağlı olmadığını ve sanıkların TCK 314/2. Maddeden cezalandırılmaları gerektiğini” iddia ve talep etti. Yargılamanın en başından en sonuna kadar müdahil avukatlar tarafından dile getirilen bu husus (ki ilk hazırlanan iddianame de zaten bu maddeden cezalandırma talebiyle açılmıştı), her defasında dikkate alınmadan reddedilip, şimdi de yeni keşfedilmiş gibi ya da yeni bir olgu imiş gibi davranılamaz. Ayrıca şöyle bir bilgiyi de paylaşmak gerekiyor; tüm bunların dışında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Nisan 2021 tarihinde Ogün Samast ve Yasin Hayal’in de aralarında bulunduğu 12 kişi hakkında TCK 314/2. Maddeden cezalandırılmaları için suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurusunda bulunulan 11 kişi hakkında (suçu işlediği tarihte yaşı küçük olan Ogün Samast’ın dosyası tefrik edilerek) Mart 2023 tarihinde hazırlanan iddianame ile dava açıldı ve dava halen İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2023/48 Esas sayılı dosyası ile devam etmekte. Yine devam eden iki ayrı dosya daha var.
Av. Hülya Deveci

Ogün Samast’ların yargılaması devam ederken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aralarında İstanbul ve Trabzon il emniyet müdürlüğü ve İl Jandarma komutanlığı görevlilerinin olduğu çok sayıda kamu görevlisi hakkında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Açılan bu dava dosyası ile Ogün Samast’ların yargılandığı dava dosyası birleştirildi. 

Ancak birleştirilerek devam eden yargılamada İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, zamanaşımı süresinin dolmasının yakın olması sebebiyle Ogün Samast ve diğer 9 kişi hakkındaki davayı ayırdı ve 17.07.2019 tarihinde bir kısım sanıkların basit suç örgütü üyeliğinden (TCK M. 220/2) cezalandırılmalarına karar verdi. Karara müdahil avukatlar olarak itiraz edildi ve sanıkların TCK’nın 314/2. Maddesinde belirtilen silahlı terör örgütüne üye olmaktan cezalandırılmaları talep edildi. Ancak Yargıtay 1. Ceza Dairesi itirazlarımızı dikkate almayarak Ogün Samast hakkında açılan davanın “dava zamanaşımı süresi olan 12 yılın dolması” sebebiyle düşmesine karar verdi ve Ogün Samast örgüt üyeliğinden ceza almamış oldu. 

Yani evet, zaten 20 Nisan 2007 tarihinde düzenlenmiş olan ilk iddianamede Savcılık tarafından Ogün Samast’ın silahlı terör örgütü üyeliğinden (TCK 314/2) cezalandırılması talep edilmişken, yıllar süren yargılama aşamalarında Mahkemelerin ve Yargıtay’ın önce “örgüt yok” diyerek, sonrasında da “basit suç örgütü var” diyerek cinayeti siyasi yönünden, sürecinden, tüm fail ve sorumlularından koparmaya yarayan bu değerlendirmeleri olmasaydı zaman aşımı tartışması hiç yapılmayacaktı. Zamana yayılan yargılamama refleksi ve/veya kararı bizi sürekli “zamanaşımı” zırhıyla güvenceye alınan cezasızlıkla karşı karşıya bırakıyor. Kaldı ki bu kararlar Ogün Samast’ın 10 yıl daha fazla ya da az cezaevinde kalmasına değil, cinayetin tüm yönleri ile etkin bir şekilde soruşturulmamasına yarayan ve bunu doğuran kararlardır. 17 yaşında bir tetikçinin hukuki durumunun belli bir noktada tutulmaya çalışılması ve yargılamaların zamanında yapılmaması, ortaya çıkarılmış ya da çıkarılmamış tüm diğer faillerin akıbetini belirleyen bir sürece dönüştü, dönüşüyor.

Şunu da sormak isterim. Samast 5 ya da 10 yıl daha cezaevinde kalabilir belki yeni iddianame ile. Ama aslında Dink Cinayeti Davası henüz aydınlığa kavuşmuş değil. Kamu görevlilerinin yargılandığı dava 2021 yılında sona erdi ve siz Dink Ailesi avukatları olarak bu karara itiraz ettiniz. Ancak Yargıtay bu davada bazı hükümleri bozmakla birlikte sizin taleplerinizi kabul etmedi. Kısaca tarif etmenizi isteyecek olursak, hangi noktalara itiraz etmiştiniz ve kamu görevlilerinin yargılandığı dava sizin açınızdan ne aşamada? 

Belirttiğin gibi tartışılması gereken suç işlediği tarihte 17 yaşında olan bir tetikçinin 5 ya da 10 yıl daha cezaevinde kalıp kalmayacağı olmamalı, cinayetteki gerçeğin nasıl ortaya çıkarılacağı olmalı. Baştan beri gerek dilekçelerimizle gerekse sözlü olarak tüm açıklığıyla ve delilleriyle belirtmemize ve onlarca defa yapılan şikâyet ve taleplerimize rağmen, Hrant Dink cinayeti tüm yönleri ile soruşturulmamış ve kovuşturulmamıştır. Bu cinayet adli bir cinayet vakası değildir, siyasi bir cinayettir ve olay tetikçinin alacağı ya da almayacağı ceza miktarına indirgenemeyecek derecede katmanlı ve kapsamlıdır. 

Yargıtay’a yaptığımız itirazlarımızın ilk ana başlığı “cinayete giden süreç” yani Hrant Dink’in hedef haline getirilmesi sürecinin soruşturulmaması idi. Hrant Dink’in hedef haline getirilmesinde fitili ilk kimin ya da kimlerin ateşlediği, devamında kimlerin bu sürece katkıda bulunduğu ve örgütlediği, kimlerin cinayeti tasarladığı/tasarlattığı, cinayet kararını kimin ya da kimlerin verdiğinin soruşturulması savcılıklar tarafından ve devamında da kovuşturulması mahkemeler tarafından ısrarla yapılmamış, yok sayılmıştır. Taleplerimiz bu refleksle ve/veya kararlarla yerine getirilmemiş ya da reddedilmiştir. 

İtirazlarımızın ikinci ana başlığı ise kapsamı daraltılarak da olsa hazırlanan iddianame ile açılan davada bu sefer de mahkemenin kovuşturmayı daraltarak yapması idi. Zira yargılama sırasında ileri sürdüğümüz taleplerimiz özellikle kararı veren son heyet tarafından reddedilmiştir. Örneğin Hrant Dink ile 2004 yılında İstanbul Valiliğinde görüşme yapan MİT görevlilerinin tanık olarak dinlenilmesini talep etmiştik mahkemeden ve mahkeme heyeti de bu talebimizi kabul etmişti. Ama talebi kabul eden heyetin değişmesinden sonra yeni gelen heyet tarafından bu karardan rücu edilmiş ve verilen kararın neden geri alındığına dair sebep de gösterilmemiştir. Kaldı ki biz soruşturma aşamasında bu kişilerin değil tanık zaten sanık olarak yargılanmaları gerektiğini beyan etmiştik. Yine bir başka talep olarak Genel Kurmay Başkanlığı’na yazı yazılmasını ve Hrant Dink’in Agos gazetesinde çıkan Sabiha Gökçen ile ilgili haberinden sonra kendileri tarafından yapılan basın açıklamasını kim ya da kimlerin yazdığının, buna kimin karar verdiğinin sorulmasını talep ettik, bu talebimiz de reddedildi. Bu iki talebimiz gibi kovuşturmanın genişletilmesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yönelik başka taleplerimiz de reddedildi.

Üçüncü itiraz başlığı ise tüm bu kapsam daraltmaya rağmen hakkında dava açılan bir kısım kamu görevlisi hakkında dosya delilleri cezalandırılmalarına yetecek açıklıkta olmasına rağmen, mahkeme tarafından verilen beraat ve düşme kararları idi. Mahkeme, cinayeti önlemede ve Hrant Dink’i korumayarak öldürülmesine yol açmada sorumluluğu bulunan kişilerden FETÖ ile bağlantılı olduğunu düşündüğü sanıklara ceza verirken, bu örgütle bağlantısının olmadığını düşündüğü bir kısım sanık hakkında aynı sorumluluk ve görevlerine rağmen beraat ya da düşme kararı verdi. 
Zira Hrant Dink'e yönelik güçlü bir tehdit atmosferinin varlığı, Hrant Dink'in ölüm tehditleri alması ve Hrant Dink'in öldürüleceğine dair 17.02.2006 tarihli somut bilgiye rağmen Hrant Dink'e yönelik fiziki, şahsi ve mekansal koruma tedbiri almayan Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler, cinayet sonrası da cinayetteki sorumluluklarını örtmek ve savunma argümanı geliştirmek için '24.02.2006' tarihli "Personel Tahkikat Belgesi" adı altında gerçeğe aykırı belge düzenlettirmelerine/düzenlemelerine rağmen haklarında düşme ve beraat kararı verilmiştir.  

Grafik: Arat Dink

Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü (TİEM) görevlileri tarafından Ermenilere karşı büyük bir kin besleyen Yasin Hayal'in Hrant Dink'i 'ne pahasına olursa olsun'  öldürmeyi tasarladığı,  eylemi gerçekleştirmek üzere İstanbul'a  gitmeyi planladığı, kendisine ait olan telefonun izlendiğini değerlendirdiği için yanıltmak amacıyla telefonunu Çaykara ilçesine bağlı bir köye bırakacağı, İstanbul'a gittikten sonra Sarıgazi’de bir fırında çalışan ağabeyi Osman Hayal’in yanında bir süre çalışacağı, Hrant Dink'e yönelik gerçekleştireceği eylemi İslami bir terör örgütü adına üstleneceği bilgilerine ulaşılmış ve bu bilgileri  15.02.2006 tarihinde raporlara aktarmışlardır. Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapmayı tasarladığı bilgilerini içeren 15.02.2006 tarihli belgede 'değerlendirme' başlığı altında Yasin Hayal’in tasarladığı bu eylemi gerçekleştirebilecek kapasitede olduğu da belirtilmiştir.  

TİEM İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç imzası ile Yasin Hayal'in Hrant Dink'e yönelik eylem yapacağı bilgilerini içeren belge 17.02.2006 tarihinde düzenlenmiş ve bu belge İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilmiştir. TİEM görevlileri ve bu kapsamda Reşat Altay, Engin Dinç, Ercan Demir ile Muhittin Zenit, Hrant Dink'e yönelik eylem yapılacağı bilgisine sahiptirler ve sahip olmuşlardır. Ancak haklarında beraat kararları verilmiştir. 

Yine Trabzon İl Jandarma Komutanlığı [TİJK] görevlileri 2006 yılı Temmuz ayında, Yasin Hayal'in Erhan Tuncel ve birkaç kişi ile birlikte Hrant Dink'i öldürmeyi tasarladığı, cinayeti gerçekleştirmeye yönelik İstanbul'a gittikleri, Hrant Dink'in ikameti ile Agos gazetesi  çevresinde ve bu iki mekan arasındaki yol güzergahında keşifler yaptıkları ve kroki hazırladıkları, Yasin Hayal'in Hrant Dink'in hangi sokaktan ve yoldan geleceğini izah ederek  kroki benzeri bir resim üzerinden Hrant Dink'i nasıl öldüreceğini etrafındaki kişilere anlattığı, Yasin Hayal'in cinayeti gerçekleştirmeye yönelik el yapımı silah etmeye çalıştığı bilgilerine ulaşmış, bu bilgilere sahip olmuşlardır. Ancak başta Trabzon İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Metin Yıldız olmak üzere bir kısım jandarma görevlisi sanık hakkında beraat kararları verilmiştir. 

Yargıtay bu itiraz ve bulgularınıza nasıl bir yanıt verdi?
Yargıtay bu başlıklarda topladığımız ve delilleri ile açıkladığımız itirazlarımızın hiçbir noktasını değerlendirmeye almayarak bu beraat ve düşme kararlarını onadı ve biz de devamında yeniden yargılama talebiyle etkin soruşturma ve kovuşturma yapılmaması ve böylece Hrant Dink’in yaşam hakkının ihlal edildiğini belirterek Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yaptık. Mahkeme tarafından henüz bir karar verilmedi.

(Grafik detayları için bkz: Terazinin tuhaflıkları- Arat Dink)

Kategoriler

Güncel


Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE