Askerlik hatırası

Agos yazarlarından Ohannes Kılıçdağı Agos'un son sayısında yayınlanan yazısında, askerde 'intihar' vakalarını konu ediyor.

Asker Hakları İnisiyatifi’nin hazırlayıp Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na verdiği rapora göre, son 10 yılda askerde intihar edenlerin sayısı 935 imiş. Bu sayı, aynı süre zarfındaki şehit sayısından fazlaymış. Neredeyse, haftada ortalama iki askere denk düşüyor. Üstelik, kışlada ölüm haberleri peş peşe gelmeye devam ediyor. Yine de, bu haber, askerliğini yapmış kaç kişiyi şaşırttı bilmiyorum ama birçok insan gibi yolu oralardan geçmiş ve askerlik denen süreçte yaratılan ortamı, ilişki biçimlerini görmüş olan beni hiç şaşırtmadı. Tabii, ‘intihar’ denen her vaka intihar mıdır, o da ayrı bir soru; ama askerde insanların birbirini vurması da intihardan daha az vahim değil. Öte yandan, o ortamda insanların birbirini kazara veya kasten vurması şaşırtıcı da değil.

Askerliğini yapıp bitiren erkeklerin çoğu ya pek bir şey anlatmazlar ya da ne kadar ‘rahat’, ne kadar ‘eğlenceli’ askerlik yaptıklarına dair anılarını anlatırlar. Tabii ki, askere giden herkes berbat bir süreç yaşamayabilir veya o sürenin her saniyesi azap olarak geçmeyebilir. Askerliğinizin nasıl geçeceği, üstünüzün kim olacağından tutun da, görevinizin ne olacağına kadar birçok şarta bağlıdır. Hatta, aynı kışla içinde askerlik yapanların bir kısmı daha rahatken, bir kısmı daha zorda olabilir. Dolayısıyla, bazıları gerçekten de nispeten rahat askerlik yapabilirler. İçinde bulunduğunuz ortamın bir sonucu olarak çok yakın arkadaşlıklar da kurabilirsiniz. Fakat, bütün bunlara rağmen, bir büyüğümüzün de pek isabetle buyurduğu üzere “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” (ama çok istersen intihar edebilirsin). Üstelik, burada ‘askerlik’ derken sıcak bir silahlı çatışma ortamını da kastetmiyoruz. Bildiğin, ‘normal’, sabahın köründe kalkıp, hergün tıraş olduğun, günde bilmem kaç kere sayılmak için bazen saatlerce ayakta dikildiğin askerliği kastediyoruz. (Bazen askerin biri içtima zamanı bir köşede uyuyakalır, o aranıp bulunana kadar diğerleri ayakta dikilir, artık ne kadar sürerse, ister güneş tepende boza pişirsin, ister ayaz ağzından girip bilmem nerenden çıksın. Nispeten insaflı bir subaya denk gelmişseniz sizi ‘çöktürür’ –dikkat, oturma değil– ama bacaklarınız uyuşur da kalkmak isterseniz kalkamazsınız, onun için de komut beklemeniz gerekir. Öyle ya, yarısı ayakta, yarısı çökmüş bir bölük asker disiplinle bağdaşmaz.)

Askerde yaşanan kötü an(ı)ların anlatılmamasının birkaç sebebi vardır. Bir tanesi, gayet insani bir tavırdır: En iyi askerlik, bitmiş askerliktir, unutmak için ondan bahsetmemek gerekir. Hatta o kadar ki, bir süre sonra kötü anıları gerçekten unutabilirsin, askerlik ‘özlemle’ andığın bir zaman dilimi haline bile gelebilir. Nihayetinde, çok az insanın içine düşürüldüğü kötü, ezik, alçalmış durumu başkalarına anlatmaya cesareti vardır, çok az insanın özgüveni buna yeter. Gene insani ama bu sefer insanın karanlık tarafıyla ilgili olan tavır ise “Ben çektim, başkası da çeksin” yaklaşımıdır. Onun için, yaşadığın, gördüğün yanlışlıkları anlatmazsın.

Askerlikten şikâyet edilmemesinin başka bir nedeni, askerlikle erkeklik arasında kurulan ilişkide yatar. Malum, “Askerlik erkek işidir, serttir, dayanıklılık, mertlik gerektirir.” Askerlikten şikâyet etmek, bütün bu özelliklerden vazgeçmek demek olabilir. Yani, askerlikten şikâyet ederseniz, maazallah, bir anda erkeklikten çıkıp ‘yumuşayabilirsiniz’. Eh, bizim buralarda pek kimse ‘yumuşamak’ istemeyeceğinden, askerliğin sıkıntılarından da bahsedilmez.

Tabii, her şeyin ötesinde, ülkemizde ‘halkı askerlikten soğutmak’ diye bir suç vardır. Askerliğe dair anlatacaklarınız yüzünden bu suçla suçlanmak istemeyeceğinizden, gene bildiklerinizi, gördüklerinizi kendinize saklarsınız. Misal, ben bu yazıda başka şeyler de anlatarak daha canlı bir askerlik portesi çizebilirdim; örneğin ‘botluğa çekmek’ten bahsedebilirdim; daha başka örnekler verip, başka analizler de yapabilirdim ama ‘halkı askerlikten soğutarak’ suç işlemek ve mahkemelerde sürünmek istemediğim için yorumlarımı kendime saklıyorum (bu da Türkiye’nin utancı olsun, benim değil).

Yalnız, şu kadarını söylemek gerekir ki, insanların askerde olanlarla daha fazla ilgilenmesi, bunun bir tabu olmaktan çıkarılması gerekir. ‘İntihar’ vakalarındaki artış, bu gerekliliğin en açık göstergesi değil mi?

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları

Etiketler

Genel Kurmay