Polonyalı Simeon’la zaman tünelinde yolculuk

Moldova’dan İstanbul’a bütün Rumeli’den büyük Venedik şehrine kadar her yerde Ermeni bulunmayan tek bir şehir, tek bir köy ve çiftlik yoktur. İşte deniz kadar çoğalmış günahlarımızdan dolayı yeryüzüne toz gibi dağılmış bir halde bulunuyoruz.”

LEVON BAĞIŞ

Moldova’dan İstanbul’a bütün Rumeli’den büyük Venedik şehrine kadar her yerde Ermeni bulunmayan tek bir şehir, tek bir köy ve çiftlik yoktur. İşte deniz kadar çoğalmış günahlarımızdan dolayı yeryüzüne toz gibi dağılmış bir halde bulunuyoruz.”

1608’de Polonya’nın Lvov kentinden hacı olmak için yola çıkan Tıbir (papaz yardımcısı) Simeon 'Hacılar ve seyyahlara faydalı olabilecek' diye düşünerek seyahatlerini kayıt almaya başladı.  1619’da memleketine döndüğünde, sadece Küdüs’e ulaşmayı becermekle kalmaış, önüne çıkan her fırsatı değerlendirip gidebileceği her yere gitmişti. İstanbul, Venedik, Roma, Kahire ve Kudüs’ün yanı sıra tüm Anadolu’yu Muş, Diyarbakır dâhil olmak üzere kat etmişti. Okuma yazma bildiğinden, din adamların yanında, tüccarlarla seyahatlere çıkmış İstanbul’da istinsah (el yazısıyla kitap çoğaltma) işinde çalışıp, gerekli parayı kazanıp, hedefine yani Küdüs’e gidip hacı olmayı da başarmıştır.

Sadece gezip gördükleri değil

Simeon, sadece gezip gördüklerini değil, yediklerini de, bölgelerin meşhur lezzetleriyle beraber anlatmış. Örneğin; Tokat’ın paçası, Halep’in mıklası ve Harput’un çakıl ekmeği gibi Amid’in de kebabı meşhurdur diye belirtmeyi ihmal etmez. Şarabı sevdiği belli olan yazar gittiği her bölgenin artık neredeyse hiçbiri kalmamış olan şaraplarından da bolca bahseder. “Pek çok bağları bulunup, şarabı çok bol Palu’da (Elazığ) bir hafta kaldık.” “Çeşitli kebaplar ve diğer pahalı yemekler ile ikram edilen koyu ve tatlı Ergani şarabından bir bardaktan fazla içemezsiniz.”

Uzun ve dolambaçlı yolculuğunun sonunda Kudüs’e vardığında burası hakkında çok önemli tespitlerde bulunur.  “Araplarda, ne Türkiye’de ne de İran’da bulunan koyu bir taassup vardır. Buna göre, Hıristiyanların beygire, deveye ve katıra binmesi yasaktır. Onlar ancak eşeğe binebilirler. Deve, Hazreti Muhammed’in bineği olduğu için kendilerinin çok hürmet ettikleri bir hayvandır ve tüyünden yapılan külah, şal ve diğer şeyleri Hıristiyanların giymesine mani olurlar. Bundan başka, Hıristiyanların eşeğe binmiş oldukları halde mahkeme, cami ve mescit önünden geçmeleri yasaktır.”

Geç keşfedilen eser

Lemberg Üniversitesi yazmaları arasında, 15X10 cm ebadında 396 sayfalık temiz yazı ile kırmızı deri ciltli bir defter halinde olup yazan ve sahip olarak ‘Polonyalı Tıbir Simeon” adını taşıyan’ bir yazma bulunur. 1925’te ünlü Fransız Armenolog Frederic Macler  eseri incelemiş ve 1927’de çıkan bir makalesinde kitaba değinmiş. Bu makale sayesinde eserden haberdar olan Filolog Nerses Akinian eseri yerinde incelemiş, kitap 1936’da Viyana Mıhitarist Manastırı matbaasında basılmış ve Hrant Der Andreasyan tarafından 1963’te Türkçeye kazandırılmıştır.

Kitabı Türkçe’ye  kazandıran Hrant Der Andreasyan biraz küçümseme ile yazar hakkında şu tespitte bulunur: “İhata ve muhakeme bakımından mütevazi bir vasıf taşıyan Simeon, seyahatnamesinde gördüklerini ve duyduklarını olduğu gibi nakletmiştir ki bu keyfiyeti eserin kaynak olarak değerini arttırmaktadır.”

Günümüzden yaklaşık 500 yıl önce Anadolu’nun nasıl bir yer olduğunu anlamak için paha biçilmez bir kaynak bırakmış bize Polonyalı Simeon. Seyahatnamenin en ilgi çekici kısımlarından biri, İstanbulu’un anlatıldığı bölüm. Kudüs’e hacca giderken Mısır’a giden gemiye yetişememesinden dolayı İstanbul’a gelmek zorunda kalan Simeon, bu durumdan pek de şikayetçi olmaz. 17. yüzyıl İstanbul’unun sosyal yaşantısını anlatan Simeon, Evliya Çelebi’den yaklaşık 50 yıl öncenin bir panaromasını sunuyor. Simeon’a göre 17. Yüzyıl İstanbul un’da 40 bin hane Ermeni yaşamaktaydı.

Der Andreasyan’ın önemi

Kitabı Türkçeye kazandıran Hrant Der Andreasyan, sadece iyi bir çevirmen değil, bugüne çok değerli bir kültürel  miras bırakan bir araştırmacıdır. Ermenice kaynaklardan pek çok eseri titizlikle Türkçeye kazandıran Der Andreasyan’ın en önemli iki çalşması, Eremya Çelebi Kömürciyan’ın ‘İstanbul Tarihi’ ve Ğugios İnciciyan’ın ‘18. Yüzyılda İstanbul’ eserleridir. Özellikle Kömürciyan’ın kitabı Der Andreasyan’ın nasıl bir araştırmacı olduğunun iyi bir kanıtıdır. 65 sayfalık kitaba, Der Andreasyan 200 sayfadan fazla not eklemiştir.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ