Gülen Cemaati’ne hiçbir hükümet tepkisiz kalmaz

AK Parti ile Gülen Cemaati arasındaki gerilim bu hafta doruk noktasına ulaştı. AK Parti’yi ve Gülen Cemaati’ni en yakından izleyen uzmanlardan Prof. Ergün Yıldırım, “AK Parti, Milli Görüş geçmişini anımsatan cemaatçi bir tutum içine giriyor. ‘Dindar gençlik’ söylemi de bunun ifadesi. AK Parti bundan vazgeçmeli. Cemaat de kendi sınırlarını bilmeli ve siyasi alanda hegemonya kurma hedefinden uzak durmalı” dedi

FOTOĞRAF: EMRE ERTANİ

FERDA BALANCAR
ferda@agos.com.tr

AK Parti ile Gülen Cemaati arasında bir süredir kamuoyunda gündeme gelen gerilim bu hafta doruk noktasına ulaştı. Cemaate yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın kendilerine yönelik suçlamalarla ilgili yaptığı açıklamanın ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ortalığı yatıştırmaya yönelik demeci gelse de konu daha uzun süre tartışılacak gibi görünüyor. Sosyolog Prof. Ergün Yıldırım AK Parti’yi ve Gülen Cemaati’ni en yakından izleyen uzmanlardan biri. Yıldırım’ın 2010’da Hayat Yayınları tarafından yayımlanan ‘AK Parti ve Cemaat’ adlı kitabı da oldukça yoğun ilgi görmüştü. Prof. Yıldırım’la AK Parti ve Gülen Cemaati arasında yaşanan gerilimin nedenlerini ve muhtemel sonuçların konuştuk. 

  • Gezi Direnişi karşısında İslami kesimde içe kapanma ve Başbakan Erdoğan’ı savunma tavrı oluştu. AK Parti çevrelerinde “Gezi’nin arkasında Cemaat var” gibi yorumlar yapanlar oldu. Sonunda da Gülen Cemaati bir açıklama yaparak bu iddiaları yalanladı. AK Parti ve Cemaat arasında neden bu tür bir gerilim var? 

Gülen Cemaati’ne yakın medya organlarındaki farklılık, Gezi’den çok önce başlamıştı. Örneğin Kürt sorununa çözüm arayışları çerçevesinde yapılan Oslo görüşmelerinde, Mavi Marmara olayında, KCK tutuklamalarında bu farklılık sürekli kendini gösterdi. Bu durum, Gezi sürecinde de devam etti.

  • Peki, bu gerilimi neye bağlıyorsunuz?

Gülen Cemaati, başlangıçta toplum içinde gelişen, dini nitelikli bir sivil toplum hareketiydi. Ancak zaman içinde, dershaneleriyle, özel okullarıyla, üniversiteleriyle, medya kuruluşlarıyla, uluslararası alandaki etkinlikleriyle gittikçe genişleyen, büyüyen bir yapı haline geldi. Sivil toplum faaliyetlerinin yanı sıra özellikle son yıllarda giderek artan biçimde, siyasi alana müdahale etme gayreti içinde oldular. İstanbul’a yapılacak üçüncü köprünün adının Yavuz Sultan Selim olması konusunda bile bizzat Fethullah Gülen açıklama yaptı. Sadece açıklama yapmakla da kalmadılar, mesela KCK tutuklamalarında, PKK ile yapılan barış görüşmelerinde de aktif tavır aldılar.   

  • Bir sivil toplum hareketinin siyasi konularda tavır alması normal değil mi?

Gülen Cemaati de her sivil toplum hareketi gibi toplumdaki siyasi gelişmelerle ilgili görüş beyan edebilir, lobi faaliyetinde bulunabilir. Bunda bir sakınca yok. Ancak Gülen Cemaati’nin bir siyasi parti rolü oynamaya çalışması gerilime neden oluyor. Bunun AK Parti tarafından hoş karşılanması elbette mümkün değil. Demokratik sistem içinde bir siyasi parti, seçimle iktidara gelir ve diğer siyasi partilerle rekabet içinde kendi dünya görüşüne ve faydaya dayalı olarak devleti düzenlemeye dönük faaliyet gösterir. Bir sivil toplum örgütü ise sivil toplum alanında faaliyet gösterir. Devlet alanında yer kapma, kadrolaşma ve siyasi iktidara karşı birtakım siyasi girişimler içine girmek gibi bir sivil toplum örgütünün sınırlarını aşan faaliyetler son dönemde Gülen hareketi ekseninde karşımıza çıkıyor. Bu hareket kendini sivil toplum hareketi olarak tanımlıyorsa sivil toplum alanında faaliyet göstermeli. Kâr gütmemeli, gönüllülük esasına dayanmalı ve devlet dışı alanlarda faaliyet göstermeli. Ama bunları aşarak hareket etmeye başlayan Gülen hareketini bir sivil toplum örgütü olarak tanımlamak gittikçe  zorlaşıyor. Öte yandan, AK Parti de bir siyasi parti olarak sivil toplum alanını dizayn etmeye çalışmamalı.  

  • Buna örnek verir misiniz?  

Mesela son zamanlarda Başbakan Erdoğan’ın ve AK Parti ileri gelenlerinin ağzından sık sık duyduğumuz “dindar gençlik yetiştireceğiz” söylemi bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Demokratik sistem içinde bir siyasi partinin işi dindar gençlik yetiştirmek değildir. Bu ancak bir sivil toplum faaliyetinin konusu olabilir. Bu noktada karşımıza AK Parti-Cemaat ilişkisinden çok “Demokratik bir sistemde cemaat-devlet ilişkisi nasıl olmalı?” sorusu çıkıyor. Bunun cevabını vermedikçe bugün AK Parti-Cemaat gerilimi şeklinde karşımıza çıkan gerilim gelecekte başka biçimlerde karşımıza çıkar.

  • Demokratik bir sistemde devlet-cemaat ilişkileri nasıl olmalı?

Türkiye’nin siyasi kültüründe cemaatler, dini örgütler, devlete karşı kendilerini güvenceye almak isterler. Özellikle Cumhuriyet döneminde devlet cemaatleri kendine rakip olarak gördü ve bunları yok etmeye çalıştı. Bu sadece Sünni İslami cemaatler için böyle olmadı. Aleviler, Bektaşiler ve gayrimüslim cemaatler için de aynı durum geçerli. Devlet, cemaatlerin toplum içinde mikro iktidarlar yaratmalarına her zaman karşı oldu. Cemaatler de kendilerini güvenceye almak için devlet içinde kadrolaşmaya çalıştılar. Devlet içinde kadrolaşma söz konusu olduğunda devletle cemaatler arasındaki çatışma şiddetleniyor. Günümüzdeki AK Parti-Cemaat gerginliği de buradan geliyor. Demokrasilerde sivil toplum-devlet ilişkisi net ve şeffaf olarak tanımlanmalı.  

  • Peki bu nasıl olacak?

Demokrasilerde siyasi partiler kendilerini siyasi iktidar alternatifi olarak tanımlar. Bunun için amaçlarını ve bu amaçlara hangi yöntemlerle ulaşmak istediğini açık ve şeffaf bir şekilde ortaya koyar. Ama sivil toplum alanında birtakım düzenlemelere girmez. Geçmişte mesela Refah Partisi hem bir cemaat hem de siyasi parti olarak çalışıyordu. AK Parti ise bundan uzaklaşıp modern bir siyasi parti olma gayretine girdi. Özellikle 2002-2007 döneminde bunda başarılı da oldu. Ama son dönemlerde AK Parti, Milli Görüş geçmişini anımsatan cemaatçi bir tutum içine giriyor. “Dindar gençlik” söylemi de bunun ifadesi. AK Parti Türkiye’nin demokratikleşmesinde rol oynamak istiyorsa bundan vazgeçmeli. Öte yandan cemaat dediğimiz yapıların da kendi rollerini, sınırlarını iyi tanımlamaları gerekir. Cemaatler, siyasi alanda hegemonya kurmak gibi hedeflerden uzak durmalıdırlar.  

  • Ama çizdiğiniz çerçeveye göre cemaatlerin de demokratik, yasal meşruiyetinin olması gerekiyor. Yani devlet de cemaatlerin varlığını kabul etmeli. Öyle değil mi?

Elbette bu ciddi bir sorun. Cumhuriyetin kuruluş döneminde çıkan tekke ve zaviyeleri yasaklayan kanun hâlâ yürürlükte. Aleviler, Bektaşiler ve gayrimüslim cemaatler de bu sorunu yaşıyor. Tüm bu yapıların, kendilerini güvence altına almak için devlet içinde kadrolaşmasını istemiyorsak devletin de bu tür yapılara yasal bir zemin tanıması ve yasal güvence vermesi gerekiyor. Bu tür yapılar, şiddete başvurmadıkları sürece yasal zeminde faaliyet gösterebilmeli.  

  • AK Parti ile Gülen Cemaati arasındaki gerilim özellikle 2011 seçimlerinden sonra daha da şiddetlendi. Neden?

Gülen hareketi son yıllarda uluslararası zeminde çok önemli bir güç kazandı. Bu güçten dolayı da siyasi konularda daha fazla tavır almaya başladı. Bir sivil toplum örgütü olarak siyasi alana müdahale anlamında tutum geliştirirseniz siyasi iktidardan tepki görürsünüz. AK Parti veya başka bir siyasi parti, bir sivil örgütlenmeyi kendisine ortak olarak görmek istemez. İktidarda olan siyasi parti, siyasi rol üstlenirken aynı zamanda siyasi sorumluluk da alır. Parti, seçimle işbaşına gelir ve yine seçimle iktidardan gider. Ama siz bir sivil hareket olarak siyasi sorumluluk almadan siyaseti belirlemeye kalkarsanız bunu hiçbir siyasi parti kabul etmez. Hele Gülen Cemaati gibi iç ve dış politikada sürekli farklı tutumlar sergileyen bir hareket söz konusu ise siyasi iktidardan tepki görmemesi mümkün değil.

  • AK Parti ile Cemaat arasında ekonomik çıkar çatışması yok mu?

Siyaset dediğimiz şey rekabet ve çıkar çatışması üstüne kuruludur. Türkiye gibi devletin ekonomik rant dağıttığı ülkelerde siyasi iktidara yönelik talepler daha da yükselir. Gülen hareketi kâr amacı gütmeyen, gönüllük esasına dayalı bir hareket ise bu tür pragmatik ilişkilere girmemesi gerekir.

  • Peki gerçek bu mu?

Hayır. Cemaatin kâr gütmeyen kaç kuruluşu var diye baktığımızda Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile Kimse Yok mu Derneği’ni saymazsak diğerleri kâr amaçlı kuruluşlardır. Cemaatin, dershaneleri, özel okulları, özel üniversiteleri, medya kuruluşları ve diğer ekonomik alanlarda faaliyet içinde olan pek çok kuruluşu var. Bunlar, kâr amaçlı ve kapitalist ekonomik faaliyetle son derece uyumlu yapılardır. Hayırseverlik faaliyeti değildir bunlar; sosyal iktidarı çok ciddi şekilde temsil eden yapılardır. Sosyal iktidar, siyasi iktidar olma talebini ortaya koyarsa, siyasi iktidar buna direnç gösterir. Sosyal alanda iktidar olabilirsiniz; siyasi konularda görüş ve önerileriniz de olabilir ama bizzat siyasi iktidar olma talebiniz varsa bu hiçbir zaman meşru görülemez.

  • Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın son açıklaması neyi gösteriyor? Açıklamada kendilerine yönelik operasyon olacağı iddialarına da yer veriliyor. Böyle bir ihtimal var mı?

Cemaatin siyasi müdahalelerine karşı hiçbir hükümet tepkisiz kalamaz. Şu ya da bu şekilde bu tür faaliyetleri önlemek ister. Eğer Gülen Cemaati siyasete müdahaleden vazgeçmezse şu ya da bu şekilde siyasi iktidar tarafından sınırlandırılmak istenecektir.  

  • Bu çatışma, Gülen Cemaati’ni partileşmeye zorlar mı? Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan arasında görünen gerilim Cemaatin işine yarar mı?

Gül-Erdoğan geriliminden siyasi bir alternatif doğacağını sanmıyorum. Gül’ün farklı mesajları var ama bu bölünmeye yol açmaz. Önümüzdeki yerel ve genel seçimler sürecinde AK Parti’de, Gül’ün de içinde yer alacağı yeni gelişmeler olabilir. Abdullah Gül’ün olmadığı bir AK Parti bana mümkün görünmüyor. Bir tür uzlaşmayla yola devam edilecek. 

  • Gülen Cemaati bundan sonra ne yapacak?

Önlerinde iki yol var. Ya sivil toplum örgütü sınırlarına çekilecekler ya da bir siyasi teşekkül haline gelecekler. Eğer 2015’e kadar AK Parti içinde bir bölünme olmazsa Cemaat’in kendi sınırlarına çekileceğini düşünüyorum. Ama AK Parti’de bir bölünme yaşanırsa orayla bütünleşmeye yönelir.

  • Gülen Cemaati’nin oy oranıyla ilgili kamuoyu araştırmaları yayımlanıyor. Cemaatin yüzde 3 oyu olduğu ama bu oyun çarpan etkisinin de olduğu söyleniyor. Katılıyor musunuz?

Cemaatin oyu en fazla yüzde 3’tür. Ama bu oyun çarpan etkisi olmaz. Tam tersine Cemaatin tabanında, bu aşırı siyasallaşma ters tepebilir. Gülen hareketi ağırlıklı olarak eğitimcilerden oluşuyor. İnsanlar çocuklarını iyi eğitim almaları için onlara emanet ediyorlar. Ama aynı insanlar, çocuklarını emanet ettikleri eğitimcilerin siyasi tutumlarını benimsemezler. İnsanlar size eğitimci rolü vermişlerse sizin siyasi rollere soyunmanıza tepki duyarlar. Cemaatin bir hatası da kendini sürekli olduğundan daha güçlü göstermesi oldu. Bunu o kadar abarttılar ki sonunda kendi dışlarındaki herkes, Gülen hareketini büyük bir tehdit olarak görmeye başladı. Bugün geldikleri noktada bunun da payı var.

İlgili haberi okumak için tıklayın

Kategoriler

Güncel Gündem