YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

CHP’de değişimden ne anlayalım ve Kilise saldırısına dair iki soru

Bu değişimleri nasıl anlamalıyız? Evet, ‘değişim’ elbette sihirli bir kelime ancak gidenin neden gittiğini, yeni gelenin neye göre belirlendiğini bilmek istiyor insan. Mesela yoksullukla mücadele konusunda CHP içinde önemli çalışmalar yapan Hacer Foggo'nun hiçbir adaylığa layık görülmemesi soru işareti.

Yerel seçime doğru adaylar netleşiyor. Dikkatlerin çevrildiği parti, CHP. Bu doğal, çünkü geçtiğimiz aylarda bir genel başkan değişimi yaşandı ve yeni genel başkan Özgür Özel’in seçime doğru göstereceği performans merak edilmekteydi.

Özelikle İstanbul ilçeleri ve İzmir gündemdeydi geçen hafta. İstanbul’da bazı kritik ilçelerinin adayları açıklandı, bazılarınınkiler açıklanmadı. Kadıköy ve Adalar soru işareti. Şişli’de Muammer Keskin’in yerine Resul Emrah Şahan aday gösterildi. Şahan Şişli Belediye Meclisi üyesi ve aynı zamanda İstanbul Planlama Ajansı’nın eski genel müdürü imiş. Kadıköy ve Adalar için belli ki hafta sonunu bekleyeceğiz. Buralar CHP’nin güçlü olduğu yerler, dolayısıyla adaylara hemen hemen kazanmışlar gözüyle bakılıyor. 

Ancak genel gidişat ister istemez –en azından bende- soru işaretleri yaratıyor. Adaylar neye göre değişiyor ve belirleniyor? Performansa göre ise, diyelim ki Şişli’de (ki doğma büyüme Şişliliyim, gazetemiz de burada) aday niye değişti? Performansı mı kötüydü? Olabilir, hiçbir başkan görev yaptığı yere zimmetli değil, değişim neden olmasın? Ancak seçmen olarak doyurucu açıklamalar beklemek de hakkımız. 

Kadıköy’de de –bu kadar beklendiğine göre– Şerdil Dara Odabaşı’nın değişeceği anlaşılıyor. Ancak kim aday olacak? O da belli değil. Adalar için de aynı durum geçerli. Yine, bu kadar beklendiğine göre Erdem Gül’ün aday olmaması güçlü bir olasılık. Kim aday olacak? Erdem Gül niçin –diyelim ki– aday olmayacak? Bu değişimleri nasıl anlamalıyız? Evet, ‘değişim’ elbette sihirli bir kelime ancak gidenin neden gittiğini, yeni gelenin neye göre belirlendiğini bilmek istiyor insan. Denecektir ki “AKP açıklıyor mu sanki adayların neye göre belirlendiğini?” Evet, orası da doğru ama AKP’den zaten böyle bir beklenti yok. Muhalefet ise demokrasi vadediyor.

İzmir’de de durum aynı. Tunç Soyer görebildiğimiz kadarıyla başarılı bir belediyecilik örneği sergilemişti. Niçin yeniden aday olmadı? Parti memnun değil mi? Eğer öyleyse, hangi açılardan? Yeni aday Cemil Tugay hangi kriterlere göre belirlendi? Bunlar öylesine ortaya attığım sorular değil. İzmir’de, okuyabildiğimiz kadarıyla, bu konuda hayli geniş bir tartışma var. Ayrıca yoksullukla mücadele konusunda CHP içinde önemli çalışmalar yapan Hacer Foggo'nun hiçbir adaylığa layık görülmemesi de ayrı bir soru işareti

Umuyorum ki adaylar eski parti yönetimine yakın olup olmadıklarına göre belirlenmiyordur. Eğer öyleyse, bu ‘değişim’den pek umutlu olmamak gerekecek çünkü. 

CHP’yi konuşmaktan diğer partilere pek sıra gelemiyor. Aslında İYİ Parti açısından pek konuşacak bir durum yok. Bir yol seçtiler, CHP’yle ittifakı bozdular; ne yapacaklarını hep beraber göreceğiz. DEM Parti’nin ise özellikle İstanbul’da ne yapacağı merak konusu. Başak Demirtaş’ın adaylığı yeni bir durum yarattı. DEM Parti bu konuda henüz bir karar verebilmiş değil. Partiden gelen son açıklamalar, nihai kararın 5 Şubat’a sarkacağı yönünde. Eğer Başak Demirtaş’ı da ya da güçlü bir ismi aday gösterirlerse Ekrem İmamoğlu zorlu bir süreçle karşı karşıya kalacak. 

İmamoğlu açısından bir diğer kritik faktör de, AKP’nin çıkardığı aday. Ekrem İmamoğlu 2019’daki gibi Binali Yıldırım’la değil, Murat Kurum’la yarışacak ve Kurum, Yıldırım’a göre daha güçlü bir rakip. Hayli ilginç bir süreç bizi bekliyor. 

Genel tabloya baktığımızda, en az konuşulan konu belediyecilik. Bunun dışında her şey var gündemde: Güç savaşları, taktikler, ittifaklar, stratejiler. Hem parti içi, hem partiler arası. Bir tür genel seçim, velhasıl. Bu gidişat da doğrusu pek hayra alamet değil. 

Kilise saldırısına dair iki soru

Pazar günü Sarıyer Büyükdere’deki Santa Maria Kilisesi’ne yapılan gaddarca saldırı, Türkiye’de azınlık toplumlarını yeniden bir tedirginlik ve korku iklimine soktu. Şüphelilerin kısa sürede yakalanması, bu tedirginlik ve korku iklimini dağıtmaya yetmedi. Yetkililer, saldırıdan sonra “Huzurumuzu bozamayacaklar” türünden açıklamalar yaptıysa da iki soru boylu boyunca önümüzde duruyor: 1. Kilisenin kapısında neden koruma yoktu? 2. Kiliselerde ve sinagoglarda ancak kapıda polisler varken ibadet yapılacaksa, bu nasıl bir ‘huzur’dur? Şimdilik yanıtsız sorular bunlar. Saldırıda ölen Tuncer Cihan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır dilerim.