Hamza’nın yerinde geceler / lensler konuşabilseydi

Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'Lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.

          Sabrı tarif ettiler bana
          Ama sabır, aşkta hayal ve lafmış meğer

Ümmü Gülsüm söylüyor, ben ve Mosso ona eşlik ediyoruz. Mosso, annemin kuzeni. Onu ilk kez dört-beş yaşlarımdayken görmüş ve hep çok sevmişimdir.

Anne tarafımın yaşadığı Resulayn’a ilk gidişimdi. Kamışlı’dan annemle beraber yola çıkmış, sabah Resulayn’a varmış, anneannemin ve dedemin yanına gitmeden önce annemin amcasının evine uğramıştık. Amca birkaç hafta önce ölmüştü, onun eşi Hanım Teyze’yle oturuyorduk. Annemin gözyaşları ve amcanın duvara asılı fotoğrafı kalmış sadece aklımda, bir de fotoğrafın altındaki siyah kurdele. Bu bir taziye ziyaretiydi sanırım, çünkü yıllar sonra öğrendim ki, amca öldüğünde babam anneme haberi hemen vermemiş, annem bu yüzden cenazeyi kaçırmış. Aynı dönemde bir başka yakın akraba daha öldüğünden, babam üst üste iki acının anneme çok ağır geleceğini düşünmüş olmalı. Kısa bir süre sonra, babamla bir tartışması sırasında durumu anlayan annem, bu konuda onu hiçbir zaman affetmedi bence. Resulayn’daki o ilk gün Hanım Teyze, Mosso ve kardeşleri Zaven, Kevo, Maro ve Sonig’le tanıştım. Annemi çok sevdikleri için bana karşı da koşulsuz bir sevgi besliyorlardı. Sevgimiz karşılıklıydı. Onlar sayesinde çocukluğumda Resulayn’da unutulmaz yazlar geçirdim. Bazı geceler yanlarında kalırdım. Evde elektrik yoktu; gece boyu, gaz lambasının soluk ışığı altında hikâyeler anlatılır, oyunlar oynanırdı. Geç vakit, lambanın fitili ve gazyağının kokusuyla, mutluluk içinde uykuya dalardım. Sabahları kalkar kalkmaz, soluğu Mosso’nun yan taraftaki oto elektrik dükkânında alırdım. Bir şeyleri tamir etmekle meşgul olan Mosso beni memnuniyetle karşılardı; dükkânda istediğim kadar kalıp işi izleyebilirdim. Bazı günler Mosso öğleden sonra ara verirdi, gözelere gidip yüzerdik.

          Yüreğimden kaçardım, gidecek yerim olsa
          Her mekânda hoştu gecelerimiz
          Aşkla doldurmuştuk o geceleri ikimiz,
          Ve dünyayı umutla
          Umut ve sevgiyle doldurmuştuk

Sene 1970. Ümmü Gülsüm yine yapacağını yapmış. Yeni çıkardığı, acı dolu aşk şarkısı hayranlarının yüreklerini ateşe vermiş. Beyrut’a taşınmamızdan birkaç yıl sonra, çok sevdiğim ve özlediğim akrabalarımı görmek için yine Suriye’deyim. ‘Daret el Ayam’ [Günler geçti], Ümmü Gülsüm’ün söylediği en iyi şarkı olmuş benim için. Tabii, onun sesinden dinlediğim ilk şarkı olan ‘Enta Omri’nin [Sen benim ömrümsün] nostaljik bir yeri var içimde, ama bu yeni şarkı, müthiş girişiyle, bambaşka bir şey. Sevgilisine duyduğu aşk nasıl da derin!

Mosso 20’li yaşlarının başlarında, ben ise 13 yaşındayım ama aramızda bir bağ var. Hep gülümseyerek bakıyor bana. O güzel tebessümünü ve şefkat dolu yeşil gözlerini ne çok severdim... Mosso birkaç gündür beni akşamları buraya getiriyor ve bana en iyi arkadaşıymışım gibi davranıyor. Her gece balık tava yiyoruz. Ama ne balık... Kalıbımı basarım ki, Hamza kadar iyi balık pişirebilen kimse yoktur dünyada. Mosso, Arap-İsrail Savaşı nedeniyle neredeyse dört yıl askerlik yapmış, yeni terhis olmuş. Cephede yaşadığı zorluklardan söz ediyor bana. Korkunç… Birliği düşmanla kafa kafaya gelmişken ellerindeki cephane tükenmiş, sonra da yiyecek ve su. Bir yudum su bulamadıkları için nasıl benzin içmek zorunda kaldıklarını anlatıyor Mosso. Hamza’nın yerindeki gecelerimiz hikâyelerle geçiyor. Sadece savaşla değil, ailelerimiz, arkadaşlarımız ve yeni bir hayat hayallerimizle ilgili hikâyeler bunlar. Bana güvenmesi ve ondan da öte, tanıdığı birileri selam vermek için yanımıza geldiğinde onları masamıza davet etmemesi hoşuma gidiyor. O birkaç geceyi sırf bana ayırmış sanki. Belki de sadece, söylediklerini yorum yapmadan dinleyecek birine ihtiyacı var. Her gece, Mosso, ben, ve Diva’nın kederli sesinden ‘Daret el Ayam’.

          Onsuz bir gün bile yapamam
          Hem sabretmeye de ayrı bir sabır lazım
          Sevdiğimden ayrı kalmaya dayanamam

İstanbul’daki ilk yıllarımda Balık Pazarı’na ne zaman yolum düşse, kızarmış balık kokusuyla birlikte, Hamza’nın yerinde Mosso ve Ümmü Gülsüm’le geçen gecelerin acı-tatlı hatırası dolardı içime. Evet, hem acı, hem de tatlı. Yabancı memleketlerde geçirdiğim yıllar boyunca geniş aileme ve ‘ev’ dediğim yere duyduğum bütün özlem, Mosso gibi akrabalarımı özleyişimde ifade buldu. Ümmü Gülsüm’ün kederli sesi de, evden uzakta, yitirilmiş şefkate biraz olsun kavuşmak için ağlayan iç sesim oldu benim. Ama yine de, Hamza’nın yerinde geçirdiğim geceler gibi tatlı hatıralar, bir gün eve dönme umuduyla, ruhumun ayakta kalmasını sağladı. 

İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz
(‘We Daret el Ayam’ adlı şarkının dizeleri Arapçadan,
Adnan Yılmaz tarafından çevrilmiştir.)



Yazar Hakkında