‘Gezi direnişinin ardından birçok yerde LGBT örgütü kuruldu’

Tamar Nalcı, Yoldaş Ben İbneyim kitabının yazarı Yıldız Tar ile solun LGBT hareketine bakışı, bu konudaki çalışmaları, Gezi sürecinden sonra değişen durum üzerine söyleşti.

TAMAR NALCI
tamar.nalci@gmail.com

Son günlerde oldukça gündemimizde olan bir kelime: ibne. Hakaret olarak algılanmaması gereken ibne kelimesini haykırırcasına kitabın kapağına taşıyan, Yoldaş Ben İbneyim kitabının yazarı Yıldız Tar’la solun LGBT hareketine bakışı, bu konudaki çalışmalarını, örgüt içerisindeki LGBT temsiliyetini ve Gezi sürecinden sonra değişen durumu konuştuk.

Yıldız Tar bir aktivist, HDK bünyesinde çalışmalar yürütüyor ve ‘gasteci’. Ekim 2013’te Ceylan Yayıncılık’tan çıkan Yoldaş Ben İbneyim, Yıldız Tar’ın önce kendi deneyimini anlatmasıyla başlıyor, ardından sol örgütlerden sekizinin temsilcileriyle yaptığı söyleşiler geliyor. Sosyalist parti içerisinde heyecanla çıkıp “ben ‘şey’im” diyemediği, “iyi bir hevaldir, ama biraz değişik” ifadesiyle karşılaştığı günlerden sonra diyemediklerini şimdi bu kitapla söylüyor Yıldız Tar.

  • Kitapta yaptığın görüşmelerin ardından senin sosyalist örgütlere dair hissiyatin ne oldu? Genel olarak örgütlerin, LGBT hareketi konusunda samimi olduklarını düşünüyor musun?

Kişileri ya da örgütleri samimiyet testine sokmayı çok etik bulmuyorum ama sosyalist hareketlerde LGBT meselesine ilişkin yaklaşımlarını değiştirme noktasında bir arzu ve niyet olduğunu düşünüyorum. Bu arzu ve niyet kararlı bir iradeye dönüşmüş değil ancak önceden bu arzu bile yoktu. Yine sosyalist hareketler yekpare bir bütün değil. Birçok meselede olduğu gibi LGBT meselesinde de farklılıklar var. Mesela LGBT meselesi için “Toplum için netameli bir sorun” diyen EMEP Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek ile, “Homofobik birinin devrimciliği sorgulanır” diyen ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ı aynı değerlendirmek mümkün değil.

· Kürt Özgürlük Hareketi’nin LGBT hareketi ile olan ilişkisini farklı bir yere koyduğunu görüyoruz. Bunun neye dayandığını biraz daha anlatabilir misin?

Kitapta da biraz açıklamaya çalıştım, Kürt Özgürlük Hareketi, sosyalist hareketlerden çok önce kamusal alanda sözünü söyledi. 2008 yılında daha kimse LGBT'lere ilişkin bir şey demezken Sebahat Tuncel Meclis'te soru önergeleri veriyor, meseleyi tartıştırmaya çalışıyordu. Ben biraz daha kamusal alanda söz söylemeyen yapıları konuşturmak üzerinden bir strateji izlemiştim. Tabii şöyle bir durum da var; Kürt hareketinin bileşeni olarak BDP’nin görüşünü biliyoruz ama KCK’nın, Kandil’in, Abdullah Öcalan’ın görüşünü merak ediyorum. Yine BDP'yle merkezi düzeyde değil yerel düzeyde çalışma yapmak gibi bir hedefim de var. Acaba yerellerdeki örgütler LGBT meselesini ne kadar içselleştirdi?

  • Görüşmelerde genel olarak LGBT hareketine yaklaşımların zamanla değiştiği söylense de birçok partinin programında, tüzüğünde LGBT hareketine dair hâlâ özel bir çalışma olmadığını görüyoruz. Nasıl değerlendiriyorsun bu durumu?

Bu tarz bir yaklaşım kendi içindeki homofobi ve transfobinin üstünü örtebiliyor. Aynı şekilde LGBT dahi diyememeye de yol açıyor. Yani bugün bir sosyalist parti alanlarda LGBT dahi diyemiyorsa sıkıntı vardır. Ha burada demeye çalıştığım sosyalistlerin bir öz örgütlülük olan LGBT mücadelesi yerine geçmeye çalışması, orayı hegemonyası altına almaya çalışması değil. Sosyalist bir perspektifle LGBT mücadelesi veren komisyonlar, meclisler vs. olmadıkça, Onur Yürüyüşü’ne katılmakla sınırlı bir durum açığa çıkıyor.

  • Özet olarak “dostlar alışverişte görsün” yaklaşımına denk düştüğünü söylediğin “vitrinciliğe” değinecek olursak, LGBT bireylerin dahil oldukları örgütlerde bunun “vitrinciliğe” dönüşmemesi için örgütlerin nasıl bir yol izlemesi makuldür sence?

Çıkarcı, reklam kokan hareketlerden uzak durmak gerekiyor en başta. Seyirlik bir nesneymişçesine “Bakın bizde LGBT'ler var” demek korkunç bir şey. Kotalar ve temsiliyet iyidir ancak mücadeleyi buraya indirgemek; mücadelenin önünü kapatmak ve örgüt içerisindeki heteroseksizmi, homofobi ve transfobiyi görmezden gelmek demektir. İki tane LGBT'yi MYK'na koymakla homofobi ve transfobiden arınamazsın. Somut bir LGBT politikan, her yerelinde bu meseleyi tartıştırma iraden ve pratiğin olması gerekiyor. Yine LGBT'leri süs için oraya koymadıysan, benim LGBT politikası dışındaki görüşlerimin de eşdeğer önemde olması lazım.

Yine LGBT meselesine ilişkin teorik bir yaklaşımın da olması gerekiyor. Mesele “Onlar da insan” şeklinde açıklanamaz. Yine mesele “Vah vah yazık” diye de formülize edilemez. Devrimcilik bütün kapitalist toplumsal ilişkileri değiştirip yeni ve adil bir dünyayı kurma düşüyse eğer, bu düşte kapitalizmin heteroseksizm ile ilişkisini görmeden; kapitalist gayri maddi yeniden üretim ilişkilerinin temel yapıtaşlarından olan aile ve üremeye dönük cinsel ilişkiyi sorunsallaştırmadan devrimci olunmaz.

Mesele özgürlükler meselesi olduğu kadar, kapitalizmi yıkmak aynı zamanda. LGBT meselesini kapitalist düzenden ayrı düşünmek mümkün değil. LGBT’lere dönük imha, inkar ve asimilasyon politikaları ailenin kutsanması, fabrikaya işçi, savaşa asker yetiştirmek için cinselliğin üremeye indirgenmesi ile çok yakından ilişkili…

  • Sol örgütlerin kendi iç yapılanmaları aracılığıyla LGBT mücadelesini yürütmesiyle, bu ilişkiyi LGBT örgütleri üzerinden kurması arasında ne gibi farklılıklar ya da avantaj ve dezavantajlar var sence?

LGBT hareketi her ne kadar kitleselleşen bir hareket olsa da biz mekânsal olarak biraz şehir merkezlerine sıkışmış durumdayız. Ve oranın ötesine geçmek için bir adım atıyoruz ama engellerle karşılaşıyoruz. Bu noktada benim için bir sosyalist yapı ne yapabilir, ne yapmalıdır sorusunun cevabı çok berrak. Sosyalist yapılar çoğunlukla emekçi semtlerde örgütlü. Orada yaşayan LGBT’lere ulaşabilir, LGBT’lerin sorunları ile ilgili politika üretebilir ve böylece emekçi semtleri de LGBT mücadelesine katabilir.

Şöyle bir algı var. LGBT’ler sadece Beyoğlu’nda varmış gibi... Oysa ki Türkiye ve Kürdistan’ın her yerinde LGBT’ler var ancak çoğu zaman görünür olamıyorlar ve bunun sebebi de homofobik ve transfobik kültür. Ben hızlıca sonuç alabileceğine inanıyorum. Bir sosyalist örgütün emekçi bir semtte halkla homofobiyi, transfobiyi tartışmaya başlamasının oradaki LGBT’ler için çok özgürleştirici alanlar açabileceğini düşünüyorum. Bu yolla oradan bağımsız özerk LGBT örgütlenmeleri de çıkacaktır. Bu hem LGBT mücadelesi için hem sosyalist mücadele için büyük bir artı.

Bunun en basit örneğini Amed’de gördük. Herkesin kafasında Amed’de LGBT örgütü olmaz fikri vardı, ama Keskesor iki yıldır sokaklara çıkıyor ve belli bir kitleye ulaştı. Sadece salon aktivizmi üzerinden etkinlik üreten bir yer değil, belli bir bilinirliği var. Mesela biz HDK LGBT Komisyonu olarak Mersin’de bir panel yapmıştık. Ben o kadar kalabalık beklemiyordum, 700-800 kişi vardı. Panel çıkışı 15-20 kişi gelip oturup sohbet edelim dedi, o sohbetin ardından Mersin Yedirenk LGBT örgütü kuruldu. Gezi direnişinin ardından birçok yerde LGBT örgütü kuruldu. Çok küçük adım gibi gözüken paneller, söyleşiler bile LGBT hareketine ivme kazandırabiliyor.

Dışarıya dönük politikadan önce sosyalist örgütlerin kurumsal mekanizmalarla kendi homofobi ve transfobisiyle yüzleşmesi, hesap vermesi gerek. Pratikte ise ilk yapılması gereken kibri bir kenara bırakıp, yüzleşmek. Kendi homofobi ve transfobileri ile yüzleşip bir tür “günah çıkartma” da diyebileceğimiz bir sürece girmek gerekiyor. Birden “Ben homofobiyi aştım” demekle olmaz. Ortada yıllarca sosyalist yapılarda ezilen, hor görülen, sessizleştirilerek asimile edilen LGBT’ler gerçekliği var. Hesap vermeden temiz bir sayfa açılamaz.

Bu hesap verme de merkezi düzeyde bir açıklama ile olmaz. Her çalışma alanında LGBT meselesi temel gündemlerden biri haline gelmeli, ‘eğitim çalışması’ olarak formülize edilen tartışma toplantılarının gündeminde yer almalı. Şunu çok istiyorum; kamusal bir toplantıda artık LGBT aktivistleri çıkıp, homofobi ve transfobiden bahsetmeyelim. Bizden önce birileri çıkıp bu gündemde konuşmuş, somut önerilerde bulunmuş ve hatta herkesin içerisinde geçmişindeki ya da bugünündeki homofobik ve transfobik yaklaşımlarını kendisi ifşa etmiş olsun. Çok mu şey istiyorum?

  • Durumu tersten okursak, LGBT örgütlerin sosyalist örgütlere karşı nasıl bir tutumu var? Orada da belirli önyargılar var mı?

Olmaz olur mu? Örneğin geçenlerde bir LGBT aktivisti arkadaşım ısrarla bir sosyalist yapının yıllar önce bir mahallede yaşayan bir trans seks işçisine zulmettiğini anlatıyordu. Öyle duymuş. Ben de sıklıkla o mahallede haber yapan, gidip gelen birisi olarak meseleyi araştırdığımda bunun başka bir yapı olduğunu öğrendim. Ama o arkadaşıma anlatamıyorum. Başka bir yapı desem de ısrar ediyor. Dinlemiyor bile. Yani sosyalistleri yekpare bir bütün olarak değerlendiren, yargılayan, “taş kafalı, odun solcu” diyerek kültürel bir aşağılamaya tabi tutan, mücadelelerini görmezden gelen, önemsizleştiren ziyadesiyle şımarık yaklaşımlar LGBT hareketinde de var. Dünyayı kendinden, kendi mahallesinden, fikrinden, yaşamından menkul görme hastalığı her yerde. Ama bunlar asla örgütsel düzeyde refleksler olmuyor, o ayrı...

  • Söyleşi yaptığın birçok kişi özellikle Gezi’den sonra solun LGBT hareketiyle daha çok kaynaştığını ima ediyor. Sen de, Gezi’den sonra solun LGBT hareketine yaklaşımının umut vaat ettiğini düşünüyor musun? Umutlanmalı mıyız gerçekten?

Gezi'de kaynaşmak zorunda olduğumuzu gördük. Sol, LGBT meselesini görmezse tarihin çöp tenekesine gidecek, bunu gördük. Diğer meselelerde de böyle. Mesela, Gezi’de beyaz yakalı, esnek ve güvencesiz çalışan plaza işçilerinin işçi sınıfının çok temel bileşenlerinden biri olduğunu gördük. Neo-liberal kapitalizmle birlikte artık devrim fabrikalardan olduğu kadar plazalardan da başlayacak. Bunu göremeyen bir zihniyet, LGBT’leri de toplum dışı saymaya devam edebilir. Dediğim gibi tarihin çöp tenekesi az ilerimizde duruyor.

Özet olarak sorunlu ama umut vaat ediyor diyebiliriz. Şaka bir yana artık şu çok yetersiz bir yaklaşım; “LGBT’lerin de hakları var, LGBT’lerin hakları insan haklarıdır.” Bu zaten olması gerekiyor, yoksa zaten hiç oturup konuşmayalım. Aynı masada oturma zemini yoktur. Benim beklentim; devrimi hedefleyen sosyalist partiler açısından devrim stratejisi içerisinde LGBT’ler nerede yer alıyor? LGBT mücadelesi ile sosyalist komünist mücadelenin ortaklaştığı alanlar var. LGBT hakikatini sen kendi devrimci mücadelene nasıl katacaksın?

İnsan hakları demek zaten olması gereken, Onur Yürüyüşü’ne katılmak zaten olması gereken bir şey… Bir LGBT öldürüldüğü zaman zaten sesini çıkartman gerekiyor. Ama bunlar yeterli değil. Nasıl ki daha başka toplumsal alanlara ilişkin, mesela emekçilerin sorunlarına ilişkin bir külliyatın varsa çok benzer bir şekilde LGBT mücadelesini ayrı bir alan olarak ele alıp bir fikrin olması gerekiyor. Sadece destekçiyim demekle olmaz.

Kategoriler

Şapgir