Bardakjian’la modern Ermeni edebiyatının peşinde

Aras Yayıncılık 20. yaş gününü Armenoloji çalışmaları açısından büyük önem taşıyan bir kaynağı, Prof. Kevork B. Bardakjian’ın ‘Modern Ermeni Edebiyatı’ adlı kitabını yayımlayarak kutladı.

FIRAT GÜLLÜ

Aras Yayıncılık 20. yaş gününü Armenoloji çalışmaları açısından büyük önem taşıyan bir kaynağı, Prof. Kevork B. Bardakjian’ın ‘Modern Ermeni Edebiyatı’ adlı kitabını yayınlayarak kutladı. Eserinin doğuş serüvenini anlattığı ‘Teşekkür’ bölümünün ilk satırlarında Prof. Bardakjian projenin ortaya çıkış hikayesini şöyle özetliyor: “Robert W. Thomson ile, tek ciltlik bir çalışma olarak planladığımız ‘Ermeni Edebiyatı Rehberi’ adlı projeye başladığımızda, bir grup dostumuz, meslektaşımız ve bu konuya ilgi duyanların teşvikiyle karşılaştık.” Prof. Bardakjian’ın, mensup olduğu kuşağa has mütevazılığı bizleri yanıltmamalı çünkü kitabı ilk defa eline alan bir okurun bile hemen fark edeceği gibi, bu eser ne sadece son iki yüzyıla damgasını vurmuş Ermeni şair ve yazarlarının biyografiler derlemesine, ne de basit bir ‘rehbere’ indirgenemeyecek denli kapsamlı bir yapıt olma niteliğini taşıyor.

 

Modern Ermeni Edebiyatı
Kevork B. Bardakjian
Çeviri: Maral Aktokmakyan, Fatma Ünal
Aras Yayıncılık
776 Sayfa.

500 yıllık kalıcı ve yavaş dönüşümler

Her şeyden önce yazarın ‘modern’ olanın izini sürerken yelken açtığı sular bizi 16. yüzyılın kıyısına kadar sürüklemekte ve çok geniş bir zaman dilimini kapsamakta -Bardakjian’ın çeviriye kaynaklık eden orijinal metninin alt başlığında araştırmaya konu olacak tarih aralığı 1500-1920 olarak belirtilmiş, ardından SSCB’nin dağılması ve Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte bir dönem sona erince 1990’a kadar çekilmiştir. Bu bağlamda Prof.  Bardakjian’ın Ermeni edebiyatında ‘modern’i arayışı sırasında -bilinçli ya da sezgisel olarak seçtiği yol- 20. yüzyıl tarihçiliğine damgasını vurmuş Fransız Annales Okulu tarihçilerinin ‘longue durée’ (uzun dönem) kavramından ilham almış gibi görünüyor: Eser, Japonya’dan Yeni Dünya’ya kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada etkin olmuş bir halk olarak Ermenilerin kendilerine has kültürel modernleşme hikâyesinin temellerinin siyasi, soysal ve kültürel yapılarda gerçekleşen 500 yıllık kalıcı ve yavaş dönüşümler aracılığıyla atılmış olduğunu gösteriyor bizlere.

Ermeni toplumunun modern olanı yakalamaya dönük serüveninin belki de en özgün niteliği, Bardakjian’ın kitabının açılış satırlarında şu şekilde ortaya konuyor: “Kilikya Krallığı’nın 1375’te Mısır Memlukları tarafından yıkılmasından sonra Ermeniler 1918’e kadar bir devlete sahip olamamıştır.” (s. 25)Toplumları devletlerin yücelttiği ve ancak onlar aracılığıyla ‘ilelebet payidar kalacakları’ yolundaki ulus-devlet söyleminin aksine, Ermeniler tarihin belli bir döneminde farklı siyasi yapılara tabi olmuş bir halk olmamalarına rağmen kesintisiz ve yüksek bir kültür geliştirmeyi başarmışlardır.

Bardakjian’ın da açıkça belirttiği gibi farklı siyasi yapıların şemsiyesi altında yaşayan, sık sık baskı ve şiddet politikalarına maruz kalan Ermeni toplumu kendi kültürel bütünlüğünü çok eski çağlardan beri kilisesi aracılığıyla ayakta tutabilmiştir. Varolan tarihsel şartlar içerisinde Ermeni kilisesi sadece inanç ve din alanını düzenleyen bir kurum olmaktan çıkmış, toplumun siyasi temsilcisi ve kültürel hamisi rollerini de üstlenmek durumunda kalmıştır. Manastırlar ve kilise okullarından oluşan geniş bir eğitim kurumları ağının kurulması ve işletilmesinden tümüyle kilise sorumluydu. Din adamlarının yüzlerce yıl kesintisiz biçimde devam eden dil çalışmaları ve çeviri faaliyetleri; bizzat geliştirdikleri harf sistemi ve matbaa aracılığıyla yazılı kültür ürünlerini en ücra köşelere ulaştırma konusundaki yetenekleri; sadece dini temalara değil folklor ve Ermeni tarihi gibi din dışı konulara dair gelişkin eserler verme konusundaki isteklilikleri ilerleyen yıllarda hiç şüphesiz ‘modern’ bir kültürün ve onun parçası olan bir edebiyatın oluşumunda çok önemli bir role sahip olmuştu.  Tabii bu değerlendirmeyi yaparken Ermeni Kilisesi’nin, modernleşme olgusunun ‘yüzünü Batıya dönme’ olarak özetlenebilecek temel şiarına karşı ikircikli bir tavır içerisinde olduğunu da vurgulamak gerekir. Bir yandan  Batı ile ilişkileri çok önemseyen, içine sıkışıp kaldığı İslam toplumuna karşı Batılı devletlerden ve Katolik Kilisesi’nden yardım bekleyen Ermeni toplumunun önderleri diğer yandan da kültürel açıdan Batının asimilasyonuna direnmek için gerekli önlemleri almanın yollarını arıyorlardı.

Din adamlarına ve amiralara isyan çağı

Sonuçta tüm bu çabalar 17. Yüzyılın ortalarından itibaren sonuçlarını vermeye başladı ve Ermeni dünyasının kültürel uyanışına eş zamanlı bir ulusal uyanış eşlik etti. Ermeni folkloruna ve tarihine dönük çalışmaların sayısında düzenli bir artış gerçekleşti. Ulusal bilincin güçlenmesi, Ermeni nüfusunun yaygın biçimde yaşadığı çok geniş bir coğrafyada mücadele duygusunun pekişmesine yol açtı.  18. yüzyıl siyasi taleplere sahip yeni bir jenerasyonun ve onların yazılı kültürünün doğuş çağıydı. Modernleşmenin doğası gereği, kilisenin emekleriyle doğan ve serpilen Ermeni edebiyatı artık ürünlerini seküler temalar etrafında vermeye başlamıştı. Ardından Ermeni kültür ve edebiyatının altın çağı 19. yüzyıl geldi. Bu aynı zamanda yeni bir Jön Ermeni kuşağının cemaatin geleneksel sınıfları olan din adamlarına ve amiralara isyanının çağıydı. Ermeni cemaati bir yandan siyasi açıdan kabuk değiştiriyor, kendi anayasasını hazırlıyor, cemaat yönetimini sivilleştiriyor; diğer yandan dış kamuoyunun yüzyıllardır ayrımcılığa uğramış Ermeni toplumunun koşullarını düzeltmesi için Osmanlı devleti üzerindeki baskıyı arttırmasını sağlamanın yollarını arıyordu. İstanbul ve Tiflis merkezli bir yüksek kültürel atılım kendi zirve noktasına ulaşmak üzereydi. Romantizm ve hemen ardından Realizm akımları bu iki merkezde en güçlü temsilcilerini buldular ve önemli roman, öykü, hiciv ve tiyatro yazarları ile şairler Modern Ermeni dilinin en önemli yapıtlarını bu dönemde verdiler.

19. yüzyıl aynı zamanda Ermeni toplumu içerisinde, yüzyıllar içerisinde oluşan bölünmenin iyice pekiştiği ve kalıcı hale geldiği bir yüzyıl oldu. Başlangıçta Osmanlı-Safevi sınırı tarafından ikiye bölünen Ermenistan'da toplumlar arasında önemli bir kültürel farklılık bulunmuyordu. 19. yüzyıl itibariyle Kafkasya'yı kontrol altına alan Ruslar aşamalı olarak Ermenileri kültürel asimilasyona uğratmaya başladılar ve Batı ile Doğu Ermenileri arasındaki kültürel fark açılmaya başladı. Bu nedenle Prof. Bardakjian eserinde bu aşamadan sonra modern Ermeni edebiyatının izini Batı ve Doğu kanadından ayrı ayrı sürer.

Ve ardından büyük felaket çağı geldi. I. Dünya Savaşı ile birlikte yüzyıllara yayılan bir çabanın sonucunda elde edilmiş yüksek bir kültür tozlu postallar altında ezilmeye mahkûm oldu. Prof. Bardakjian’a göre Batı Ermeni Edebiyatı’nın yok oluşunu sembolize eden olay 24 Nisan 1915’te gerçekleşti: “…Ermeni aydınları toplatılıp ülkenin iç bölgelerine gönderildi. Batı Ermeni edebiyatının en parlak isimleri acımasız biçimde katledildiler: Krikor Zohrab, Taniel Varujan, Siamanto, Yerukhan, Rupen Sevag, Mikayel Gürcüyan, Rupen Zartaryan, Tlgadintsi, Ardaşes Harutyunyan, Dikran Çögüryan, Smpad Pürad, Keğam Parseğyan ve yüzlerce aydın… Son tahlilde Batı Ermeni Edebiyatı 1915 yılında yok edildi.” (s. 178.) Soyıkırımın ardından modern Ermeni Edebiyatı biri SSCB diğeri Diaspora üzerinden ilerleyecek iki yeni hat üzerinden ilerleyecektir.

Prof. Bardakjian, bizlere bir yandan hayranlık uyandıracak denli sistematik, dev bir yapısal formülasyon sunarken, diğer yandan makro anlatı ile mikro anlatıyı iç içe kurgulamaktaki başarısıyla adeta bu türden çalışmaların nasıl yürütülmesi gerektiğine dair bir ders vermekte. Eserin mutlak başarısı da burada yatmakta zaten. Yazar, ‘Modern Ermeni Edebiyatı’nda onlarca yazar ve şairin biyografileri ve kitabın ikinci kısmını oluşturan görkemli bibliyografya bölümü ile genç araştırmacılara adeta şu mesajı vermekte: Bundan sonrası size kalmış.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ