Siyasette kutuplaştırmayı iyi beceren öne geçiyor

Güney Çeğin, Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji bölümünde öğretim görevlisi. Aynı üniversitede tamamladığı doktora tezinde, Denizli’nin politik eğilimleri üzerine çalışan ve şehrin politik haritasını çıkaran Çeğin’le yerel seçimler öncesi Türkiye’nin oy verme tercihlerini, gündemin bu pratiklere katkısını ve neye göre oy verildiğini konuştuk.

EMRE CAN DAĞLIOĞLU
misakmanusyan@gmail.com

Güney Çeğin, Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji bölümünde öğretim görevlisi. Aynı üniversitede tamamladığı doktora tezinde, Denizli’nin politik eğilimleri üzerine çalışan ve şehrin politik haritasını çıkaran Çeğin’le yerel seçimler öncesi Türkiye’nin oy verme tercihlerini, gündemin bu pratiklere katkısını ve neye göre oy verildiğini konuştuk.

  • Türkiye, ülke çapında siyasi gelişmelerin pek durulmadığı bir yer. Bu gündemin yerel siyasete ne kadar yansıdığını düşünüyorsunuz?

Yerellerdeki dinamikler, daha doğru bir ifadeyle söylersek ‘yereldeki süreklilik ve kararlılıklar’ makro siyasetin gelişmelerine nazaran daha fazla sürprizlere açık. Tahmin edemeyeceğiniz sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Yerelde bireylerin siyaset kavrayışı ulusal meselelerden çok yaşadığı ortamın problemleri üzerinden kuşatılıyor. Dolayısıyla yerel filtrelerin mevcudiyeti, Türkiye gündemini meşgul eden konuların olası etkilerini sekteye uğratabiliyor. Yaptığım çalışmanın mülakat kısmında yerelin özgüllüğüne odaklanan soruların yanı sıra ülke çapındaki siyasi gelişmeleri de sıklıkla gündeme getirmiştim örneğin. O sıralar (2009–2010) özellikle ‘askeri vesayetin geriletilmesi’, ‘Ergenekon’, ‘Demokratik Açılım’ vb. birtakım meseleler herkesin diline pelesenk olmuştu. Ne var ki, görüşmecilerin bu yakıcı politik meselelerde edindiği tavrı genel ve yerel seçimlere birebir yansıtmadığına tanık oldum. Örneğin, genel seçimde MHP’ye oy verdiğini söyleyen bir görüşmeci, ‘Kürt açılımı’ gibi kendisini rahatsız eden bir politika yürütmesine rağmen AKP’nin belediyecilik mevzusunda rakiplerinden daha mahir olduğunu, bu yüzden de yerel seçimlerde AKP’ye oy verdiğini söylemişti. Kısacası yerelin biçimlendirdiği siyasal yatkınlıklar ile Türkiye’deki siyasal alanın mevcut yapısında kesinkes bir mütekabiliyet olduğunu söylemek kolaycı bir açıklama olur.

  • Ülke gündemi, Türkiye’nin oy verme tercihini de etkiliyor mu?

Türkiye’de gündemin ışık hızıyla değiştiğini baz alacak olursak oy verme tercihlerimizi yerel dinamiklerin daha çok etkilediğini iddia edeceğim. Mesela herhangi bir konuda taraftarı olduğunuz partiye dair perspektifinizi altüst edecek makro bir meseleyle karşılaştığınızda, yerelin parametreleri kaybetmek üzere olduğunuz itimadı size geri kazandırabilir. Tam bu noktada Spinoza’nın enfes sözünü hatırlamak yerinde olacaktır: “İnsanlar, seçimlerini onlara daha iyi bir şey sunmadığınız sürece değiştirmezler”. Çalışmam bana sosyolojinin mikroyu anlamadan makroya varılamayacağını kanıtladı.

  • Peki, bu oy verme pratiği-ülke gündemi ilişkisi, tüm parti tabanları için aynı şekilde mi etkili?

Kendi çalışmam ekseninde konuşacak olursam, örneğin AKP ‘herkesi yakala partisi’ (catch-all party) stratejisi bağlamında diğer partilere oranla ülke gündemini çok daha iyi bir şekilde “politik koza” tahvil edebiliyor. Özellikle de gündemi belirli bir politik antagonizma üzerinde tasarlayarak! Örneğin siyasetin alanını ‘statükonun güçlerini temsil edenler’ ile ‘halkın güçlerini temsil edenler’ arasında veya ‘vesayetçilere’ karşı ‘demokratlar’ gibisinden birtakım kavramsal operasyonlar aracılığıyla biçimlendiriyor. Bunu yerellerde o denli hızlı yapıyor ki, karşı-argümanlar geliştirmek için rakiplere neredeyse zaman bile tanımıyor. Benim çalışmama rast gelemese de, Gezi’ye ilişkin kendimce Denizli ölçeğinde bir kamuoyu yoklaması yaptığımda da gördüm bunu. Gezi’deki politik aktörlerin “şeytanlaştırma” ya ne denli hızla maruz kaldığını hayretle izledim. İşin asıl enteresan yanı Gezi’dekilere sempati duyan kesimler bile bir noktadan sonra Gezi’nin aktörlerini “yeniyetme kalkışması” gibi kavramlarla kodladılar. Kıssadan hissesi, “kutuplaştırma” Türk siyasetinin merkezi motifi ve maalesef bunu kim iyi beceriyorsa rakiplerinin bir adım önüne geçiyor.

  • Türkiye’de siyasi partileri taban mı şekillendiriyor, yoksa siyasi partiler mi tabanlarını şekillendiriyor? Örneğin, AK Parti’nin attığı demokratikleşme adımları gerçekten tabandan gelen bir talep midir? Veya barış sürecinde BDP’ye tabandan gelen yoğun bir baskı var mıdır?

Taban ile tavan arasındaki uzlaşmazlıklar, eğer parti üye veya taraftarları ‘sahici politik özneler’ ise, yani makro ve mikro meselelere ilişkin hassasiyet geliştirmiş, bilinçli ve özellikle “okuyan” bireylerden mürekkepse her zaman için sıkıntı yaratabilir. Yok eğer tabanın derdi, dört başı mamur bir pragmatizm ise tabanın tavana uyması ve sorun çıkarmaması yüksek olasılık. Araştırmam esnasında AKP’li siyasetçileri en çok yoran konuların başında Kürt sorunu gelmekteydi. Tabanda belirli bir hoşnutsuzluk, hatta kimileyin açık bir reddiyeye rastladım, ancak parti teşkilatı kısa zamanda bu gerilimin üstesinden gelmeyi başardı. Bunda ‘birebir temas’ların sıklığı ve ideolojik düzlemde partinin ‘çok-yönlülük’ arz eden manevraları sanırım oldukça etkili oldu. BDP’ye barış sürecinde tabandan tavana herhangi bir tazyik geldiğini sanmıyorum. Bilakis uyumluluk ve akılcı bir konsensus en çok Kürt siyasal hareketinde mevcut.

  • Önümüzde bir yerel seçim var ve en merak edilen şeylerden biri, son yolsuzluk operasyonu ve devamında gelişen olaylar, oy verme pratiğini nasıl etkiler?

İnsanların oy verme pratiklerini yani siyasal yatkınlıklarını bugün için siyasi hegemonyaya eklemlenmeyi hedefleyen ekipler karakterize ediyor. Çoğunlukçu bir otoriteryanizmden memnun kesimler her şeye rağmen ve ne olursa olsun, hâlihazırdaki güçlerinin ellerinin altında kaymasına izin vermek istemeyeceklerdir. Darbe paranoyası ve komplo teorileri, parti taraftarlarının inancını tahkim eden şeyler ne de olsa. Sıradan vatandaş partisinin iktidarını kendi kudretiyle özdeşleştirebiliyor: Bourdieu’nün ‘siyasi vekâlet fetişizmi’ dediği mesele bu. Sanırım bu hegemonyayı parçalayacak karşı-hegemonik araçlar kurulmadan, yerellerdeki kararlılık ve süreklilikleri tersine çevirmek kolay olmayacaktır. İlaveten, bugün ya da yarın, muktedirlerin itibarını kollamak isteyen ‘sabitfikirsever’ler olduğu müddetçe, bizi kuşatan sembolik tahakkümün bloklarında delikler açmak giderek güçleşecektir.

Kategoriler

Güncel Gündem