OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Karabağ ‘çözüldü’ ama...

Aliyev istediğini askerî yöntemlerle aldı. Fakat, hedeflerinin sonuna gelmiş değil. Askerî anlamda güçlüyken bu yolla alabileceğinin azamisini almak istiyor ve bu ‘azami’ye Ermenistan’ın bütünü de dâhil; aslında, Ermenistan’ın topraklarından “Batı Azerbaycan” olarak bahsederek bu niyetini gizlemiyor da. Tüm insan hakları değerlerinin hiçe sayıldığı, güçlünün istediğini alenen yaptığı bir döneme girdiğimizi düşünecek olursak, bölgesel ve küresel konjonktür ve zamanın ruhu da buna uygun.

1990’ların başında Sovyetler Birliği dağılırken ortaya çıkan sorunlardan biri de, 1988–1994 arasında açık bir savaşa evrilen Karabağ sorunuydu. Aynı dönemde, Sovyetler Birliği’nin parçası olan devletlerin bağımsızlaşması süreci yaşanıyordu. Bunun bir sonucu olarak, Türkiye Cumhuriyeti devleti, o güne kadar hep bir ‘hayalet’, geçmişteki bir kötü anı olarak bahsettiği Ermenilerden müteşekkil bir ülkeyi ve devleti yanı başında buluverdi. Buna hazır değildi; devletin seçilmişleri ve atanmışları bu yeni komşuya nasıl yaklaşacaklarından, nasıl bir tutum takınacaklarından emin değillerdi. O gün de bugün de kanaatim odur ki bu kararsızlık karşısında zaman kazanabilmek için hakkında bir paragraflık bilgi notu yaz desen çoğunun yazamayacağı devlet erkânı, Karabağ sorununa bir fırsat olarak sarıldı ve bu sorun çözülene kadar Ermenistan sınırının açılmayacağını ilan ettiler.

İlerleyen yıllarda Azerbaycan’la siyasi ve ekonomik ilişkiler gelişip birtakım ortak somut çıkarlar oluşunca, sınırın açılması meselesi baba-oğul Aliyevlerin onayına kaldı. Enerji hatlarının Türkiye’den geçme durumunu kastederek “Ya kapısı ya borusu” diyen Haydar Aliyev’in bu sözü, bu meselede zihinlere kazınan sözlerden biri oldu. 

Birinci Karabağ Savaşı, Ermeni tarafının üstünlüğüyle bitti ve süreç birçok görüşmeye rağmen bir nevi donma yaşadı. 25 sene boyunca iş başına gelen Ermenistan ve Karabağ yönetimleri çok çok hatalı bir bakışla, çok çok yanlış hesaplarla bu donmayı nihai çözüm zannettiler veya öyle zannetmek işlerine geldi. Petrol ve gaz gelirleriyle zenginleşip ordusunu geliştiren Aliyev’in bu işi er veya geç askerî yöntemlerle çözmeye kalkacağını görmediler veya görmek istemediler. Belli ki o gün için bir hazırlık yapmamışlar(dı). Azerbaycan’ın gelirleriyle ve enerji piyasasındaki yeriyle kıyaslanacak bir potansiyelleri olmadığı düşünülürse, isteseler de o yatırımları yapabilecek durumları var mıydı, o da ayrı tartışma. Ama o gün geldi ve Rusya’dan bekledikleri destek de gelmeyince, Aliyev istediğini askerî yöntemlerle aldı. Fakat, hedeflerinin sonuna gelmiş değil.

Askerî anlamda güçlüyken bu yolla alabileceğinin azamisini almak istiyor ve bu ‘azami’ye Ermenistan’ın bütünü de dâhil; aslında, Ermenistan’ın topraklarından “Batı Azerbaycan” olarak bahsederek bu niyetini gizlemiyor da. Tüm insan hakları değerlerinin hiçe sayıldığı, güçlünün istediğini alenen yaptığı bir döneme girdiğimizi düşünecek olursak, bölgesel ve küresel konjonktür ve zamanın ruhu da buna uygun. Kanımca Aliyev’i bu yoldan döndürebilecek tek şey, böyle bir girişimin, sonucundan bağımsız olarak, kendi iktidarı ve Azerbaycan için (ikisi aynı şey değil) de yüksek maliyetli olacağını görmesidir. Fransa gibi ülkelerin Ermenistan’la yaptığı askerî işbirliği ve verdiği destekten rahatsız olması da bundandır.

Bilindiği üzere, Aliyev’in Ermenistan’dan, Karabağ’ın ötesinde de bazı toprak talepleri var. Gelen haberlere göre bunlardan biri de Ermenistan’ı Gürcistan’a bağlayan karayolu üzerindeki Ayrum bölgesi. Güneyde de ‘Zangezur Koridoru’ talebiyle birlikte düşünüldüğünde görünen o ki Aliyev, Ermenistan’ı tam bir abluka altına almak istiyor. Bir nevi, Karabağ’da uyguladığı taktiği herhâlde Ermenistan’ın bütünü üzerinde tekrar etmek istiyor. Yukarıda zikredilen taleplerle Ermenistan’ın Gürcistan ve İran’la bağlantısını kestikten sonra geriye bir batıdaki Erdoğan’ın Türkiye’si kalıyor ki zaten o da Aliyev’in bu işteki ortağı. Bu, Ermenistan-Türkiye sınırının da hâlâ niye açılmadığına dair bir ipucu veriyor. Yoksa, Türkiye 30 yıldır ne diyordu: “Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye-Ermenistan sınırı açılamaz.” Karabağ sorunu “çözüldü”. Peki sınır neden hâlâ açılmıyor? Kimse “teknik meseleler” demesin, onları halletmek için bol bol zaman vardı. 

Umalım ki Kafkasya’da yeni bir savaşa tanık olmayalım. Böyle bir durumda dezavantajlı olan açık biçimde Ermenistan'dır ama savaş sonuçta karşılıklı yıkım demektir. 2020’deki savaşta Azerbaycan galip geldi ama her iki taraftan yaklaşık 6000 genç 40 gün içinde öldü. İki saniye düşününce bunun ne kadar korkunç bir durum olduğunu anlarsınız. Olası başka bir savaşta kayıplar bu sayının katbekat üzerine çıkacaktır. Bölgenin ihtiyacı olan bu değil. Herkesin, ötekinin varlığını tanıyarak ve meşru kabul ederek ve barışı hedefleyerek yeni bir vizyonda ortaklaşması gerekiyor. Yalnız Ermenistan ve Azerbaycan’da değil, meselenin içinde olan Türkiye’de de halkların bunu talep etmesi gerekiyor. Azerbaycan’dan farklı seslerin duyulabilmesi bu açıdan önemli. Tabii, bunun için Azerbaycan’ın fikir ve ifade hürriyetinin olduğu bir ülke hâline gelebilmesi gerekiyor.